KONYA HABER
Konya
Açık
24°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,9157 %0,77
47,9224 %1,05
4.383,41 % 0,12
Ara

Toprağın Konuşmadığı Yer: Türkiye'nin Kayıp Köyleri ve Tarımsal Çöküşü

YAYINLAMA:

Bir ülke, köylerini kaybettiğinde sadece evini değil, hafızasını da yitirir. Şehirlerin gürültüsüne sığınırken, dağ başında susan köyler birer birer sessizliğe gömülüyor. Oysa bu toprakların geçmişi, köy çeşmelerinin başında anlatılan masallarda, ekin tarlasında alın teriyle sulanan umutlarda gizliydi. Şimdi ise o masallar unutuldu, umutlar göç etti, evler kilitlendi, toprak suskunlaştı ve geleceğimiz yandı. Bir zamanlar sabah horoz sesiyle uyanan köyler artık rüzgârın uğultusuyla içe çöküyor. Ekin biçilmiyor, harman yapılmıyor, fırınlarda ekmek pişmiyor. Çocuk seslerinin yerini yabani otlar aldı. Göç, sadece bir karar değil; mecburiyetin adı oldu. Gençler okudukça köyden uzaklaştı, kalanlar yaşlandı, direnenler ise borç altında ezildi. Tarım yapacak el kalmadı, niyet kalmadı, destek kalmadı.

Tarımsal çöküş bir anda olmadı. Önce mazot pahalandı, sonra gübre. Ardından tohum ithal oldu, destekler azaldı, pazarlar zincirlere teslim edildi. Üretici önce zarar etti, sonra pes etti. Küçük aile çiftçiliği göz göre göre tasfiye edildi. Krediyle üretim sürdürüldü, borçla yaşandı. Ve şimdi bir zamanlar bereket fışkıran Anadolu köylerinde ot bile yeşermiyor. Çünkü köylü artık borç dosyasında bir rakam, kırsal ise gözden çıkarılmış bir “arazi parçası”. Ama mesele sadece tarım değil. Köylerin kaybı, aynı zamanda bir kültürün, bir kimliğin ve bir üretim modelinin çöküşü. Oysa bu topraklar yüzlerce yıl boyunca kendini doyurmuştu. Kendi buğdayını, kendi sütünü, kendi sebzesini yetiştirmişti. Şimdi ise market raflarında ithal mercimek, ithal patates, ithal saman bile var. Ve en acısı, bu ithalatın fiyatı sadece dövizle değil, bağımsızlıkla ödeniyor. Yangınlar da artık sadece doğayı değil, kırsalın kalan belleğini de yutuyor. Her yaz biraz daha yanıyor Ege, Akdeniz, İç Anadolu’nun orman köyleri. Ormanlar alev alırken, yalnızca çamlar değil, köylünün ineği, kümesi, tarlası, ahırı da kül oluyor zararlı denilen süne bile yanarken içimizde yanıyor. Devletin yardım eli geç geliyor, bazen hiç gelmiyor. Bazı köyler yangınla birlikte tarihten siliniyor. Ve kimse bunun adını yüksek sesle koymuyor: bu bir yok oluş diyemiyor. Çevre politikasının yerini rant politikası alınca, yeşil yalnız kaldı. Orman köylerinin üstüne maden ruhsatları, zeytinliklerin üstüne enerji projeleri, meraların üstüne konut planları çizildi. Doğal varlıklar korunacak miras olmaktan çıktı, kullanılacak kaynak haline getirildi. Bir ülke, doğasını sadece ekonomiye değil; sessizliğe, ilgisizliğe ve ihlale teslim etti. Bu teslimiyetin bedeli ise her yaz dumanla ödeniyor. Ekonomik sıkıntı artık sadece şehirde değil, dağ başında da yakıcı. Süt üreticisi, bir litre sütü market fiyatının yarısına satıyor. Bir inek beslemek, ev geçindirmekten pahalı hale geldi. Küçükbaş hayvancılık neredeyse sembolik kaldı. Tarla kiraları, mazot masrafları, yem fiyatları derken çiftçi ya traktörünü satıyor ya da sessizce köyünü terk ediyor. Çünkü artık bu ülkede toprağa emek veren değil, toprağı satan kazanıyor.

Ben bir okurum, yazarım, arastirmaciyim. Ne manşetim var ne ekranda adım. Ama biliyorum, bu ülkenin kaderi köylerinde gizliydi. Ve köylerini kaybeden bir ülke, sadece gıdasını değil, geleceğini de kaybeder. Yazmak, bir şeyleri değiştirmez belki ama kayda geçirir. Ve bu yazı, Türkiye’nin kırsalında sessizce yok olan binlerce hayatın, sessiz kalan toprağın, yanıp kül olan ormanın, borçla yaşayan çiftçinin adınadır.

Unutmayın: bu ülkede yanan sadece ağaç değil; köyler de yanıyor, geçim de, adalet de, gelecekte. Eğer bir ülke toprağını dinlemezse, bir gün o toprak ona konuşmayı bırakır. Ve işte o zaman, gerçek çöküş başlar. Hadi dostlar toprak ile su ile konuşun ve dinleyin onları.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *