Toplumsal Çöküş 4: Ekonomide Çaresizlik ve Tüketim Kültürü
Bugün toplumun damarlarına dokunduğunuzda en çok hissedilen şey nedir biliyor musunuz? Çaresizlik. Ekonomik sıkışmışlık, umutların tükenişi ve borçla yaşayan bir nesil… İnsanların birçoğu ay sonunu nasıl getireceğini bilemez halde. Geçim derdi, artık hayatın en ağır yükü.
Geçim Sıkıntısı Kıskacında
Pazar çantaları boşaldı, maaşlar eridi, alın teri değersizleşti. İnsanlar sabah akşam çalışıyor ama kazandığı para, eline geçtiği gün eriyip gidiyor. Enflasyon, zam, borç… Hayatın her anına yapışmış bir kara gölge gibi.
Bir baba çocuğunun gözlerine bakıp istediğini alamadığında, bir anne mutfağa girip temel gıdayı koyamadığında, işte o an toplumun ruhu yıpranıyor.
Tüketim Kültürünün Tuzakları
Ekonomi daralırken, bir yandan da tüketim kültürü pompalanıyor. Televizyon reklamları, sosyal medya fenomenleri, ışıltılı vitrinler… Herkes “daha fazla sahip olmalısın” diye fısıldıyor.
İnsanlar borç batağına sürükleniyor, sırf başkası gibi görünmek için kredi kartlarını dolduruyor. Mutluluk artık bir telefon modeli, bir marka çanta ya da sosyal medyada paylaşılan bir tatil fotoğrafıyla ölçülüyor.
Ama soruyorum: Gerçekten mutlu muyuz, yoksa sadece öyle görünmeye mi çalışıyoruz?
Çaresizlikten Kaybolan Değerler
Ekonomik sıkışmışlık sadece cüzdanı değil, vicdanı da etkiliyor. İnsanlar haksız kazanca daha kolay yöneliyor, iş ahlakı zedeleniyor, dayanışma azalıyor. Komşusuna yardım edecek güç bulamayan, kendi derdine düşüyor.
Bir toplumun en büyük çöküşü de burada başlıyor: Ekonomi insanı sadece yoksullaştırmıyor, aynı zamanda yalnızlaştırıyor.
Umudu Tüketmeyenler
Yine de bu karanlığın ortasında bile direnç gösteren insanlar var. Borç yüküne rağmen helal kazancından şaşmayan esnaf, paylaşmayı sürdüren aileler, lüksün değil, kanaatin kıymetini bilenler… İşte onlar tüketim kültürünün değil, insani değerlerin taşıyıcıları.
Çünkü toplumun gerçek zenginliği ne banka hesaplarında ne vitrinlerde. Toplumun zenginliği, vicdanında, adaletinde ve dayanışmasında gizli.
Bugün içinde bulunduğumuz tablo bize şunu haykırıyor:
Cebimizden önce ruhumuzu tüketiyoruz.