KENDİME KARŞI KENDİM: KENDİNİ YÖNETMEK
İktidar ve tahakküm kavramları üzerine yazılmadık şey kalmamıştır.
Ancak Foucault’un bu konuda yaklaştığı, dokunduğu, biraz da sarstığı yer “kendilik” kavramı bağlamında, kendi kendimize kurduğumuz tahakküm ilişkisidir.
Kendi özgürlüğümüzü denetlemek.
Kendi arzularımızı dizginlemek.
Bir özgürlük pratiği olarak kendi kendimle ilişkimi nasıl düzenliyorum veya nasıl düzenlerim, ya da nasıl düzenlersem hem kendim olabilirim, hem de öteki ile ilişkilerimi bir hale yola koyabilirim?
Kendi kendimizle ne yatay ne dikey bir ilişkimiz var. Kendi kendimizle ilişkimiz dalgalıdır. Çünkü her zaman pozisyon alırız, bu bir zorunluluktur (şurada durulur, bu söylenir, böyle davranılır vb.). Rollerimiz vardır (anne, baba, iş arkadaşı vb.). Bütün bunlar iktidar ilişkilerinin (bütün etkileşimlerimizde, siyasi yapıda vb.), tahakküm etkileşimleri ağının içinde gerçekleşir.
Hiçbir zaman kendimizle bir müsabakada değilizdir ama bir kendilik kaygımız vardır. Kendilik kaygımız etik bir pratiğin, yani özgürlük pratiğinin de hayata geçirilmesidir. Ama kendimize hem engel koyup hem nasıl özgür olabiliriz?
Kendimizle ilgileniriz. Hatta en çok kendimizle ilgileniriz. Ama bu ilgilenme kendimize aşıklık (narsizm), bir tür egoizm anlamı taşımaz, en azından taşımamalı. O zaman kendimi yönetmek diye bir şey kalmıyor ortada.
Benim burada kendimin rakibi olduğum tezi kendimizle kurduğumuz ilişkide etik bir önceliktir. Yani kendini düşünürken başkasını düşünen bir kendilik kaygısı tezidir.
Kendimle ilgili sağlıklı biçimde kaygı duyuyorsam, yani kendimin ne olduğu ile ilgili bilgi sahibiysem, bir kentte yurttaş olmanın, bir evde o evin varlık sebebi olmanın kendim için ne anlam ifade ettiğini, nelerden korkup nelerden korkmamam gerektiğini, neleri ummamın benim için uygun olduğunu, buna karşılık nelerin beni hiç ilgilendirmemesi gerektiğini biliyorsam, nihayetinde ölümden korkmamak gerektiğini de biliyorumdur; böylece kendi iktidarımı başkaları üzerinden istismarcı bir biçimde kullanamam. Daha ilerisi kendi iktidarımı kendim aleyhime kullanmam.
Kendi selametimizi ararız çünkü kendimizle ilgili kaygılarımız vardır.
Yaşamak için kendimize ihtiyacımı vardır.
Asıl sorun kendimize karşı kendi direnişimizi neden, nasıl, ne ölçüde örgütleyeceğiz?
Herkes kendi kendisiyle uğraşmalı evet... Bu nasıl sağlanabilir ki? Kendine özen göstererek. Kendimizin danışmanı, pedagogu ve vicdan yönlendiricisi olarak. Bunlarla kurarız aslında kendimizle mücadeleyi ve bu mücadele bana beni verir.
Eğer ben kendimi yönetemiyorsam bir başkasına ne söyleyebilirim?
Ben veya öteki, baba veya anne, arkadaş, dost, iş arkadaşı, yönetici şu veya bu kimse, görevlerinin ve sorumluluklarının ne olduğunu eksiksiz bilme noktasında kendisi için kaygı duyuyorsa, diğerleri ile ilişkilerinin olması gerektiği gibi seyrettiğini görecektir.
Özgürlük ve ilerleme insanın kendini yönetmesiyle başlar.