PAPA’NIN TÜRKİYE ZİYARETİNE DAİR
Papa’nın Türkiye’de ağırlanışı ve yaşanan tartışmaları görünce aklıma M. Emin Saraç hocamızın anlattığı şu olay geldi:
İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet’in türbesinin açılışına Patrik de katılır. Daha sonra müftülüğü de ziyaret eder. Dönemin İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’e, Patrik’e iade-i ziyaret yapma teklifini sunar. Ömer Nasuhi Bilmen, valinin bu isteğini “O bizim kapımıza gelmekle mükelleftir, ben onun kapısına gidemem. O bizim kapımızın zımmîsidir.” diyerek reddeder.
Aradan bir süre geçtikten sonra vali Gökay tekrar arar. “Patrik bizi ziyarete gelecek. Siz de teşrif etseniz” der.
Ömer Nasuhi Efendi, “İstanbul valisi olarak zat-ı âlînizi ziyarete gelirim. Lakin müftü kıyafetimle gelmemde bir mahzur var mıdır?” diye sorar. Patrik dinî kıyafetiyle oradayken İstanbul müftüsünün resmi kıyafetle, takım elbise ve kravatla görüşmesini doğru bulmaz.
Vali “Hayhay, tabii ki gelebilirsiniz” deyince Ömer Nasuhi Efendi, kayınpederim Ali Yekta Efendi’ye gelip durumu anlatır ve “Senin güzel bir cübben vardı, onu bana ver. Sarığımı da sarar, o şekilde giderim” der.
Görüşme zamanı geldiğinde valiliğe gider. Valilikteki görevlilere “Patrik geldi mi?” diye sorar. “Hayır gelmedi” derler. “Öyleyse beni şu kenardaki odalardan birine alın. Patrik geldikten sonra bana haber edersiniz” der.
Patrik gelince kendisine haber verilir. Patrik içeri girip oturduktan sonra Ömer Nasuhi Efendi kemal-i azamet ve heybetiyle içeri girer. Patrik ayağa kalkmak mecburiyetinde kalır. Patrikten önce girmesi durumunda bir Müslüman müftü olarak patriğin önünde ayağa kalkma durumuna düşmemek için böyle yapar.
…
Peki, Câbir bin Abdullah’tan rivayet edilen şu hadisi nasıl anlamalıyız?
Bir keresinde yanımızdan bir cenaze geçmişti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de ona uyarak ayağa kalktık ve:
— Yâ Rasûlallah! Bu bir Yahudi cenazesidir, dedik.
— Bir cenaze gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız, buyurdu. (Müslim, Cenaiz, 78/1593) Başka bir rivayette “Bu da (yaşayıp ölen) bir insan değil mi?” diye cevap vermiştir. (Buhârî, Cenâiz, 49/1312; Nesâî, Cenâiz, 46/1921)
Bazıları bu hadisi örnek göstererek Yahudi ve Hristiyanlar için saygıyla ayağa kalkılabileceğini söylüyor.
Cenaze için ayağa kalkma konusunda farklı görüşler öne sürülmüş, alimler bu meselenin aslında ihtilaf etmişlerdir.
Kabul edilen görüşe göre Allah Rasulü’nün cenaze için ayağa kalkmasının sebeb-i hikmeti ölümün dehşeti ve ibret alınacak bir hadise oluşudur. Ölünün az sonra Rabbinin huzuruna gidecek, Münker ve Nekir ile görüşecek, amellerinin hesabını verecek olmasıdır. Kaldı ki peygamber olmasına rağmen kendisi için bile ayağa kalkılmasını istemeyen Allah Rasulü, ümmetinden Yahudi ve Hristiyanların cenazeleri için ayağa kalkılmasını nasıl isteyebilir? Zira kafirlerin ve amellerinin Allah katında bir sineğin kanadı kadar bile değeri yoktur. Buradaki ayağa kalkış Yahudi de olsa ölüm gerçeği ile yüzleşen bir insanın Rabbine uğurlanması ve bu gerçekten ibret almaya mâtuftur. Ruhları kabzeden Allah’a tâzimdir.
Sahabe arasında “Tercümanu’l-Kur’an (Kur’an’ı en iyi tefsir eden kişi)” olarak bilinen İbn-i Abbâs (r.a), Allah Rasulü’nün ilk başlarda cenaze için ayağa kalktığını fakat daha sonraları ayağa kalkmayı terk ettiğini söyler. (Nesâî, Cenâiz, 47/1924)
Fetih Suresi’nin son ayetinde, Peygamber Efendimiz’in yanında bulunan mü’minlerin vasıfları zikredilirken “…Onlar küffâra karşı (asla taviz vermezler, onlara temâyül etmezler, onlara karşı) şiddetlidirler, birbirlerine karşı merhametlidirler” buyrulur.
Dolayısıyla inanç ve değerlere saygı, farklılıklara hoşgörü, akraba ve komşuya iyilik, yabancıya misafirperverlik gibi güzel hasletlerle meseleyi karıştırmamalı, aradaki ince çizgiyi aşmamalı. İslam’ın izzet ve şerefini korumaya dikkat etmeli.
İman; layığına muhabbeti, müstehakkına nefreti gerekli kılar. Muhabbet ve buğz Allah için olmalı, gayr-i müslimlere de ona göre muamelede bulunmalıdır. Büyüklerimiz bir din düşmanının yaptığı duvara bile “aman ne güzel” demekten dolayı kalbin olumsuz etkilendiğini söylerler.
“...İzzet; Allah’ın, O’nun Resulü’nün ve inananlarındır...” (Münafikun Suresi, 8. ayet)