AB'nin "yeşil dönüşüm" atağı ve Türkiye'ye duyulan ihtiyaç

AB'nin "yeşil dönüşüm" atağı ve Türkiye'ye duyulan ihtiyaç

Avrupa Birliği'nin önünde geleceğini etkileyecek gıda güvenliği, enerji ve göç gibi ciddi meseleler bulunuyor ve Avrupa'nın bu konularda Türkiye ile iş birliğine ihtiyacı var.

Avrupa Birliği (AB), 2000'li yılların başından beri ABD ve Çin ile kıyaslandığında özellikle teknolojik alanda geride kaldığını gördü ve eski kolonyal zenginliği yavaş yavaş erimeye başladı. Bunu düzeltmek için programlar oluşturan AB, 2007 ve 2008 finansal krizleri yüzünden bunları hayata geçiremedi, 2010'lu yıllarda da göç krizi engeline takıldı.

AB stratejistleri, geri kalmaya başlayan Avrupa sanayisini ilerletmek için bir devrime, büyüme stratejisine ihtiyaç olduğunu fark etti ve bunun üzerine "Yeşil Mutabakat ve Dijital Gündem" olarak adlandırılan ikiz dönüşümü ortaya attı.

Birbiriyle bağlantılı bu büyüme stratejisinin büyük bir bütçeye ihtiyacı vardı. Ayrıca AB'nin, ana kaynaklarından olan nükleer enerji ve kömürden vazgeçmesi gerekiyordu. Buna çareler düşünülürken, Kovid-19 salgını ortaya çıktı. Bu süreçte özellikle İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan ekonomik sıkıntılar içine girdi. Salgından dolayı ekonomilerin çökmemesi için AB Komisyonu ortak borçlanma yolunu seçti. Bu yolla ortaya çıkan 800 milyar avroluk dev bütçenin büyük oranda dijitalleşmede ve yeşil dönüşümde kullanılmasına karar verildi.

- İkiz dönüşüm hızlanırken Rusya, Ukrayna'ya saldırdı

İkiz dönüşüm sürecine paralel şekilde bir yandan da güvenlikte, ABD'den bağımsızlığı öngören stratejik özerklik tartışmaları başladı. Aynı zamanda enerjide dışa bağımlılıktan kurtulma hedefi de konuşuluyordu. Burada ana unsur, hidrokarbondan yenilenebilir enerji ve hidrojen üretimine geçmekti. İşte tam bu sırada Rusya-Ukrayna savaşı başladı.

Bazı yorumcular, sadece Kiev'in NATO'ya katılma ihtimali gibi siyasi saikleri değil aynı zamanda AB'nin enerji ve ekonomik dönüşüm yönündeki çalışmalarını da Ukrayna'daki savaşın nedeni olarak gösteriyor. Nitekim Rusya'nın, hidrokarbon kaynaklarına bağımlılığı sona erdiğinde kendisine ihtiyaç duymayacak olan AB'nin bir çekim alanı haline geleceği ve Ukrayna veya Gürcistan gibi ülkeleri yanına çekmesinin de kolaylaşacağı düşüncesiyle savaşa giriştiği değerlendiriliyor. Sonuçta AB'nin kaynaklarını savaşa aktarmaya başlaması, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme çabalarını sekteye uğrattı.

Bu sırada AB içinde de farklı dinamikler ortaya çıkıyor. İtalya'daki seçim bunun en bariz örneklerinden. Aşırı sağın AB'nin üçüncü büyük ekonomisi İtalya'da iktidara gelmesinden sonra Birliğin içinde nasıl tartışmalar olacağı, Brexit benzeri akımların ortaya çıkıp çıkmayacağı gibi bilinmezlikler bulunuyor. İleride benzer bir durumun Almanya gibi AB'nin lokomotifi sayılan bir ülkeye sıçraması halinde bunun nereye evrileceği, Birliğin geleceği açısından büyük önem taşıyor.

- Enerji ve gıda artık Avrupa için güvenlik meselesi

Yeşil dönüşüm ve dijitalleşmenin ana unsuru enerjinin önem kazanmasının yanı sıra gıda güvenliği AB’nin geleceği için büyük öneme sahip. Çünkü iklim değişikliğiyle yaşanan kuraklık ve sel gibi tabiatın tepkileri gıda arzında sıkıntı yaratıyor. Ukrayna savaşında görüldü ki bugün kışı nasıl geçireceğini düşünen AB için enerji ve gıda artık güvenlik meselesi oldu.

- AB, savaştan sonra büyük sıçrama yapabilir

Ukrayna’daki savaş bir taraftan AB için fırsatlar sunuyor. Savaş ilelebet sürmeyecek ve bir gün bitecek. AB de bu sırada enerjide bağımlılıktan kurtulmak için yapacağı yatırımları hızlandırırsa gelecek 5-10 yıl içinde büyük bir sıçrama yapabilir.

Birliğin en büyük ekonomisine sahip Almanya’nın, Ukrayna’daki savaştan çıkardığı ders, Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulması gerektiği yönünde. Enerji bağımsızlığını ele almak için nükleerin yeşil enerji sınıfına alınması, kömürün yeniden kullanılması gibi çareler gündeme getiriliyor. Bu süreçte ABD, Avrupa'yı LNG'ye yönlendirmeye çalışsa da AB hidrokarbon arayışı içinde görünüyor. Ayrıca Afrika, Orta Asya, Latin Amerika gibi bölgelere açılım yapmak için çabalıyor. Tüm bunları gerçekleştirebilmek için de teknolojik ve ekonomik üstünlüğe ihtiyaç duyuyor.

AB'nin kısa vadede hedefi bu kışı geçirmek, sonraki kışa da hazırlıklı olmak. Bunları yaparken asıl gıda ve enerjide kendine yetebilirliğe odaklanacak. Burada ihtiyaç duyduğu oyun değiştirici ise teknoloji. AB uzun dönemli stratejilerini bu yönde geliştiriyor. Sonuçta, Ukrayna savaşıyla şu anda yavaşlayan yeşil ve dijital dönüşüm, savaş sonrası dönemde daha da ivme kazanabilir.

- AB’nin Türkiye ile iş birliğine ihtiyacı var

Türkiye, enerjide ve gıda güvenliğinde, tedarik zincirlerinin devamlılığında belirleyici önem taşıyor. Bu belirleyici rolünü bilimsel araştırma ve teknolojideki çalışmalarıyla daha ileri taşımakta. Türkiye-AB ilişkilerinde mevcut siyasi tıkanıklık nedeniyle günün ihtiyaçlarına yanıt verecek ve karşılıklı çıkarlara uygun yeni üst düzey diyalog kanalları kuruluyor. Örneğin, 15 Kasım'da düzenlenecek Bilim, Araştırma, Teknoloji ve Yenilikçilik Konulu Yüksek Düzeyli Diyalog Toplantısı gibi bakan seviyesindeki üst düzey temaslar, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni ufuklar açıyor. Ayrıca tarım konusunda yeni başlatılan diyalog süreci de gıda güvenliğiyle ön plana çıkmaya başlıyor. İklim ve sağlık alanlarındaki yüksek düzey diyalogların da zamanın ruhuna uygun iş birliği alanları olduğu görülüyor.

AB’nin son zamanlarda Türkiye’ye yönelik yaptığı eleştirilerin, içinde bulunduğu durumdan kaynaklandığı söyleniyor. Türkiye’nin bölgesel ve küresel gücünü artırması, Ukrayna’daki savaşta oynadığı rol, Kafkaslar'daki etkisi, enerji ve gıda alanlarında artan çalışmaları nedeniyle bazı kesimlerin rahatsızlık duydukları ve Türkiye’ye karşı Ege ve Akdeniz’deki meseleleri ön plana çıkarmaya başladıkları değerlendirmesi güçleniyor. Bu değerlendirmelerinin arkasında, Türkiye’nin artan küresel rolünün, Yunanistan ile arasındaki makası sadece askeri alanda değil, ekonomi ve teknoloji alanında da açması endişesi yatıyor. Türkiye için son yıllarda gurur vesilesi olan insansız hava araçlarının bugün sadece savunma sanayisinde değil, örneğin tarım gibi diğer alanlarda da kullanılması, hidrojen yakıtıyla 20 dakika yerine 80 dakika uçarak zirai ilaçlama yapacak araçların geliştirilmesi ve benzeri teknolojik çalışmalar bu noktada büyük önem kazanıyor. Özel sektörün bu tür çalışmalarının, kamu ve akademiyle yürütülmesi ve hızlandırılması, özellikle Türk müteşebbislerin ve özel sektörün bu tür çalışmaların ve özellikle enerjinin önemi konusunda büyük farkındalık sahibi olması vurgulanıyor.

AB ile Türkiye arasındaki iş birliği alanlarından bir diğeri de göç. Birçok bilim insanı, gelecek yıllarda savaş, iç çatışma gibi etkenlerin dışında iklim değişikliği ve kuraklık kaynaklı göç hareketlerinin oluşacağı üzerinde uzlaşıyor. Buna hazırlıklı olmak adına Türkiye-AB iş birliğinin göç konusunda da ilerletilmesinin önemi vurgulanıyor. Türkiye ve AB heyetleri, halihazırda sınır yönetimi alanında projeler geliştirmek üzere çalışmalar yürütüyor.

Burada esas mesele, Avrupa'nın her alanda güvenliğinin Türkiye'den başladığının görülmesi, zira Avrupa’nın güvenliğinin Akdeniz ve Ege’den başladığı yanılsaması oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa tedarik zincirlerinin istihkamı, enerji ve gıda güvenliği, göç, iklim değişikliği gibi ciddi meselelerde AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye ile somut ve ciddi iş birliği olmadan bu meselelerde istediği seviyelere ulaşması zor. "AB, sınırlara duvar örerek göç konusunda başarılı olma şansı bulunmadığını anlamak zorunda." değerlendirmesi geçerliliğini koruyor.

- Türkiye'ye ön yargıyla değil, sağduyuyla bakacak akıl gerekli

Neticede AB için önümüzdeki dönemin ana sınamaları, gıda üretimi ve güvenliği ile enerji ve göç olacak gibi görünüyor. AB'nin bunların altından kalkabilmesi için Türkiye ile yapacağı iş birliği belirleyici özellikte.

Sorunlara kısa vadeli çözümler bulmak adına AB'nin tek taraflı düzenlemelere gitmesi, Birliği mevcut kaygan zeminde içine kapalı biçimde izole hale getirebilir. Bu yüzden Türkiye ile iş birliği AB için gelecek dönemde önemli. Üstelik 85 milyonluk Türkiye'nin Orta Doğu'da, Orta Asya'da, Kafkaslar'da, Balkanlar'da etkin bir aktör olmasının yanı sıra çok yönlü dış politikasıyla Orta Doğu'dan Orta Asya'ya, Afrika’dan Latin Amerika'ya uzanabilen bir NATO müttefiki ve AB adayı ülke olduğunun unutulmaması gerekiyor.

Türkiye gibi değerli özellikleri olan bir ülkeyle ilişkilerin ön yargıyla ve bazı AB üyelerinin dar görüşlü, tek taraflı bakış açısı doğrultusunda değil iş birliği ruhuyla ve pragmatik anlayışla kurulması AB'ye de fayda getirecektir. Türkiye'nin başarılarından rahatsızlık duymayan, bunu tehdit olarak algılamayan, tam tersine bu başarıları ortak çıkarlar için kullanma iradesine sahip bir akıl ve sağduyunun ortaya çıkması gerekiyor.

Kaynak:Hümeyra KARADAĞ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.