KONYA HABER
Konya
Parçalı az bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
KONYA
00:00:00
Akşam vaktine kalan
Ara

Tarım İthalatının Gölgesinde Türkiye Tarımı: Çiftçi Kazanıyor mu, Kaybediyor mu?

YAYINLAMA:

Türkiye tarımı, bereketli toprakları ve güçlü üretim geleneğine rağmen son yıllarda ithalat baskısı altında zayıflayan bir yapıya sürükleniyor. Resmî verilere göre 2025’in ilk altı ayında Türkiye’nin tarım, gıda ve içecek ihracatı 13,42 milyar dolar, ithalatı ise 12 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu tablo, bir yıl öncesine göre yaklaşık yüzde 22’lik ithalat artışı anlamına geliyor.

2023 yılında toplam tarım ve gıda ihracatı 26,49 milyar dolar, ithalat ise 21,13 milyar dolar olarak kaydedilmişti. Rakamlar ihracatın devam ettiğini gösterse de, artan ithalat oranı Türkiye’nin tarımsal dışa bağımlılığının giderek güçlendiğini kanıtlıyor.

Türkiye’nin en fazla tarımsal ürün ithalatı yaptığı ülkelerin başında Rusya, Brezilya, Ukrayna ve Amerika Birleşik Devletleri geliyor. Bu ülkelerden sırasıyla buğday, soya fasulyesi, ham ayçiçeği yağı ve sığır eti ithal ediliyor. Özellikle Rusya’dan gelen buğday ve Ukrayna’dan alınan yağlı tohumlar, Türkiye’nin gıda sanayisinin ham madde ihtiyacında büyük yer tutuyor. Ancak bu ürünlerin dışarıdan alınması, yerli çiftçiye doğrudan zarar veriyor.

İthalatın Gölgesinde Ezilen Türk Çiftçisi oluyor

Tarım ithalatının en önemli sonucu, yerli üreticinin fiyat baskısı altında kalması. Ucuz ithal ürünler, Türkiye’deki çiftçinin elindeki mahsulün değerini düşürüyor. Girdi maliyetleri zaten yüksekken, çiftçi ürününü maliyetin altına satmak zorunda kalıyor. Gübre, mazot, elektrik ve tohum fiyatlarının dövizle yükseldiği bir ortamda, ithalatla gelen düşük fiyatlı ürünler yerli üretimi değersizleştiriyor. Sonuç olarak, çiftçi üretimden vazgeçiyor, tarım arazileri boş kalıyor.

Bu durum sadece ekonomik değil, sosyolojik bir kırılmaya da yol açıyor. Tarımdan kopan gençler, şehirlerde iş arıyor, köyler yaşlı nüfusa teslim ediliyor. Kırsal kalkınma duruyor, Türkiye’nin tarımsal hafızası yavaş yavaş siliniyor.

Tarım Politikalarının Etkisizleşmesi ve Dışa Bağımlılık Riski artıyor

Artan ithalat, tarım politikalarının etkinliğini azaltıyor. Devlet destekleri, sübvansiyonlar ve alım garantileri ithalat baskısı altında etkisini yitiriyor. Örneğin, Türkiye bir yandan çiftçiye buğday desteği verirken, diğer yandan Rusya’dan tonlarca buğday ithal ediyor. Bu çelişki, yerli üreticinin güvenini sarsıyor.

Bunun yanında, gıda güvenliği ciddi bir tehdit altında. Tahıl, bitkisel yağ ve yem ürünlerinde dışa bağımlı hale gelmek, Türkiye’yi küresel krizlerde kırılgan kılıyor. Rusya-Ukrayna savaşında yaşanan tahıl koridoru sorunu, bu bağımlılığın ne kadar tehlikeli olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Eğer ithal kaynaklar sekteye uğrarsa, iç piyasada fiyatlar anında artıyor ve tüketici enflasyonu tırmanıyor.

Mevsimsellik Kayboluyor, Yerel Üretim Kültürü Erozyona Uğruyor

Bir diğer tehlike ise yerel üretim çeşitliliğinin ve mevsimselliğin kaybı. Tüketicinin dört mevsim aynı ürünü talep etmesi, ithalatı teşvik ediyor. Artık kışın domates, yazın portakal bulmak sıradan hale geldi. Ancak bu alışkanlık, Türkiye’nin geleneksel tarım döngüsünü bozuyor. Mevsim dışı ithalat, çiftçiyi rekabet dışına itiyor ve yerli ürünlerin piyasa payını azaltıyor.

Döviz Kuru, Enflasyon ve Halkın Cebine Etkisi sıkıntının başıdır

İthal ürünlerin maliyeti doğrudan döviz kurlarına bağlı. Dolar veya euro yükseldiğinde, ithalat maliyeti artıyor; bu da doğrudan halkın sofrasına yansıyor. 2025’in ilk altı ayında ithalat maliyetindeki artışın yüzde 21,91 olması, gıda fiyatlarındaki yükselişin de temel nedenlerinden biri. Yani, ithalat sadece çiftçiyi değil, tüketiciyi de vuruyor.

Artan ithalat, gıda enflasyonunu tetikliyor. Bugün market raflarında gördüğümüz fiyat artışlarının önemli bir kısmı, ithal ürünlerin döviz maliyetlerinden kaynaklanıyor. Yerli üretim azaldıkça, dışarıdan gelen her ürün daha pahalı hale geliyor.

Gerçek Çözüm: Yerli Üretimi Güçlendirmektir

Kısa vadede tarım ithalatı, tüketiciye çeşitlilik ve arz güvenliği sağlayabilir. Ancak uzun vadede bu durum, çiftçi gelirini düşürür, üretimi azaltır ve Türkiye’yi gıda bağımlısı hale getirir. Bu kısır döngüden çıkmanın tek yolu, yerli üretimi güçlendirmektir.

Türkiye’nin tarım politikasının temel hedefi, ithalata bağımlı olmayan, kendi kendine yeten, sürdürülebilir bir tarım ekonomisi kurmak olmalıdır. Bunun için çiftçiye verilen desteklerin zamanında ve yeterli düzeyde olması, su yönetiminin iyileştirilmesi, modern tarım teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve yerli tohum politikalarının güçlendirilmesi şarttır.

Tarım ithalatı, bir ülkenin üretim iradesinin aynasıdır. Bugün Türkiye, gıda arzını korumak için dışa bağımlı hale gelmiştir. Ancak bu tablo değiştirilebilir. Çiftçiye sahip çıkan, üretimi destekleyen, ithalatı değil üretimi teşvik eden bir politika anlayışıyla Türkiye yeniden tarımda kendi ayakları üzerinde durabilir.

Çünkü bu topraklar, ithalatla değil, üretimle bereketlenir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *