KONYA HABER
Konya
Açık
25°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,2862 %0,24
48,9654 %0,45
4.895,93 % 0,23
Ara

Çaresizliğimiz ve yanlış tercihlerimiz

YAYINLAMA:

Bir tıp öğrencimizin yaşadığı zorlukları dile getirmesi, zayıf düşmesi, çözüm arayışına girmemesi ve hayatını sonlandırması ile başlayan tartışmalar yine akılcı çözümlerden saptırılıp toplumsal kargaşaya sebep oldu.

Öncelikle Müslümanlar intihar etmezler, edemezler, ötanazi ya da öjeni yapamazlar hatta beyin ölümü bile son günlerde tıbbi boyutları ile tartışılmaktadır.

Gençlerimiz 12 Eylül öncesi memleket sevdalısı gençlerin yaşadığı çileleri, 28 Şubat sürecinde başörtülü kız öğrencilerinin-ki ben de onlardan birisiyim- dramlarını yaşasalar acaba ne yaparlardı?

İnsan zorluklara karşı tahammül kuvvetini nereden alır?

Varoluşçu terapinin kurucusu E.wictor Frakyl nöropskyatr olup nazi kamplarında ölen, hayatına son veren binlerce kişiye rağmen 96 yaşa kadar yaşamasının sırırını Yüce Yaratıcıya tutunmasına ve kutsal gayelerinin varlığına borçlu olduğunu anlatır. Ve devam eder. “Çocuklarınıza mutlaka kutsal gayeler verin ve yaratılışının, varoluşunun sırrını öğretin .”

Sevgili Enes’imizin ebeveyni de her ebeveyn gibi evladının ahiret hayatı güzel olsun, ateşe düşmesin bu dünyada da rızık kazanabileceği saygın gördüğü hekimlik mesleğine sahip olsun demiştir. Lakin ailemizin iyi niyeti evlatlarına ulaşabilmelerine, evladı mutlu etmeye yetmemiş tersine ısrarcı ve baskıcı ebeveyn olarak tanımlanmışlardır.

Maalesef bizim kuşağımız ya da 50-60 yaş üzeri insanlarımız ile 2000 yılı sonrası doğan çocuklar arasında derin uçurumlar, aykırı beklentiler var. Bu kuşak farkı falan değil.

 Çocuklarımızın bizlerden kopup kötülükler içine savrulması, geri dönüşümsüz hatalar yapmaları hayatın alabora olması, inançların nesle aktarılamaması, aile birliği ve sevgisinin çocukların dünyasına ulaşamaması ile alakalı ciddi enerji ve düşünce değişiminin yansımasıdır.

Her ailenin evladı ile ağır imtihan olduğu bir çağdayız. Bir video, bir mektup, bir tweet olmayan ama yüzlerce genç tanıyorum ki mutsuz, kafaları düşünceleri karmakarışık, kalpleri çorak ve gelecekleri belirsiz, kaygılı, kişilikleri egosantrik ve daha kötüsü de hep haklılar. “Bir durup tefekkür edeyim acaba ben mi hatalıyım, annem, babam, eğitimciler, devletim, yaşlı ve bilge kişiler hatalı hep ben mi gerçekçiyim, her şeyi nasıl ben doğru bilebilirim ki. Belki de yolum yol değil!” demiyorlar.

Aylarca gençlik bloglarını takip ettim ve onlar için bir dernek kurdum. SÜCED (Sağlıklı Üreme ve Cinsel Eğitim Derneği).

Ayrıca YENİDEN DOĞMAK isimli kitabım ile gençlere ve ailelere seslendim. Ama okumuyoruz.

Hele ebeveynler doğru düzgün hiç okumuyorlar. Eski yöntemlerle çocuklarına ulaşamadıklarını görmüyorlar. Dini cemaat ve din öğretimi yapıyorum diyen pek çok kurum ve kişi de eski teknik ve eğitim modellerinin kâfi gelmediğini tersine gençleri, çocukları sinirlendirdiklerini kabul etmek istemiyorlar.

Varoluşun sırrına ermek, kalbin zenginliği, ruhun saflığı, gayelerin kutsallığı, nefsin terbiyesi, ahlakın güzelliği, Mevla’ya olan düşkünlük bireyi çok güçlü kılar. Bu dünyanın imtihan yeri olduğunu peşin peşin kabul eder ve imtihan sırrı ile şehit olmak için bile koşar.

Rabbim bana bu yükü yükledi ise o beni benden çok daha iyi tanır ben ondan bir parçayım Rabbim kendi parçasına sevgi ile nazar eder, O beni bazen sebebini idrak edemediğim çilelere sürükledi ise bunu taşıyacağımı bilir. Ben sabreder, dua ederim ve O bana mutlaka yardımını desteğini sunar.

Zaten hepimiz öleceğiz, taş çatlasa 100 yıl yaşayacağız. Önemli olan rabbimin sevgisi, Resulü’nün sevgisi ve ahiret yurdumdaki mutluluğum ise ben bu tıp fakültesinde uykusuz kalır ders çalışırım, ben bu asistanlığın mobingine tahammül ederim, ben ikiz bebekle sabaha dek ağlayarak da olsa büyütür, anneliğime şükrederim, ağrılarım olsa bile bu vatana bu millete hizmet etmek benim sevdamdır. Sabır ve şükür benim dinimin nirengi noktalarıdır.

Benden önce nice ülkeler, ümmetler, aileler imtihan oldular. DERİM. Dedim de…

Kuranı kerim böyle demiş.

Biz sizi yarattıktan sonra başıboş bırakmayız, canlarınız, mallarınız, evlatlarınızla imtihan ederiz.” İşte evlat kaybeden acılı babalar rabbe teslim olmuş susuyorlar.

Tabi ki yürek acılı tabi ki “keşke farklı yolla evladıma ulaşabilseydim keşke evladım bu yolu seçmeyip bir hocasından, psikiyatri biriminden bir akrabadan yardım talep etseydi. Keşke doktor olmaya zorlamasaydık!” diyor olabilirler.

Maalesef Allah’ın verdiği özgür iradeyi bazen biz ebeveynler çocuklarımızı cehennem ateşinden korumak adına zorlayabiliyoruz. Konuşuyoruz olmuyor. Konuşuyoruz olmuyor. Sanmayın ki anne babalar rahat uyuyorlar. Bu çağ beynin, algıların hercümerç edildiği iman ve sevgi su yüzüne çıkmasın diye her türlü negatif enerji ve negatif bilgilerin hüküm çağıdır.

Çaresizliğimiz ve yanlış tercihlerimiz

Hepimizin alacağı dersler çoktur. Bir yazıya sığması da mümkün değildir.

Sevgili gençler,

Sizleri çok seviyoruz, lütfen YENİDEN DOĞMAK kitabımı okuyun, sizlerden gelen 70 kadar mesaj ve mektubu okuyun ve çaresiz değilsiniz mutlaka bu ülkede aklı, bilgisi, gayreti ile sizi anlayacak hekimler var, bilge büyükleriniz var. Yeter ki onları bulmak isteyiniz. Arayan aradığını mutlaka bulur.

Sevgi ile kalın, Allah’a emanet olun

Çaresizliğimiz ve yanlış tercihlerimiz

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *