KONYA HABER
Konya
Açık
17°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3180 %0,23
48,7222 %0,44
4.906,33 % 0,44
Ara
BBN Haber Video Haber Salgınla 200 yıllık mücadelenin tarihi

Salgınla 200 yıllık mücadelenin tarihi

İÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülden Sarıyıldız: "Asya kolerası olarak adlandırılan ve Hindistan'dan çıkarak bütün dünyaya yayılan kolera Osmanlı ülkesinde ve başkent İstanbul'da da etkili olup, 1817, 1829, 1852, 1863, 1881 ve 1899 salgınlarıyla kitlesel ölümlere yol açtı" dedi

Okunma Süresi: 5 dk

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülden Sarıyıldız, Osmanlı Devleti'nde ilk karantina uygulamasının Sultan 2. Mahmud döneminde, 1831 yılındaki büyük kolera salgını sırasında uygulandığını kaydetti.  Osmanlı Devleti'nde karantinanın ortaya çıkışı, uygulama alanları, oluşturulan teşkilatlara ilişkin bilgi veren Sarıyıldız, Osmanlı zamanında karantina yerine "usul-ı tahaffuz", karantina yeri için de "tahaffuzhane" tabiri kullandığını ifade etti. Sarıyıldız, tahaffuzhanelerin, salgının bulaşmasını, yayılmasını engellemek üzere, şehre giriş ve çıkış yapacakların sağlık durumlarının belirli bir süre gözetim altına alındığı, şüphe çekici durumu tespit edilenlerin sağlıklılardan ayrılması için alıkonulup tedavi edilmeye çalışıldığı yerler olduğunu kaydetti. Bilinen ilk karantina uygulamasının 1377'de Venedik ve Dubrovnik'te yapıldığını, ilk karantina yerinin ise 1423 yılında Venedik yakınlarında Santa Maria di Nazaret Adası'nda kurulduğunu dile getiren Sarıyıldız, 14. yüzyılın sonlarından itibaren Doğu Akdeniz limanlarında karantina tedbirleri alınmaya başlandığını ve bunun daha sonraki dönemlerde karayolu ulaşımına da sıkı bir şekilde uygulandığını aktardı.

Yüzyıllar boyu insanlığı dehşete düşüren büyük veba salgınlarının yerini 19. yüzyılda kolera pandemilerinin aldığını dile getiren Sarıyıldız, "Asya kolerası olarak adlandırılan ve Hindistan'dan çıkarak bütün dünyaya yayılan kolera Osmanlı ülkesinde ve başkent İstanbul'da da etkili olup, 1817, 1829, 1852, 1863, 1881 ve 1899 salgınlarıyla kitle halinde ölümlere yol açtı." dedi.

KIZ KULESİ'NDE KARANTİNA

Osmanlı Devleti'nde ilk karantina uygulamasının Sultan 2. Mahmud döneminde, 1831 yılındaki büyük kolera salgını sırasında olduğunu bildiren Sarıyıldız, şunları kaydetti: "Alınan karara göre İstanbul'a gelen bütün gemiler Boğaziçi'nde bekletilecekti. 2. Mahmud'un iradesiyle Mustafa Nazif Efendi müstakil olarak karantina işiyle görevlendirildi. Karadeniz'den İstanbul'a gelecek İslam gemilerinin Büyük Liman'da, diğer devlet gemilerinin İstinye Körfezi'nde 5 gün karantina altında tutulması kararlaştırıldı. Bu arada vebalı hastalara Maltepe Hastanesi'nde ve Kız Kulesi'nde "usul-ı tahaffuz" uygulandı. Kız Kulesi'nde vebalı hastaların tedavisiyle uğraşan Antuvan Lago'nun karantina usulünün Avrupa'da tatbiki ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele hakkında yazdığı risale, daha sonra karantina teşkilatının kurulmasında etkili oldu."

Osmanlı'da karantina uygulamasının daha sistemli olarak 1835 yılında Çanakkale'de başladığını dile getiren Sarıyıldız, Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale'de karantina çadırları kurulduğunu, Marmara ve İstanbul'a gidecek gemilerin bir süre bekletildiğini belirtti.

GEMİLER İSTANBUL'A GİRMEDEN ÇANAKKALE’DE KONTROL EDİLİYORDU

Karantina konusuna önem veren 2. Mahmud'un isteğiyle Meclis-i Meşveret toplandığını ifade eden Prof. Dr. Sarıyıldız, ulemanın da katıldığı mecliste karantinanın caiz olduğunun kabul edilmesinin ardından mülki ve idari yönlerinin görüşülerek Karantina Meclisi gibi kurumların oluşturulduğunu dile getirdi. İstanbul'un çeşitli yerlerinde karantina noktaları kurularak faaliyete başlandığını anlatan Sarıyıldız, şunları kaydetti: "İstanbul, Bilad-ı Selase ve Boğaziçi'nde hangi hastalıktan ve hangi milletten olursa olsun ölümlerde Karantina Meclisi'ne haber verilmesi ve meclisten tezkire alınmadıkça ölülerin defnedilmemesi kural haline getirildi. Karantina tatbikatında her millet için ayrı ayrı hastane yapımı gerektiğinden hastaneleri olmayan Yahudilere ve Karaimler'e Hasköy'de kendi hastanelerini yapma izni verildi. Henüz karantina binaları inşa edilmemiş olduğundan karantina icrası için Tersane-i Amire'den bir gemi alınıp Galata'da Kurşunlu Mahzen önünde personeli belirlenerek hizmete başlandı. Bu gemide hastalık baş gösterince eski gümrük binası karantinahane olarak düzenlendi. İstanbul'a dışarıdan gelip giden gemi yolcularına verilen mürur tezkirelerine geldikleri yerdeki sağlık durumunun yazılması da usul haline getirildi. İstanbul dışında Bursa, Trabzon, Midilli, Siroz, Çanakkale gibi pek çok yerde karantina noktaları kuruldu. Anadolu ve Rumeli sahillerinden İstanbul'a gelecek bütün yerli ve yabancı gemiler, tekneler ve bunların yolcuları karantina tezkiresi soruldu."

KARANTİNA NİZAMNAMESİ VE MECLİS-İ NİZAMAT-I TEHAFFUZIYYE

Karantina uygulaması hakkında Osmanlı Devleti'nde uzman kimse bulunmadığından Avusturya ile imzalanan kontratla Zemun Karantinahanesi Baş Direktörü Doktor Minas'ın, yardımcısı ve tercümanının İstanbul'a geldiğini aktaran Sarıyıldız, doktorlardan oluşan Meclis-i Nizamat-ı Tehaffuzıyye adında bir meclis kurulduğunu, Avrupalı hekimlerin ardından İstanbul'daki sefirlerin temsilcilerinin de karantina meclisine dahil edildiğini ancak zamanla mecliste çoğunluğun yabancıların eline geçtiğini ve bunun da Osmanlı Devleti'nin aleyhine sonuçlar doğurduğunu aktardı.

LOZAN'DA SAĞLIK İŞLERİ MİLLİLEŞTİRİLDİ

Karantinalarda çalışan sağlık personelinin sayısı hakkında da bilgiler paylaşan Sarıyıldız, şöyle konuştu:

"1896'da Hicaz Karantinası hariç 125 karantina noktasında 511 kişi çalışırken sıhhiye idaresi lağvedildiğinde idarede 42 doktor, 425 memur ve müstahdem çalışmaktaydı. Lozan Konferansı'nda, sağlık uygulamalarıyla ilgili ağır şartlar içeren sıhhiye kapitülasyonlarının kaldırılması söz konusu olduğu zaman Avrupalılar buna itiraz ederek İstanbul Sıhhiye Meclisi'nin yerine doktorluk komitesini kurmak istediler. Ancak bu istek Türk temsilcilerince reddedildi ve sıhhiye kapitülasyonları kaldırılarak sağlık işleri millileştirildi." ifadelerini kullandı.

HİCAZ’DA SALGINLARA KARŞI SAĞLIK ÖNLEMLERİ

1865 yılında hac esnasında koleradan büyük ölümler yaşanınca Osmanlı'nın Hicaz'a bir kaç kez sağlık heyetleri gönderdiğini ifade eden Sarıyıldız, 1866 yılında İstanbul'da toplanan milletlerarası sağlık konferansında alınan karar üzerine özellikle koleranın ortaya çıktığı yer olan Hindistan ve Uzak Doğu'dan gelen gemiler ve yolcuların karantinaları için Kızıldeniz'in girişinde Kamaran Adasında Osmanlı karantinahanelerinin en büyüğü olan Kamaran Tahaffuzhanesinin kurulduğunu belirtti.

Sarıyıldız, çalışmalardan olumlu sonuç alınması üzerine dış müdahalelere karşı Hicaz ve Kızıldeniz'de durumunu kuvvetlendirmek isteyen Osmanlı hükümetinin Kızıldeniz'in Osmanlı sahillerinde karantinalar oluşturmaya başladığını dile getirdi. (AA)

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *