KONYA HABER
Konya
Açık
21°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,9467 %0,52
47,6723 %0,59
4.363,55 % -0,39
Ara

Çözümü çocuklarımız ya da torunlarımıza mı bırakacağız?

YAYINLAMA:

Geçen hafta bu gün TEMA vakfı kurucusu, çevre aktivisti, vatansever, doğasever,

(Toprak Dede) Değerli insan Hayrettin Karacayı kaybettik. Allah gani gani rahmet eylesin. Toprağı bol olsun…

Bir ülkeyi sevmek o ülkenin havasını, ırmağını, ağacını, yaylasını, kuşunu, kurdunu sevmekle başlar.

Hepimizin idrak ettiği üzere çevre biz insanoğlunun doğduğumuz andan itibaren, yaşamımızın her alanını etkileyen, içerisinde canlı ve cansız tüm ögeleri barındıran biyolojik, fiziksel ve kimyasal unsurların birbiri ile ilişkilerini sürdürdüğü karşılıklı madde alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan canlı organizmalar ile cansız maddelerin bulunduğu bir ortam yani ekosistemdir.

Çevremizdeki hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, bitki, hayvan ve mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını oluşturur. Canlı yaşamı ve çevre birbirine bağlı olduğundan ayırt edilemez, birinin eksikliğinde düşünülemeyecek önemli iki kavramdır.

Öyle ki bu iki kavramın ehemmiyetini sadece Çevre Mühendisleri, Biyologlar, Kimyagerler, Şehir Planlamacılar değil artık en sıradan insanlar dahil, öğrenciler, siyasiler tarafından çevre önemli bir kavram haline gelmiştir. 

Çevrede doğal kaynakların yanlış kullanılması ve küresel ısınma gibi çeşitli sıkıntıların açığa çıkması, hissedilen eksiklikler çevrenin daha çok önemsenmesine neden olmuştur, açığa çıkan bu olumsuzluklarla ilgili olarak ülkelerin ve toplumların çevre konusunda daha çok dikkatli olmaları gereğini ortaya koymuştur.

Her geçen gün bireylerin ve toplumların çevreye karşı duyarlılıklarının artığını ifade etsek de bireysel ve toplumsal anlamda çevreye karşı duyarlılık bilincinin gelişmesi verilecek, “Çevre Eğitimi” ile mümkün görünmektedir. Çevre eğitiminin öğrencilere, çevreye karşı saygının ve farkında olmanın öğretilmesinin ötesinde bireylerin ve toplumların tüketim özelliklerini de içine alacak şekilde yeniden düzenlenmesi önem taşımaktadır. Bu bakımdan bireylerin ve toplumların tüketim alışkanlığının değiştirilmesinin çevre için yapılabilecek en önemli katkı olduğunu söylemek mümkündür.

“Milenyum” olarak adlandırılan içinde bulunduğumuz yüzyıl ne yazık ki aydınlanma, modern ya da çağdaşlaşma değil bilakis insanoğlunun doymak bilmez açgözlülüğünün sonucu olarak tek yaşam alanımız olan dünyamızı hayalini kurduğumuz cennete çevirecekken hep bir elden dünyayı mahvetmek için ustaca (kusurlu usta) altından girip üstünden çıktık.

Bunu yaparken sanki bütün kaynakların özellikle yenilenemeyen kaynakların limitsiz olduğunu varsaydık. Halbuki gazeteci, halk ozanı Abdurrahim Karakoç bile, Mihriban adlı şiirinde, “Her nesnenin bir bitimi var ama” diye ne güzel dillendirmiştir. Ama’sız, gerçeği şimdiden görebilen zihniyet ve vizyon ile yaşamak, davranmak zorundayız.

Öyle ki dünyayı  sanki dipsiz, sonsuz bir kuyu gibi görüyoruz ve her türlü atığımızı, kirimizi, çöpümüzü, zehrimizi döküyoruz… Güzelim dünyamızın bunları artık tolere edemediğini gördüğümüz halde halen doğaya meydan okumaya, dünyaya hükmetmeye, fethetmeye ve kirletmeye devam ediyoruz.

Halbuki, biz inançlı insanlar biliyoruz ki yaradan bu evreni her türden canlının nasiplenmesi için tasarlamıştır. Bu ilkel davranışlarımız, içinde bulunduğumuz yüzyıl ile modern ve teknoloji çağı ile çelişmektedir. İnsan ister istemez hemen kendine şunu soruyor, “acaba teknolojik gelişim her daim iyi bir şey midir?” İnsanoğlunun henüz yerleşik hayata geçmediği uzun yıllar ilkel kaldığı, açık alanda avcılık, toplayıcılık yaparak yiyecek bulduğu dönemlerde doğaya karşı şimdikinden daha az acımasızdı.

İleri teknolojiye sahip oldukça, bu zenginlik maalesef insanoğlunun başını döndürdü  ve çevreye, doğaya karşı sevgi ve saygı yerini acımasızca tahrip etmeye, kirletmeye, katliama bıraktı…

Özellikle son yüzyılda çevre de yaşanan kirliliklerin artması, nükleer silahların,  kimyasal silahların oluşturduğu tehditler, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesine bağlı ilkim değişiklikleri gibi felaket ve olumsuzluklar çevre ile ilgili yasal düzenlemeleri de hızlandırmıştır.

Elbette sadece yasa çıkarmak yeterli değildir. Bir diğer önemli şey hazırlanan yasaların tek başına yeterli olamayacağı bu nedenle yasaların uygulanması ve denetim mekanizmalarının çalıştırılması gerekmektedir. Aksi taktirde çocuklarımıza, torunlarımıza yaşanacak güzel bir dünya, muhteşem bir miras yerine devasa büyüklükte sorunlar abidesi bırakırız. Büyüttüğümüz sorunların ÇÖZÜMÜNÜ ÇOCUKLARIMIZ YA DA TORUNLARIMIZA MI BIRAKACAĞIZ?

Sonuç olarak, doğaya hakim olma hırsımızdan vazgeçmeliyiz. Kaldı ki insanoğlu doğanın hakimi olamaz olsa olsa ancak bir parçası olabiliriz. Anayasal bir hüküm, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir”…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *