BİZ EĞİTİMCİLERİN HER ANI SİHİRLİDİR
RÖP: HANDE İPEKGİL
Matematik kimilerimiz için hayatın vazgeçilmezleri arasında yer alırken, kimilerimiz için ise korkulu bir rüya oldu. Peki bu korkunun ve hatta matematik dersinin sevilememesinin kaynağı nedir, neden kaynaklanır çocukluk yıllarına dayanan bu korku? Matematik nasıl gelişir, çocuklara matematik nasıl öğretilir, matematik sevmeyen çocuğa nasıl davranmak gerekleri? Bu soruların cevabını kıymetli dostum ve değerli eğitimci Eda Dilhan Aydın ile konuştuk.
Matematiği öğreten, en kolay ve en iyi haliyle anlatmaya çalışan aynı zamanda matematiği sevdirmeye çalışan bir eğitimci olduğunu gözlemliyorum. Öncelikle sormak isterim Eda Dilhan matematiği seven bir öğrenci miydi, eğitim hayatı nasıldı?
-Aslında sadece matematiği değil. Müfredat, ders artık her ne diyorsanız benim için sadece araç. Benim amacım çocuklara öğrenmeyi öğretmek. Onların severek ve her geçen gün artan bir coşkuyla öğrenmesini sağlamak. Kendi eğitim hayatıma gelince ortalama bir eğitim hayatım vardı. Pek parlak bir öğrencilik hayatım yoktu açıkçası. Sınavlara son gün hazırlanan bir öğrenci profilim vardı. Babam öğretmendi dolayısıyla eğitimimde bu dik başlılığıma rağmen yanımda olup destekleyen bir ebeveyndi. Okulda zor zamanlar yaşadım. Öğretmenlerim tarafından anlaşılamadım vs vs…
Okullarda dersten ziyade, öğretmenlerin tutumlarının da dersin sevilmesinde etkili olduğu söylenebilir. Bu nedenle öğrencilerin, öğretmenlerini sevmelerinin, dersi sevmelerinde büyük etken olduğunu düşünüyorum. Bu konuda senin düşüncelerin neler?
-Öğretmeni bireysel olarak sevmesinden çok, ona güvenmesinin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Samimi bulması, güvenmesi ve öğretmenin onun için elinden geleni yaptığına inanması çok önemli. Yapılan araştırmalarda da öğrencinin gelişimi için öğretmen-öğrenci ilişkilerinin önemi doğrulanmakta.
Ülkemizde çok sayıda çocuk maalesef matematik korkusuyla büyüyor. Hala, çocukların en başarısız oldukları alanların başında da matematik geliyor. Bunun pek çok sebebi olabilir Özellikle ilkokul sıralarında yaşanan o travmaların bu korkunun oluşmasına nasıl bir etkisi var sence?
-Her olumsuz olayın çocukta travma yaşattığını düşünmek ne kadar doğru bilemiyorum. Çünkü araştırmaları baz aldığımızda öğretmenden kaynaklı, çevreden kaynaklı, matematiğin yapısından kaynaklı, öğrencinin kişisel özelliklerinden kaynaklı matematik korkusundan bahsedebiliyoruz. Ama biz sadece öğretmen sorunu olarak değerlendirirsek sorunun kaynağını bulmak da dolayısıyla çözümüne ulaşmakta da zorlanırız.
Şunu kabul etmeliyiz ki bu kadar çok verinin bulunduğu bu yüzyılda matematik artık bir yaşam becerisi. Matematiği salt, bir dersin adı gibi düşünmek matematiğe karşı önyargılara artıyor maalesef. Ayrıca matematik korkusu sadece bizim ülkemize has bir olay değil. Dünyanın genelinde var bu durum.
Bu sorunun çözümü nedir? Özellikle çocukların bu korkuya kapılmamaları için nasıl bir eğitim modeli seçilmeli?
-Çocuklar hayatları boyu birçok alanda korku yaşayabilirler. Bunu ne ebeveynler engelleyebilir ne de öğretmenler. Bunun yerine yaşadığı korkuyla, ailesi ve öğretmenlerinin desteğini de alarak nasıl baş edebilmesi çok önemli. Buna yılmazlık diyoruz.
Problem çözme ve beceri temelli eğitimlerin çocuklara daha çok katkı sağlayacağını inanıyorum. İlköğretim birinci kademede verilen bilgilerin zamanlaması çok önemli. Çocuklara matematiğin gerçekten hayattan olduğunu deneyimletmek gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda sorun yaşayan çocukları da fark edip, erken dönemde doğru zamanda ve doğru yönlendirmelerle rehberlik edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Burada velilere de çok iş düşüyor. Aile içi yapılan sohbetler çok ama çok kıymetli. Biz öğretmenlerin de matematiği soru bankalarından ibaret olmadığını çocuklara ispatlamamız gerekiyor. Ayrıca çocuğun matematiği sevmesi için okuma-anlama becerisinin de yüksek olması gerektiğini kabul edip sistem bu konuda desteklemeliyiz.
Peki Matematiği sevdirmek için neler yapılabilir? Matematik sevmeyen çocuğa nasıl davranmalı? Bu konuda hem ebeveynlere hem eğitimcilere neler önerirsiniz?
Biz özellikle okulöncesi grubu olan öğrenciler matematiği çok severler. Sayılar, şekiller vs vs. Bu çok kıymetli bir avantajdır bizim için. Burada okulöncesi öğretmenlerine çok iş düşüyor. Asıl sorun sembolik işlemlere geçişte yapılan zamanlama hataları ve matematiği soru bankalarına sıkıştırdığımız zaman ortaya çıkıyor. Çünkü o soru bankalarında sıkışan matematik çok yüzeysel kalıyor. Bu sadece matematik için geçerli değil. Bütün dersler için aynı durum söz konusu.
Dünyamızın “yeni bir döneme” adım attığını biliyoruz, farkındayız; ancak hadi dediğimizde alışkanlıklar, rutinler, belirlenmiş rotalar o kadar kolay hadi yeniliğe adım atalım deyince olmuyor. Pandemi, bizi sadece insan olarak değil, şirketleri, alışkın olduğumuz eğitim hayatını da kendi kabuğundan çıkardı ve düşünmeye teşvik etti. Zordu! Hazırlıklı değildik. Büyük küçük hepimiz doğrudan veya dolaylı olarak bir şekilde etkilendik. Evde kalmanın, uzaktan öğrenmek veya öğretmenin, sosyal mesafelerin zorluğu yaşadık; uyum sağlama çabaları, şimdiye ve geleceğe dair endişelerimizi oldu. Bir eğitmen olarak siz bu süreci öğrencilerinizle birlikte nasıl geçirdiniz? Uzaktan eğitim ve öğretimin avantajları ve dezavantajları nelerdi?
-Uzaktan eğitimi değerlendirirken birçok kriter var. Ama özetle söylemem gerekirse dezavantajlı grupları için gerçekten zor bir dönemken sosyo-ekonomik durumu iyi olan ailelerinin çocuklarında eğitimin çok sekteye uğradığını söyleyemeyiz. Hatta öğrenme zorluğu çeken ve bazı tanıları olan çocuklar için daha verimli olduğunu söyleyen verilerde var elimizde. Haliyle bu tarz sorulara cevap verirken çok dikkatli olmaya çalışıyorum. Ama bütün gruplar için ortak dezavantaj hazırlıksız yakalanmamızdı. Burada sahada canı gönülden emek veren bütün meslektaşlarıma teşekkürü de borç bilirim. İnanılmaz bir şey başardılar. Haklarını ödeyemeyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.