İlim Yayma Cemiyeti hayırseverlerin desteğiyle eğitime katkı sağlıyor
Hayırseverlerin desteğiyle Sirkeci'deki Konya Lezzet Lokantası'nın üst katında 11 Ekim 1951'de faaliyete başlayan İlim Yayma Cemiyeti, bugün Türkiye'nin en köklü kurumları arasında yer alıyor. 70 yıl önce 19 öğrenciyle yola çıkan cemiyet, yıllar içinde yüzbinlerce bugün ise 30 bin öğrencinin eğitimini desteklemenin gururunu yaşıyor.
Türkiye'de ilk imam hatip okulunun kurulmasına öncülük eden, barınma, iftar, kurban ve zekat faaliyetlerini başlatan İlim Yayma Cemiyeti, eğitim hayatına katkılarından dolayı Cumhurbaşkanlığı tarafından "Üstün Hizmet Plaketi", Milli Eğitim Bakanlığı tarafından "Şükran Plaketi" ile takdir edildi.
İlim Yayma Cemiyeti Genel Başkan Yardımcısı İsrafil Kışla, İlim Yayma Cemiyeti'nin kuruluşu, gelişimi ve çalışmaları hakkında, AA muhabirine değerlendirmede bulundu.
İlim Yayma Cemiyeti'nin, ülkenin en köklü kurumlarından biri olduğunu ve 11 Ekim 1951 yılında kurulduğunu hatırlatan Kışla, "İmam hatip liselerini açmak gibi iktidarın bir tasarrufu söz konusu. O dönemde Celalettin Ökten hocamıza imam hatiplerin müfredatını hazırlama görevi veriliyor. Bu imam hatiplere hamilik yapacak bir kuruma ihtiyaç var. O dönemdeki esnaf ve eşrafın ileri gelenlerinden, paşalardan, avukatlardan, generallerden, iş dünyasından insanların bir arada olduğu 68 muhterem büyüğümüz, İlim Yayma Cemiyeti'ni kuruyor. Cemiyet, Mustafa Doğan Bey'in Sirkeci'deki Konya Lezzet Lokantası'nın üst katında faaliyete başlıyor. İlk imam hatip lisesi de cemiyet kurulduktan bir hafta sonra Aksaray Etyemez Semti'nde ahşap bir binada 19 öğrenci ile hizmete açılıyor. İlim Yayma Cemiyeti'nin bu yıl 70. yılı. Eğitim hayatında gençliğe hizmette, eğitimin her kademesinde bu ülkenin güzel insanlarının yetişmesi noktasında faaliyetleri olan bir kurum." dedi.
Kışla cemiyetin, barınma hizmetlerini Türkiye'de ilk yapan kurumlardan biri olduğunu, Anadolu'dan gelen yoksul aile çocuklarının okuyabilmesi için İstanbul'da orta ve yüksek tahsil yurtları açarak bu alanda öncülük ettiğini belirtti. İsrafil Kışla, cemiyetin 1960'lı yıllarda burs hizmetini, iftar, kurban ve zekat faaliyetlerini de başlatan ilk kurumlardan biri olduğunu söyledi.
- "Hayır işlerinde hiçbir zaman para birinci öncelik değildir"
Doğru işler yapıldığında hayırsever insanların her zaman destek vereceğini anlatan Kışla, "Milletimiz cömerttir. Güzel faaliyetleri her zaman desteklemiştir. Sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi noktasında da hassasiyet göstermiştir. Asla bunu reklam aracı olarak yapmamıştır. Hayır işlerinde hiçbir zaman para birinci öncelik değildir. Siz Allah için yola çıkarsanız, doğru işi yapıyorsanız, bir işi yapma karar ve azminiz varsa bu millet her türlü desteği veriyor. Para birinci öncelikli sermaye değildir." dedi.
İş dünyasının yatırımını elindeki imkana göre yaptığını ama hayır işlerinde kişinin ufku kadar iş yapabildiğini ifade eden Kışla, şunları kaydetti:
"O paranın nereden geleceğini bilemezsiniz. Bir Kur'an-ı Kerim kursudur, imam hatip okuludur, bir yurttur, hiçbirinin parası hazır olarak başlamaz. Ya 50 torba çimento ya 10 ton demir ile başlar, sonra bakarsınız eser bitmiş. Türkiye'nin eli dünyanın birçok yerine ulaşıyor. Onun için bizim insanımız cömerttir. Vererek asla azalmaz, vererek artar. Birçok aileleri biliyoruz yıllarca zekat veren. Topbaş ailesi, Ülker ailesi, Kiğılı ailesi, bunlar gibi yüzlerce aileyi sayabiliriz. Vererek azaldığını görmüyoruz, verdikçe büyüdüklerini görüyoruz. Nihayet herkes ahireti için bir yatırım yapıyor, buna böyle bakmak lazım. Önüne gelen fırsatı bir nimet olarak görmek lazım."
İş adamlarının, sosyal sorumluluklarının gereği bu hayırları yaptığını dile getiren Kışla, eğitimin bu yatırımların birinci öncelik alanı olduğunu anlattı.
İlim Yayma Cemiyeti'nin 180'e yakın yurdu bulunduğunu, binlerce imam hatip lisesi yapıldığını belirten Kışla, sözlerine şöyle devam etti:
"Son zamanlarda devletimiz yapıyor. Bütün bunları iş adamları, hayır sahipleri yapmıştır. İş adamlarımız sosyal sorumluluk çerçevesinde öğrencilere burs, barınma masrafı olarak destek vermektedirler. İş adamları zekatı ayrı verirler, inşaatta kullanılacak sadaka faslını ayrı verirler. Önemli olan hayrı başlatmaktır, bunun ne tür sonuçları olacağını bilemezsiniz. İlim Yayma Cemiyeti 19 öğrenci ile başlamış diyoruz. Bugün İlim Yayma Cemiyeti'nin 180 civarında yurdu var, 30 bine yakın öğrencisi var, 70 yıl olmuş. 100 binlerce öğrenci bu okullarda okumuş, yurtlarında kalmış ve burslar almış. İlkokulundan doktora düzeyine kadar İlim Yayma Cemiyeti'nde her alanda güzel hizmetler var. Bizler gibi 5 binin üzerinde vakıf, 120 bin civarında dernek var. Bunlar tamamen hayır sahiplerinin katkılarıyla yürüyen işler.
Fatih İmam Hatip'te 1950'li yıllarda iş adamları gece 'çocuklar acaba üstlerini açtılar mı?' diye nöbet tutuyor. İsmail Niyazi Kurtulmuş'un, Sabri Ülker'in, Yusuf Türel'in ve birçok büyüğümüzün İlim Yayma Cemiyeti'nde büyük katkıları oldu. Onlar adeta kendi cennetlerinin bir vesilesi gibi düşünüyordu bu işi. Bir yere gelmek için yapılan hizmetler değil bunlar. Bir makam, mevki elde etmek için değil tamamen Cenabıhakk'ın rızasına matuf yapılan şeylerdir."
- "Hiç kimseden, bize minnet duysun diye bir beklentimiz asla olmaz"
İş insanlarının, hayır işlerinde ön planda olduklarını ama bunun reklamını yapmadıklarını vurgulayan Kışla, "Nerede darda olan varsa onun derdini çözmeye çalışıyorlar. Bizim de İlim Yayma Cemiyeti olarak mantığımız bu. İlim Yayma Cemiyeti'nin imkanlarından istifade etmiş olan hiç kimseden, bize minnet duysun diye bir beklentimiz asla olmaz. Biz vazifemizi yapmışız. Biz, güzel bir insanın yetişmesine katkı sunmaya çalışıyoruz. Biz bu yardımı verdik diye başa kakamayız. Pek çok eser biliyorum, onu yaptıran hayırseverler hiçbirine ismini koymamıştır." dedi.
Türkiye'nin en köklü sivil toplum kuruluşu olarak en çok iyilik yapan, hayır işleyen iş insanları listelerinin bulunmadığını ifade eden Kışla, "Maalesef öyle bir listemiz yok. Böyle bir listenin de hayırseverler bilinmesini istemezler. Elbette kayıtlarımız var. Cemiyetimize destek olan pek çok iş adamı ve hayırsever var. O haberi de ben de gördüm. Doğrusu az evvel de bahsettim ya. Verince azalmaz bilakis artar diye. Türkiye'nin en zengini listesinde Murat Ülker'i görünce bu sözün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha düşündüm. Murat Bey’in hem Sebahattin Zaim Üniversitesi'ne hem de bizzat İlim Yayma Cemiyeti'ne sadece geçtiğimiz yıl bile önemli yardımlarına aracılık ettik." şeklinde konuştu.
İsrafil Kışla, iş dünyasında varlıklı isimler arasında "hayırsever" denilince aklına gelen kişilere ilişkin soru üzerine şunları söyledi:
"Ben 30 yıldan fazladır cemiyetteyim. Topbaş Ailesi, Kiğılı Ailesi, Ülker Ailesi aklıma ilk gelenler. Murat Ülker'in üyeliğini hatırlıyorum 1986'dır. 1990'lı yıllarda yönetim kurulumuzda da bulundu. Murat Bey'in birçok hayrına köprü olduk. Hayrının ilgili yerlere ulaştırılmasında, eserin gerçekleştirilmesinde vesile olmaya çalıştık. Sadece İlim Yayma'ya değil pek çok eğitim faaliyetine desteğini biliyorum. Mesela bildiğim kadarıyla geçtiğimiz yıl İstanbul Erkek Lisesi Yurdu'nu ve Darüşşafaka Yurdu'nu tamamladılar. Murat Bey'in reklamdan, gösterişten öte halisane duygularla yaptığı hizmetleri anlatmam mümkün değil. Tabii diğer iş insanları da gösteriş ve reklam yapmadan bize destek veriyor ve çok da bilinmesini arzu etmiyorlar. "
- "Hepimizin imkanlarımız ölçüsünde toplumsal sorumluluklarımız var"
Kışla, gönül zenginliğinin önemli olduğuna dikkati çekerek, şunları anlattı:
"En güzeli gönül zengini olmak. Her şeyin bir hesabı var. Ömrümüzün de hesabını vereceğiz, paramızın da hesabını vereceğiz, gençliğimizin de hesabını vereceğiz. Bu dünya bir imtihan dünyası. Bizler sadece kendimiz için yaratılmış olamayız. Toplumsal sorumluluklarımız var. Afrika'da bir bardak içecek suyu olmayan insandan 'bana ne' diyemeyiz. Bütün dünya insanlığı, aynı kaderi paylaşıyoruz. İnsanların en hayırlısı insanlara hizmet edendir. Kim birinin derdini giderirse, Cenabıhak da onun sıkıntısını giderir. Hepimizin imkanlarımız ölçüsünde toplumsal sorumluluklarımız var. Önemli olan gönül zenginliği. Başkalarının mutlu olması ile mutlu olabiliyorsak, ona iş vererek, aş vererek, sıkıntısını gidererek mutlu olabiliyorsak, esas zenginlik budur. Dertli olmak en büyük zenginliktir. Fakirlerle ilgilenebilmek, onları dinleyebilmek bir zenginliktir. Yoksa servet biriktirmek mesele değil. Ne kadar yersiniz, ne kadar gezersiniz, ne kadar harcayabilirsiniz? Sonuçta her şeyin bir hesabı var, sonuçta hepimiz bu kazançlarımızın hesabını vereceğiz."
İsrafil Kışla, iş dünyası ve iş insanlarına şu öneri ve çağrıda bulundu:
"Bizler vakıflar ve dernekler olarak doğruyu ve güzeli yapmak zorundayız. Hiç kimsenin hayrına, hiç kimsenin kasası, veznedarı, muhasebecisi değiliz. Önemli olan doğru işleri bunlara ulaştırmak, derdi ulaştırmak. Siz eğer örgütlü bir yapıysanız, dernekseniz, kurum ve kuruluşsanız buradaki ihtiyacı hissettireceksiniz. Orada nasibi olan yardım eder. Bazen aylarca, senelerce gidersiniz boş da dönebilirsiniz. O gün nasip yoktur belki ama öyle bir zamanda gidersiniz ki hiç beklenmedik bir hayır ile karşılaşırsınız. İlla 'şunu vereceksin' diye değil, önemli olan bir derdi o iş adamına, hayır sahibine götürmek. O günkü imkanı neyse karşılar. Bunu yapabildiğimiz takdirde, hayrın da yerine gittiğini gördükleri takdirde Allah için çıkılan böyle bir yolculukta hiçbir zaman o işin yarım kalmayacağını ve mutlaka sonuçlanacağını düşünüyorum. Bize düşen bu gayret içinde olmak. Bizim insanımızın gönlünün zengin olduğunu düşünüyorum, çok dertli olduğunu düşünüyorum, o derdi hissettirmek lazım."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.