Deprem zamanı şehre gelmişti. Antakya’dan Konya’ya uzanan hikayesi ile büyüledi
Asrın Felaketi’ne Antakya’da yakalanan Ayşegül Gök, depremin ardından Konya’ya yerleşerek ailesi ile birlikte yeni bir hayata tutundu. İlk kitabı ile gönülleri feth eden Ayşegül Gök’ün yeni kitabı ise hazırlık aşamasında. Konuyla ilgili gazetemize konuşan Gök, “6 Şubat 2023 saat 04: 17’den sonrası biz Antakyalılar için çok acı bir milat oldu. Hepimiz sevdiklerimizle sınandık, her birimiz sevdiklerimizden haber beklerken zaman çok yavaş ilerliyordu.
O gün gün aymadı, sabah olmadı, sanki ömrümüzün en uzun gecesiydi. Evimizden kovulmuşçasına çıkarken her birimiz anılarını ardında bırakarak çıktı. Bazılarımız ise o anılarla beraber enkaz oldu. Deprem hepimizi bir anda eşit kılmıştı. Bir arada oturmaya tenezzül etmeyen insanlarla aynı ateşin başında ısındık ve suyumuzu, bisküvimizi, sigaramızı paylaştık. O gün paranın, evin, arabanın aslında çokta önemli olmayan dünya oyuncağından ibaret olduğunu gördük. Ben eşim ve oğlum ampute olmadan kurtulduğumuza şükürler ederken binamızdaki komşularımızı da gayretlerimizle çıkarmayı başardık. Depremden önce eşim ve benim terapi kaynağımız, İyilikte Buluşanlar ekibinde gönüllü arkadaşlarımızla birlikte yaralı yüreklere umut olmaktı. Öksüz, yetim, ihtiyaçlı çocuklara, eşi tarafından çocuğuyla kapı önüne konmuş kanser hastası kadınlarımıza kısacası ihtiyaç sahipli insanlara yetişiyorduk. Ekip arkadaşlarım Gülseren, Çiğdem, Sıdıka, Emine, Nurten, Beyazıt, İbrahim, Adile, Aslı, Hatice ve deprem şehitlerimiz Fatma abla ve Yusuf abi ile defalarca çok güzel iyiliklere imza attık. Birde hat sanatçımız Yılmaz Bey’in çocuklarımıza hatlar çizerek onları mutlu etmesi, palyaçomuz Aslı’nın miniklerimizle oyunu daha sayamadığımız birçok güzellik. Evet iyilik Allah ile kul arasında olmalı diye düşünebilirsiniz ama günümüzde farkındalık yaratmak zorundayız. Çünkü duyarlı insanların sayısı azaldı, insanlara örnek olması açısından bildirimler yapıyorduk. Paylaşımlarla sponsor buluyorduk . Depremden bir hafta önce bot ve mont dağıtımı yapmıştık. Bir hafta sonra deprem oldu biz o çocukların duası ile ayaktayız, buna inancım oldukça fazla. Başkaları eşyaları, evleri, arabaları ile yarışırken bizler iyilikte yarışmayı tercih ettik. Depremden sonra şehrimi terk etmek zorunda kalsamda uzaklardan şehrimin yaralı çocuklarına ne yapabilirim diye düşünürken yaşadıklarımızı kaleme alıp kitap haline getirmeyi ve geliriyle çocuklarımızın yaralı minik kalplerini sarmalamak istedim. Yazmaya başladığımda kızımdan başka kimse başaracağıma inanmamıştı.
Tabii önce ben kendime inandım, inanmak başarmanın yarısıdır başardım da. İlk baskı çok güzel sattı ve kitaplarımın ilk baskısının geliri ile Kurban Bayramı’nda ihtiyaçlı ya da anne babasını kaybetmiş110 çocuğumuza bayramlıklarını, ayakkabılarını büyük bir mutlulukla dağıttık. Ve kitabımın ikinci baskısını çıkardım, çeşitli fuarlara katıldım, okullarda imza günleri düzenledim çünkü amacım yine aynıydı. Memleketimin yaralı çocuklarının, çocukluk anılarının bir parçası olmak ve minicik kalplerinde yer etmekti. Çok şükür ikinci baskıda meyvesini verdi, geçtiğimiz hafta 120 çocuğumuza çok güzel rengarenk eşofman takımı ve zarfların içerisinde bir miktar harçlık olarak dağıtımımızı yaptık. Tabii atıştırmalık çikolata, lokum, kek, meyve suyu ile ağızlarını tatlandırıcı atıştırmalıkları unutmadık. İnanın çok mutluyum, dünyanın hazineleri benim olsa bu kadar mutlu olamazdım. Bir çocuğun gülümseme nedeni olmak benim için çok değerli ve çok özel. Öncelikle bana sponsor olarak 46 yaşımda hayalimi gerçekleştiren kızıma çok teşekkür ederim. O olmasa kitabımı bastırma fırsatım olmazdı, ilk doktor maaşını annesine feda etti. Teknolojik alanda destek olan eşim ve oğluma, çocuklarımıza kıyafetleri kategorileştirerek hazırlayan ekip arkadaşlarıma sonsuz teşekkürler” dedi.
AYŞEGÜL GÖK’ÜN ŞİİRLERİ BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI
Yazdığı şiirleri defalarca paylaşım alan Ayşe Gök’ün birkaç şiirini sizler için paylaştı…
ANTAKYAM HER ŞEY EKSİK
Belen yokuşunda güler yüzlü esnaflar eksik, Kıcıdaki coşkulu doğa severler nerdesiniz?
Topboğazına vardım rüzgar dansını kaybetmiş, uçuşan perdeler eksik, çayırlarda coşup oynayan çocuklar nerdesiniz?
Üçgediğe vardım konteyner kentlerdeki insanların yaşam sevinci eksik, yol kenarındaki manavların umudu eksik, Atatürk Caddesi nerede o ahenk, Güler yüzlü mekan sahipleri nerdesiniz?
Bir şehrin rengi değişir mi? Evet şehrimin rengi artık gri, Asi nehri bile çileli, yollar yabancı sokaklar caddeler kayıp, zeytin ağaçları küsmüş, defne çiçek açmamış, şelaleler çılgınlığını yosunlu taşlarda bırakmış eksik olan bir ruh var 6şubatta kalan, memleketimin her köşesi yas duvarı, her kayıp yas duvarına çakılmış bir çivi Uzunçarşımda yeni cami eksik.
Güler yüzlü sevecen esnaflar eksik, Saka hamamı çökmüş.
Mahremiye camiinin avlusunda kalabalık eksik, Kurşunlu handaki sessizlik,mutlu insanların nidaları eksik,Habib neccar camiine yetmişiki milletten gelen insanlar eksik, Kuştakaları yıkık ,eski Antakya evleri eksik...
Ulu camide kıldığım namazlarım Saray caddesinde ipek dokumacılar Maksim gazinosu kapatmış kapılarını,
Coşkuyla verilen konserler eksik.
Amfi tiyatroda sahnelenen oyunlar, konserden konsere koşup coşan insanlar nerdesiniz?
Meclis binası, Tayfur Sökmen ruhu eksik, Habib Neccar camiinde cuma namazları,Katolik kilisesindeki ayinler eksik, hoşgörünün neferi yüce gönüllü imamlar ,rahipler ,hahamlar nerdesiniz?
Mozaik gibi işlenmiş acılarımız Medeniyet korosunun yarım kalmış şarkılarında kaldı eşsiz hikayelerimiz.
Cindi hamamı artık virane Fevzi Çakmak ortaokulundaki, Kopmuş Atatürk büstü gibiyim harap, Affan kahvesinde kaldı kahvenin telvesi Kabaltındaki limon ağaçlı konaklar eksik ,ruhumda onarılması güç fay kırıkları var,Çocukluğumdan Antakyam eksik.
Bir gün kapımı çalacak elbet ölüm meleği ,O zaman ah edip Vah edip inlemeyeceğim Antakyam, Sevenlere ölüm yok,ölsemde bin yıl sağ gibi seveceğim Antakyam..
****
UZAKTAN SEVMEK
Kuşların kanadından yolluyorum selamımı,
Esen rüzgârın uğultusu fısıldıyor özlemimi.
Deniz göreni düşleyerek iç çekerek yudumluyorum kahvemi, ...
En zoru da böyle sevdalar,
Seni uzaktan seviyorum, Antakyam.
Bedesten Çarşısı’ndayım, yine aklım takılır
Uzun Çarşı’nın çilekeş, yıkık yollarına.
Kapı Camii’nde ikindi namazında bir an,
Sonra kendime gelirim: “Ben Konyadayım...” derim.
Seni uzaktan seviyorum, Antakyam.
“Gel, gel!” diye çağıran Mevlana’nın ruhuydu,
Yaşadığımız felaketten sonra kalbim burada yeniden hayat buldu.
Şems-i Tebrizi gibi kararlıyım, yılmadım,
Memleketimin ayağa kalkacağına sonsuz inancım.
Elbet gelip kavuşacağım sana, hasretlere inat,
Seni uzaktan seviyorum, Antakyam.
Seyir Tepesi’ne çıktım, buraya Akyokuş kasr'ı diyorlar,
Aldım elime çayımı, karşımda Konya Ovası.
Yine daldım eski günlere, Neccar Tesisleri'nin manzarasını anımsadım,
Yüzümde buruk bir gülümseme, havada hafif bir pus...
Seni uzaktan seviyorum, Antakyam.
Sille’nin dar sokakları, o taş ihtişamlı yapıları,
Götürdü beni Eski Antakya evlerinin tarih kokan dokusuna.
Hatıraların mis gibi kokusuna...
Bir bardak limonata söyledim; sanki La Mistiğin bahçesindeydim.
Hayalimde bile görmemek yakıyor canımı.
Seni uzaktan seviyorum, Antakyam.
Bir gün buluşacağız elbet, sevgimiz ilelebet.
Sevenler, geç de olsa kavuşur.
Yaraların sarılıyor, şehrim yeniden ayağa kalkıyor.
Konyadan döndüğümde şehrime,
Bir yanım burada kalacak.
Çok güzel dostlarım oldu;
Selçukya gibi bir yuvam...
Yine de “Her taş yerinde ağır” derler,
Gün gelir, dostlar da bize selam gönderirler.
Kaynak:Abdulğani ÇİFTÇİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.