Kahraman Tazeoğlu: “Aşk benim en derin yaramdır. Bu yüzden yalnızım”
RÖPORTAJ: HANDE İPEKGİL
Okurlarının heyecanla beklediği yeni kitabı “Ben Bir Kelebek Sevdim” 7 Mayıs’ta raflarda olacak. Sizlerin de ilerleyen satırlarda okuyacağınız gibi bu kitabını diğerlerinden ayıran özel durumu bizlerle samimiyetle paylaştığı için kendisine ayrıca teşekkür etmek isterim. Yolu açık olsun.
“YAZMAK HAYATA YAKTIĞIM AĞITTIR”
Yazmaya nasıl başladınız diye klasik bir soruyla başlamak istemiyorum. Pek çok yerde 17 yaşından bu yana yazdığınızı, 2001 yılında da radyodaki işinizden olmamak için mecburen kitap yazmaya başladığınızı anlatmışsınız. Hayat, bazen önümüze birçok farklı yol çıkarır; bazen yol ayrımlarında kalırız. Çoğu zamanda o anki duygularımıza göre karar verir ve bir yol seçeriz. Şunu sormak istiyorum; geriye dönüp baktığınızda hayatınızdaki tüm deneyimler için “iyi ki” diyor musunuz?
-Hayatımın Bursa’da geçen bir yıllık dönemi hariç yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. Yazmak denen eylem kendimi ifade ediş biçimim aslında. Tıpkı Anadolu insanının kendini ifade edebilmek için derdine türkü yakması, kendini o şekilde ifade etmesi gibi… Yazmak hayata yaktığım ağıttır…
Yazmak size öyle iyi gelmiş ki yazmanın size nefes aldırdığını, içinizde birikenleri yazarak dışarı atabildiğinizi hatta sizin için bir ağıt yakma şekli olduğunu söylüyorsunuz. Peki, yazmadığınızda duygularınızı nasıl ifade edersiniz?
-Yazmadığım değil de yazamadığım dönemler olmuştur. Biraz sıkıntılı geçer o dönemlerim. Tıpkı okumak için başucunuzda tuttuğunuz bir kitabı okuyamadan uyuduğunuzda sabah kalktığınız an, kitaba bakarken yaşadığınız suçluluk duygusu gibi bir his. Yazamadığım dönemlerde daha suskun olurum ve içimde dışarı çıkarılmayı bekleyen duyguların üstünü film izleyerek örterim.
Merak ediyorum, kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mısınız?
-Yazarım; çünkü ben o kitapları kimse okusun diye yazmamıştım zaten.
Meslek hayatıma radyo reklam seslendirmesiyle başlamıştım. Bu yüzden radyo ve radyo programcılığı benim için çok kıymetlidir. Siz de uzun yıllar radyoya emek ve gönül verdiniz. Radyoyu özlüyor musunuz?
-Radyoyu çok özlüyorum. Ama o mesleği yaparken en büyük yaram dilediğimce, özgün, istediğim gibi bir program yapamamaktı. Her zaman bir müdahale, hep bir kısıtlama, baskı vs. olmuştur. Eğer bir gün bana yeniden radyo programı yapma şansı verilirse tamamıyla kendi seçimlerimden oluşan bir program yapmak isterdim.
Radyoculuk mesleğiniz, yazarlık hobinizken 2010 yılı itibariyle kitaplarınız satış rekorları kırmaya başladı ve bir anda Türkiye’nin en çok satan, en ünlü yazarlarından biri oldunuz. Radyo programcılığı ile yazarlık arasındaki bağı sormak istiyorum. Birinde dinleyicileriniz var, diğerinde okurlarınız. Bu iki durum arasındaki fark size neler hissettiriyor?
-Ben her zaman ikisini birbirinden ayrı tuttum. Konuşma yapmam için davet edenlere önce şu soruyu sordum: “Hangimizi davet ediyorsunuz? Yazar Kahraman Tazeoğlu ’nu mı, radyocu Kahraman Tazeoğlu ‘nu mı?” Yazar kimliğimle davet edildiğim yerlerde radyoculuktan bahsetmedim, radyocu olarak davet edildiğim yerde de yazar kimliğimden. Radyocu Kahraman Tazeoğlu’ nun sosyal medya hesabı yoktu ama yazar kimliğimle açtığım Facebook, İnstagram ve Twitter hesaplarımda toplamda milyonlarca kişi beni takip ediyordu. Ve ben o hesaplarımda radyoculuğumla ilgili tek bir cümle geçirmiyordum. Radyo programlarımda da yazar olduğumdan bahsetmiyordum. Bunu, bu şekilde yapmayı tercih etmemin nedeni; iki kitleyi birbirine aktarmaktan kaçınmak ve her iki mesleğimde de doğru ve kalıcı kitleyi bulmaktı. Dinleyicilerimi ve okurlarımı her zaman ayırmışımdır birbirinden, aynı anda her ikisi olan da yok değil tabi.
Yazmak çok büyük bir eylem. Yazarlara gerçekten çok saygı duyuyorum. Sizce yazabilmek bir yetenek mi? Eline kalem, kâğıt alan herkes yazabilir mi?
-Eline kalem kâğıt alan herkes yazabilir ama bu onları yazar yapmaz. Tıpkı her şiir yazanın şair olamayacağı gibi…
Bu soruyu her yazara sorarım; ilham diye bir şey var mı gerçekten? Yazarken nelerden esinlenerek yazıyorsunuz? Nasıl bir ortamda yazmayı seversiniz?
-İlham, bu işe yeni başlayanlar için gerekli olan bir duygu durumudur. Profesyonel bir yazarın ilhama ihtiyacı yoktur. Yazarken aradığım tek şey yalnız olmak. Yalnız olduktan sonra bulunduğum ortamın pek önemi yok açıkçası, bir gemide de yazabilirim, bir ormanda da, bir apartmanın bodrumunda da…
“Yazamayacağım.” diye düşündüğünüz ya da yazamayacak gibi hissettiğiniz dönemler oldu mu? Olduysa motivasyonunuzu nasıl korudunuz?
-”Yazacağım.” diye düşünüp yazamadığım dönemler oldu ama “Yazamayacağım.” diye hiç düşünmedim, hissetmedim. Bu, tamamen şartlara bağlı bir durum bence. Yazarların yazamayacağı an yoktur, yazmak için oluşmamış koşullar vardır.
“AŞK BENİM EN DERİN YARAMDIR”
Kitaplarınızda da şiirlerinizde de genellikle en büyük vurgu “Aşk” bunun, sizin için özel bir nedeni var mı?
-İnsanın yarası neredeyse, canı oradadır. Aşk benim en derin yaramdır. En şanssız olduğum yanımdır. Bu yüzden yalnızım. Aşkı bir yara olarak değil de aşk olarak taşıyabilseydim bu kadar yazamazdım sanırım.
AŞK “SANMAKTIR”
-Sormazsam olmaz. Peki, aşkın ve aşıkların yazarı Kahraman Tazeoğlu için aşk nedir?
Bu sorunuzu tek kelime ile yanıtlamak isterim bence aşk “Sanmaktır.”
Kahraman Tazeoğlu sözleri ve yazıları günümüzde en çok paylaşılan ve alıntı yapılan sözler arasında geliyor. Özellikle aşk konusundaki duygusal sözlerinizle aşıkların duygularına tercüman oluyorsunuz diyebiliriz. Gençler aşklarını sizin sözlerinizle ilan ediyor, ayrılık acılarını yine sizin cümlelerinizle dile getiriyorlar. Bu geri dönüşler size nasıl hissettiriyor?
-Bir yandan beni mutlu ederken diğer yandan da üzen bir durum. Gençlerin, sosyal medyada paylaştıkları sözlerimi, kitaplarımı okuyarak öğrenmelerini isterdim. Hem bu durum yanlış paylaşımları da engellerdi. Benim sandıkları bazı sözler bana ait değil mesela… Başkasına ait sandıkları pek çok söz ise bana ait.
Ben “Okumayanların yazarıyım.” diye bir çıkışınız olmuştu. Türkiye’ deki okuma oranlarına baktığınızda, gözlemlerinize de dayanarak ülkemizdeki kitap okuma alışkanlığıyla ilgili neler söylersiniz, mevcut durum sizi mutlu ediyor mu?
-Türkiye, kitap okuma alışkanlığı konusunda tam bir rezalet yaşıyor. Bunu ben söylemiyorum TÜİK verileri söylüyor. Pandemi döneminde kitap satışları yüzde 98 oranında düşen tek ülkeyiz. (Bu durum halen değişmiş değil.) Evde kitap okumak için bol bol zamanı olduğu bir dönemi Netflix izleyerek harcadı bu toplum. O da yapılsın tabii… Ama kitap da okunsun lütfen. Kitap okumayanların yazarıyım, derken şunu anlatmaya çalışıyorum. Yaklaşık 10 milyona yakın takipçim var ve bunların yüzde 90’ı hayatında hiç kitap okumamış insanlar. Hedef kitlem de okumayanlardı zaten. Okuyan zaten okuyor. Bu yüzden kendimi okumayanların yazarı olarak tanımlıyorum. Şaka maka bu ülkeye bir milyon okur kazandırdım.
“KİTAP OKUDUĞU İÇİN EŞİ TARAFINDAN AŞAĞILANAN KADINLAR BİLİYORUM”
Geçtiğimiz günlerde Twitter hesabınızdan “Kitap okuyan kadınlar mümkünse kitap okuyan erkeklerle evlensin?” yazdınız. Bu cümleyle anlatmak istediğiniz konu, vurgulamak istediğiniz şey neydi?
-Yıllardır dert dinlerim. Bir şekilde benimle irtibata geçebilen herkes bana yaşadığı aşkı ve hayal kırıklıklarını anlatır. Dinlediğim hayat hikâyeleri içinde en fazla dikkatimi çeken durum, kitap okuyan ve kitap okumayan insanların bir araya geldiğinde ortaya çıkan mutsuzluk durumu. (ki genelde kadındır okuyan taraf) Her iki taraf da kitap okuyorsa evliliklerde daha az sorun yaşanıyor. Her iki taraf da okumuyorsa zaten sorun diye bir şey yaşanmıyor çünkü ortada bir farkındalık yok. Ama en büyük problem bir tarafın kitap okumaması… Bu gerçekten (özellikle okuyan taraf açısından) büyük sorun. Okumayan insanın empati duygusu da gelişmediği için karşı tarafla sorun yaşıyor. Okuyan insanın anlaşılmayı isteme duygusu diğer tarafın vurdumduymazlığıyla karşılık buluyor. Hatta kitap okuduğu için eşi tarafından aşağılanan kadınlar biliyorum. Bana anlatıyorlar. Eşine kitap okumayı yasaklayan erkekler var, bu ülkede… Neden hep okuyan kadınlar üzerinden örnek verdim biliyor musunuz? Çünkü TÜİK verilerine göre Türk kitap okurunun yüzde 99’u kadın. O yüzden özellikle kadınlar bu dertten çok mustarip. En çok onlar dertli bu konuda. İşte o yüzden öyle bir paylaşım yaptım.
Kendinizi büyük bir yazar olarak görmediğinizi ifade ettiğinizde şaşırmıştım. Bütün kitapları çok satanlar listesine giren bir yazar pek çok kişiye göre büyük bir yazardır. Size göre büyük yazar olmak için neler gerekir? Sizin büyük yazarlarınız kimler?
-Benim büyük bir yazar olup olmadığımı zaman gösterecek. Dönemlik başarılar olabilir. Bunlar ölçü değildir bana göre. O dönemin ruhuna hitap eden şeyler yazmışsınızdır ve kitaplarınız çok satmıştır. Dönemsel olarak düşündüğümüzde bir başarı mı bu? Evet, başarı! Hem de yüzbinlerce yazarın ortaya çıktığı böyle bir dönemde büyük başarı. Ama asıl başarı, kalıcı olabilirsem elde edeceğim başarıdır. Bunu da zaman gösterecek. Benim büyük yazarlarım, kitapları klasikleşen tüm yazarlardır.
Yeni kitabınızı yazdınız ve ismini duyurdunuz. “Ben Bir Kelebek Sevdim” Okurlarınız heyecanla bekliyordur. Biraz detay verebilir misiniz? Mesela; kitabın kapağı nasıl olacak? Kapakta bir kelebek göreceğiz gibi düşündüm.
-”Ben Bir Kelebek sevdim” yakın zamanda yaşadığım ve hala kalbimi acıtan bir hikâyeyi anlatıyor. Tamamen bana ait bir hikâye. Kitapla ilgili çok detay vermek istemiyorum. 7 Mayıs’ta herkesin elinde olacak zaten. Ama size bir sürpriz yapıp kitap kapağını sizinle paylaşacağım. İlk siz yayınlayın. Ben sizden paylaşayım. Kitap öncesi ilk röportaj olduğu ve çok güzel sorular hazırladığınız için böyle bir jest yapmak istedim.
“KALBİMİ EN FAZLA YAKAN, ACITAN BİRİDİR SARI KELEBEK”
Bu jestiniz beni çok mutlu etti, teşekkür ederim. Merak ettiğim kitabınızın kapağını böylelikle görmüş oldum. Okuduğum arka kapak yazısı da beni çok etkiledi. Kaleminize, yüreğinize sağlık. Ben de kitap hakkında detaylı soru sormayacağım, okuyup göreceğiz elbette fakat şunu sormak istiyorum, hikâyede okuyacağımız kelebek mi kalbinizi acıtan?
-Evet, kalbimi en fazla yakan, acıtan biridir sarı kelebek. Kendisini bazı reklamlarda, dizilerde, filmlerde küçük karelerde görüyorsunuz aslında. Muhtemelen bu röportajı da okuyacak, tıpkı doğum günü olan 7 Mayıs’ta çıkacak bu kitabı alıp okuyacağı gibi…
Kitap fiyatlarının da epey arttığı bir dönemdeyiz. Hem kitap çıkarmak hem de kitap okumak biraz zorlaşıyor gibi. Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?
-Ekonomik olumsuzluklar ilk önce kitap sektörünü vurur. Yine TÜİK verilerine göre kitap, Türk insanının ihtiyaç listesinin 235. sırasında yer alıyor. Yani en ufak bir ekonomik çalkantıda ilk vazgeçilen kitap oluyor. Kitap okumayı sevmeyen bir toplum için bu büyük tehlike.
Cemal Süreyya'ya göre şiir, hayattır. Hayatın özüdür. Hayatın her şeyidir. Peki, Kahraman Tazeoğlu' na göre şiir neyi ifade ediyor?
-Bana göre şiir, tutunmaktır. Elimizden kayıp giden her şeye sıkıca tutunmaktır. Tutunamayanlar, şiiri olmayanlardır.
Bir kitabınız dizi veya filme uyarlanacak olsa hangisi olsun istersiniz?
-Aslında gözü kapalı hangisi seçilse film veya dizi olabilir. Bir sinema tutkunu olduğum için doğal olarak romanlarımı o tatta yazıyorum.
Son olarak sizi heyecanlandıran, gerçekleşmesini istediğiniz yeni bir proje ya da uzun vaade de olmasını istediğiniz bir hayaliniz var mı?
-Az önceki sorunun devam cevabı gibi olacak ama bir romanımın film olmasını çok isterdim. Bu bir dilek tabii ki. Ama onun dışında şu günlerde çıkacak olan yeni kitabım “Ben Bir Kelebek Sevdim” beni çok heyecanlandırıyor. Hiçbir kitabımda kendimi bu kadar açık etmemiştim.
Sabırla ve içtenlikle verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederim.
-Çok güzel sorular sorduğunuz için bende size teşekkür ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.