KONYA HABER
Konya
Açık
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,9872 %0,51
47,6702 %0,57
4.393,06 % -0,32
Ara

Geçmişi telafi arzusu anne babalara tuzak çocuklara ıstırap

YAYINLAMA:

Perihan Maden’in aynı adlı romanından uyarlanan ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne’ dizisi ilk haftasında yayınlandığı platformda hem Türkiye’de hem de Dünya da en çok izlenenler arasına girdi. Bir anne- kızın sıra dışı hikâyesini anlatan yapım, bazı sahnelerine lüks ve romantizmi taşırken bazı sahnelerinde vahşeti gözler önene seriyor. Papatyadan taç yapmayı öğreten, lüks otel odalarını bebeklerle, işlemeli örtülerle, led ışıklarla süsleyen, kızının saçlarına özenle şekil veren naif ve sevgi dolu anne, kızına gelebilecek herhangi bir tehlike söz konusu olduğunda canavara dönüşebiliyor. Hikâyenin böyle uçlarda işlenişi tahminimce dizinin başarısını etkileyen faktörlerden biri. Benim dikkatimi çeken ve bugün sizinle paylaşmak istediğim kısım ise annenin kızıyla kurduğu ilişkide sergilediği aşırı telafi.

Dizi boyunca annenin adı hiç geçmiyor. Varlığı annelikle anlam kazanmış genç kadın zaman zaman ‘Bambim’ biye seslendiği kızına kendi çocukluğundan bahsediyor. Anlattığı anılar yalnız ve sevgisiz büyüdüğünü annesinin en büyük kâbusu olduğunu vurguluyor. Yaralı yavru bir kargaya yardım etmek istediğinde anne karganın ona nasıl saldırdığından bahsediyor hikâyenin bir yerinde. Yaralandıktan sonra eve gidişini ‘bir karga kadar değerimin olmadığı evime koştum’ diyerek anlatıyor. Hayal kırıklığı, değersizlik, yalnızlık gibi hislerle kuşatılmış kadın, anne olduğundaysa yaşadıklarının tam tersi bir Dünya vermek istiyor kızına. Anne kızın kıyafetlerine bile yansıyor bu durum. Anne siyahlar içinde kötüyü, karanlığı simgeliyor. Genç kız ise rengârenk çocuksu kıyafetleri, örgülü saçları ile masumiyeti. Kızının büyüdüğünü fark etmek anne için hayal kırıklığı. Daha çok çocuk kalsın istiyor, böylece kendi acı dolu çocukluğunu daha çok telafi edebilsin. Yaşadığı geçmişin ağırlığı, kızına gelecek tehditleri fark edip cezalandırdığında bir anlığına hafifliyor. Bir an için kızını korumak adına kendi hayatından vazgeçmiş gözü kara anne imajına kapılabilirsiniz. Fakat gerçekte hayatının merkezinde kendi acısı var. Kızının varlığı kıymetli çünkü kendi yarasını sarmasına hizmet ediyor.

Bu sıra dışı hikâyenin içinde sık karşılaşılan parça tam da burası. Yaralarını sarmayan acısını kalbine gömen ebeveynlerin yaşadıklarını yaşatmamak için verdiği mücadele. Ebeveynlik yaparken çoğunlukla temel referans kaynağımız zaten kendi çocukluk yıllarımız oluyor. Üzerine çalışıp anlamlandırmadığımızda çocukluk gerçeği olduğu gibi görmemizi engelleyen bir filtre gibi. ‘Ben onun iyiliğini istiyorum’ diye kurabilirsiniz cümlenizi ama iyiliği kendi hikâyenizden biliyorsanız bu gerçeği yansıtmayacak ve pek çok şeyi gözden kaçırmanıza neden olacaktır. Bugün sıklıkla artık ailelerin çocuk merkezli olduğu her şeyi çocuğun isteğine göre planladığı çocukların serbest, tatminsiz, uzun vadede hayata tutunamayan, büyüyemeyen başarısız insanlar olduğu eleştirisi yapılıyor. Çünkü otoriter ve mesafeli anne- babaların yetiştirdiği çocuklar büyüdüklerinde yaşadıklarının tam tersi bir dünya sunmak istedi evlatlarına fakat bir karışıklık oldu. Hiçbir çocuk anne babasının hayatının telafisi olmak için gelmemişti dünyaya.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *