KONYA HABER
Konya
Açık
24°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,9157 %0,77
47,9224 %1,05
4.383,41 % 0,12
Ara

Unutmanın Anatomisi

YAYINLAMA:

Unutmak artık refleksimiz oldu. Acılar gelir geçer, isimler haber başlıklarında yanar söner, ardından sessizlik. Şehit haberleri düştüğünde birkaç saatliğine içimiz burkulur, ama ertesi gün hangi dağda, hangi sınırda, hangi adreste olduğunu bile unuturuz. Oysa bir evin içi yanmıştır. Bir annenin kalbi, bir çocuğun geleceği eksilmiştir. Ama biz sıradaki videoya geçeriz. Bir sonraki trende, bir başka magazin başlığında kendimizi avutmaya devam ederiz.

Ormanlar yanıyor. Her yaz yeniden, her yıl aynı acı tekrar ediyor. Ama dördüncü gün ekranlardan kayboluyor o yeşil. Sanki hiç yaşanmamış gibi. Ağaçların çığlığı sessizce toprağa karışırken, biz yaz tatiline, dizi sezonlarına, indirim kampanyalarına geri dönüyoruz. Oysa bir çam ağacının yanması sadece doğanın değil, geleceğin de tahribidir. Fakat biz bunu hissetmiyoruz artık. Çünkü unutmak, duygularımızı da susturuyor.

Bir sabaha karşı uyanıp yıkılmış şehir görüntüleriyle donduk kaldık. Depremin ilk anlarında herkes bir şey yapmaya çalıştı. Enkaz başında umut, ekran başında dua vardı. Ama sonra? Aylar geçti. Betonların altından çıkan hayatları biz ekranlardan silip geçtik. Şimdi kaç kişinin hafızasında hâlâ o çığlıklar, o soğukta bekleyenler, o kayıp çocuklar var? Belki bir sonraki afette aklımıza gelecek hepsi... Belki de ancak biz olayın tam ortasında kalınca. Ama o zaman da çok geç olacak. Çünkü unutan, hazırlıksız yakalanır. Hatırlamayan, bir daha korunamaz.

Değerlerimiz de aynı hızla eriyor. Bayrak, vatan, emek, dayanışma, şeref... Bunlar birer kavram olmaktan çıkıp dekor gibi kullanılır hale geldi. Günü geldiğinde afişlere, miting kürsülerine, reklam filmlerine konuk olurlar; sonra sessizce arka raflara kaldırılırlar. Halbuki değer dediğin şey anlık bir heyecan değil, sürekli bir duruş gerektirir. Unutuldukça kökünden kopar, sloganla beslenemez hale gelir.

İşte tam burada tehlike başlıyor. Unutmak sadece bir alışkanlık değil, duygusuzlaşmanın da kapısıdır. Acıya alışan, ölüme duyarsızlaşan, değeri tüketen toplumlar zamanla hissizleşir. Hissiz bir toplum yönünü şaşırır. Ne için yaşadığını, neye inanması gerektiğini, neye üzülüp neye sevinmesi gerektiğini bilemez hale gelir. Bu yüzden unutmak, bir tür toplumsal felçtir.

Ve artık şunu kabul etmek zorundayız: Unutkan değiliz, umursamazız.

Hatırlamak istemiyoruz çünkü sorumluluk ağır geliyor. Göstermelik üzüntülerle vicdan rahatlatıyor, sonra da eski hayatımıza dönüyoruz. Oysa böyle devam edersek, bir gün öyle bir unutkanlık gelir ki; ne şehidimizi biliriz, ne yeşilimizi, ne canımızı. O zaman bir ülke kalmaz geriye.

Sadece suskun bir kalabalık ve küle dönmüş bir hafıza.

Kalın Sağlıcakla

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *