‘Amaç’tan ‘Araç’a; Hristiyan Dünyası
Papalık (Vatikan) ‘kültürel’ düzeyde de olsa Hristiyanlıkla bağını devam ettiren 1 milyarın üzerindeki kitle üzerinde hala etkilidir. Sorun geriye kalan bir o kadar sayıda Hristiyan’la ilgilidir (çeşitli istatistikler olsa da Hristiyanlıkla bağı olan toplam nüfusun 2.3 milyar civarında olduğu makul gözükmektedir. Ancak kilise ile bağı olan bu sayının tamamının değil bir kısmıdır; ortalama % 20-25). Ancak ne var ki; derin itikadî, siyasi ve tarihi ihtilafların verilen fotoğrafla bertaraf edilmesi mümkün gözükmemektedir.
Malum olduğu üzere Hristiyanlık Avrupa’da 16. Yüzyıldan itibaren başlayan sosyal ve ekonomik gelişmeler sonucunda siyasi etkinliğini yitirmiştir. Bilimsel gelişmeler ise ‘skolastik’ düşünceyi rafa kaldırmıştır. Süreç pozitivizmin* kesin üstünlüğü ile neticelenmiş, kilise de durumu kabullenmek durumunda kalmıştır.
‘Batı’da siyaset ve düşünce dünyasındaki etkinliği kırılan kilise adeta kendi haline bırakılmıştır. Yeni kıtaların keşfi, sömürgecilik ve bilimsel keşiflerin hayata indirgenmesi ile artan zenginlik kiliselere olan ilgiyi azaltmıştır. ‘Doğu’da zemin bulan bir başka gelişme ise kiliseyi ya da genel olarak dini kendi haline de bırakmamış, din bağlantılı her ne varsa kökünü kazımaya adeta and içmişti. Neyse ki ömrü vefa etmedi de kilise başta olmak üzere dinsel kurumlar rahat bir nefes aldı; sosyalizm-komünizm...
Batı toplumunun oluşturduğu yeni ‘kült’ toplumsal ilişkileri insan aklına indirgemiştir. Bu yüzden günümüzde bu yeni durumla daha az etkileşim içerisinde olan Afrika, Güney Amerika, Filipinler gibi coğrafyalarda Hristiyanlığa ilgi nisbi olarak yüksek olsa da, söz konusu gelişmelerin yaşandığı Batı Avrupa, İskandinavya, Kuzey Amerika gibi coğrafyalarda kiliseye bağlılık son derece düşüktür. Hatta bu ülkelerde insanların önemli bir kısmı ateisttir.
Dinin yerine ikame edilen şey ise, bugün hemen herkesin aşina olduğu ve merkezinde ‘eşit’ insanın yer aldığı iddia edilen değerlerdir; insan hakları gibi… Dolayısıyla, toplumsal ilişki metafizik kimi (kutsal) metinlere değil, merkezinde insan aklının yer aldığı ‘fizik’ kurallara yani beş duyuya dayandırılmıştır. Oysa insanın ‘fizik’ yanı, fizyolojik ihtiyaçları yanında, metafizik yanı, yani ‘ruhu’ da vardır. Doğal olarak da ruhun beslenmesi gerekmektedir.
Geçmişte işin başında ve sözün sahibi olan kilise kurumuna karşı zafer kazanmış olsa da mevcut yönetimler başı sıkıştıkça kiliseye başvurmaktan da geri durmamaktadır. Geçmiş yıllarda zamanın ‘ateist’ Yunan Başbakanı Çipras da dâhil olmak üzere, Ortodoks, Katolik ya da Protestan olanının her biri Papa önünde el pençe divan durmuştu mesela...

Aslında söz konusu durum ‘kültürel’ Hristiyanlığın fotoğrafı… Bir başka açıdan ifade etmek gerekirse, Hristiyanlık Avrupa’nın en üst ortak kimliğidir. Seküler yapıları nedeniyle doğrudan ifade edilmese de yukarıdaki fotoğraf Avrupa Birliği’nin kuruluşunun 60. Yılı münasebetiyle dönemin ruhani liderine yapılan ‘sembolik’ ziyaretidir. Fotoğraftaki bir başka ayrıntı ise Papa’nın oturduğu yerin ‘yüksek’ olmasıdır. Papa burada Vatikan devlet başkanı olarak değil, ‘ruhani lider’ sıfatıyla bulunmaktadır. Zira devlet adamı sıfatıyla bulunsa ‘yuvarlak masa’ etrafında ve aynı mekânda bulunmaları gerekirdi.
Avrupa Birliğinin en büyük kurumu olan Avrupa Komisyonu binasına ilişkin aşağıdaki mimari de tesadüf olmasa gerek…

Ezcümle; Hristiyanlık bugün Batı toplumları üzerinde doğrudan etkili olmasa da kilisenin ‘amaç’ olmaktan tenzil ederek ‘araç’ statüsüne dönüşmesi Avrupa toplumlarını aynı amaçta birleştirme potansiyelini ortadan kaldırmamaktadır. Birçok başka neden olsa da Türkiye’nin AB’ye alınmamasının gerisinde de gizli ajanda olan ‘Hristiyan Birliği’ düşüncesi etkilidir.
*Pozitivizm sosyal bilimlerde de doğru bilginin fen bilimlerinde olduğu gibi yalnızca bilimsel bilgi olduğu, doğru bilgiye deney yoluyla ulaşılabileceği savunan düşünce akımıdır. Bu haliyle deneylenemeyen inanç sistemleri pozitivizmin kapsamı dışındadır. İslam başta olmak üzere her şeyin deneylenemeyeceği dinler pozitivizme aykırı olduğundan ‘doğru bilgi’ kabul edilmez.