Kuzeybatımızdaki Bulgaristan'da Ornithomimosaur, Kuzeydoğumuzdaki Kazakistan'da Tarbosaurus, Güneyimizdeki Mısır'da Spinosaurus başta olmak üzere birçok komşu ülkede dinozor fosillerine rastlandı, peki Türkiye'de neden bir tane bile bulunamadı?
Yerkürede ilk dinozorlar, memelilerle birlikte Mezozoik Zaman’ın Triyas Dönem’de görülmeye başlandı. Yeryüzünde ilk ortaya çıkan dinozorlar genellikle küçük, arka ayakları üzerin de yürüyen ve et yiyerek beslenen canlılardı. Triyas’ın sonuna doğru (yaklaşık 200 milyon yıl önce) daha iri ve bitkilerle beslenen dinozorlar ortaya çıktı. Jura Dönemi’nin başlangıcında ise (190 milyon yıl önce) yeni dinozor türleri ortaya çıkmaya başladı.

türkiye'de Bugüne kadar dinozor fosili keşfedilDİ mi?
Türkiye'de dinozor fosili keşfedildi mi? Ya da neden keşfedilmemiştir? Her şey den önce, ülkemizde dinozor fosili bulunması gere kir mi? Gerekirse, neden şimdiye dek bulunmamış tır? Ya da neden Türkiye’de dinozor fosili ya da fosil yatakları yoktur?
Tüm bu soruların cevabını almak için, jeoloji bilim alanında kabul gören ve her geçen yıl gittikçe geliştirilen, dinozorların yaşadığı geçmiş jeolojik dönemleri de kapsayan palinspastik Dünya haritalarına şöyle bir bakmamız ve incelememiz yeterli olacak.

OKYANUS ORTASI EŞİK
Günümüzden yaklaşık 245 milyon yıl önce, yani dinozorların yeryüzünde ortaya çıkmaya başladığı dönemde kıtaların bugünkü gibi dağınık olmadığı, bir bütün halinde, birleşik olduğu biliniyor. O dönemin kıtasal alanları, Dünya’nın batısında Gondvana adı verilen, kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir anakara kütlesinden ve doğuda büyük bir iç denizi bir yüzük gibi çevreleyen büyük adalar zincirinden oluşuyordu. Tüm bu kıtasal alanı Pantalassa adı verilen büyük bir okyanus çevreliyordu. Bunların dışında, karasal alanlar arasında kalan büyük su kütlesinin kuzeyinde, giderek yok olan Paleotetis Okyanusu, güneyinde de yeni oluşmaya ve genişlemeye başlayan Neotetis Okyanusu yer alıyordu. Bu iki okyanusu birbirinden ayıran, kuzeybatı-güneydoğu uzanımlı bir okyanus ortası eşik yani yükselti alanı vardı. Kimmer Kıtası olarak adlandırılan adalar zinciri, günümüzdeki karasal alanlara (Anadolu, İran ve Tibet) karşılık gelen küçük adalar yani mikro kıtalar topluluğuydu. Bu adalar zincirine ve onun kuzeyinde ve güneyinde yer alan her iki okyanusa ait plakalar, levha tektoniği kuramına göre saat yönünün tersine, kuzeye doğru hareket halindeydi.

195 MİLYON YIL ÖNCE
Günümüzden 195 milyon yıl önce Erken Jura Dönemi’nde, Neotetis Okyanusu’nun daha da büyüdüğü, Paleotetis Okyanusu’nun ise kuzeyde gittikçe daraldığı ve ülkemizin de içinde yer aldığı adalar zincirinin kuzeydeki büyük kıtaya (Lavrasya) daha da yaklaştığı görülmekte. Geç Jura Dönemi’nde (152 milyon yıl önce) Paleotetis Okyanusu’nun tamamen yok olduğu ve Neotetis Okyanusu’nun bunun yerini aldığı görülmekte. Gerek bu dönemde gerekse Erken Kretase Dönemi’nde (94 milyon yıl önce) Anadolu’nun da içinde yer aldığı adalar zinciri hâlâ bu coğrafi özelliğini koruyordu.
BÜYÜK KARASAL ALANLAR
Günümüzden 66 milyon yıl önce Geç Kretase Dönemi’nde, Neotetis Okyanusu, gelişmeye ve büyümeye devam eden Atlas Okyanusu, Pantalassa Okyanusu’nun yerini alan ve günümüzde Dünya’nın en büyük okyanusu olan Pasifik Okyanusu yerkürenin başlıca sucul alanlarıydı. Bu dönem aynı zamanda gittikçe birbirinden ayrılan ve neredeyse günümüzdeki Dünya coğrafyasının ilk örneği görünümündeki karasal alanların şekillenmeye başladığı bir dönemdir. Ülkemiz bu dönemde de hâlâ küçük çaplı bir ada/adalar zinciri (mikro kıta) olarak varlığını sürdürmekteydi. Tüm bu süreç, yani dinozorların yeryüzünde hâkim olduğu 180 milyon yıllık dönem, palinspastik haritalar ile karşılaştırıldığında ve günümüzde yaygın olarak bilinen dinozor yatakları bu haritalar üzerine yerleştirildiğinde, dinozorların o dönemlerin büyük karasal alanlarında (Gondvana ve Lavrasya üzerinde) yayılım gösterdiği görülür. Bunun en büyük nedeni doğal olarak o tür geniş karasal alanların, bu tür devasa büyüklükteki canlıların dağılımı, çeşitlenmesi, beslenmesi açısından gerekli imkânları sunmasıdır. 180 milyon yıl boyunca sürekli çok küçük bir ada (mikro kıta) ola rak kalan, çevresi okyanuslarla kaplı olan, başta dinozorların yoğun olarak yaşadığı büyük kıtasal alanlar dan uzak ve bağlantısız ya da dönem dönem kısıtlı da olsa bağlantılı olan Anadolu coğrafyasında ise -beslenme açısından da koşulların uygun ve yeterli olmadı ğı düşünülürse- dinozorların yaşayamamış olması son derece doğal dır. Bu nedenle günümüzde Anadolu’da, 180 milyon yıllık bu dönemi temsil eden sınırlı karasal depolanma ortamlarından ziyade denizel depolanma ortamlarına ait tortul kayaçlar baskındır.
Böylece, yukarıdaki soruların cevabı kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Anadolu coğrafyasında dinozor fosili bulmak son derece zordur, hatta mümkün değildir.

ANADOLUDA NEDEN DİNOZOR GÖRÜLMEDİ?
Yani Anadolu'nun çok genç bir kara parçası olması yüzünden dinozorlar yok. Mesozoik dönemin başından sonuna kadar Anadolu suların altında bir yerdi. Dinozorlar karada yaşadıkları için Anadolu'ya hiç ayak basamadılar. Ölü dinozorların sürüklenmesi veya Pterozorların kalıntı bırakması mümkün olsa da, bunlar gibi uçuk durumlar olmadığı sürece Türkiye'de ne yazık ki dinozor fosili bulunamayacak.
TÜRKİYE'DEKİ İLGİNÇ CANLILAR
Dinozor bulunamasa da dinozorlar kadar ilginç canlıların Türkiye'den çıkarıldığı oldu. Mesela Paraceratherium. Paraceratherium, Anadolu'nun ilk yerlilerindendi. Çankırı-Çorum havzasında bulundu. Gergedanların atası olarak bilinen, gergedan ile zürafa melezi gibi görünen bu hayvan, 5 metrelik omuz yüksekliğine sahipti ve 20 tona kadar büyüyebiliyordu, bu boyut, günümüzdeki ortalama bir Afrika filinin yaklaşık üç katı.

Bu dönemlerden önce, dinozorların yaşadığı zamanlarda, dinozorlar denizlere giremese de birçok sucul canlı vardı, başta Mosasaurus olmak üzere.
1999 yılında Kastamonu'da jeoloji mühendisi Cemal Tunoğlu tarafından tesadüfen bulunan 17,5 metrelik Mosasaurus fosili, Türkiye'de Mesozoik dönemden kalan nadir fosillerden.
Ülkemizde dinozor bulamasak da, dinozorların korkulu rüyası olan 70 milyon yıllık dev timsahları bulabiliyoruz.