Şok edici değerler araştırmasına 6 bine yakın insan katıldı

Şok edici değerler araştırmasına 6 bine yakın insan katıldı

İşe girmek için torpilin gerekli olduğuna inanan insanlar yargıya güvenmiyor. Göç politikasının son derece yanlışlığını ifade ediyorlar. Lidere değil kurumlara güvenmek istiyorlar. Peki o çarpıcı değerler raporunun ayrıntıları neler?

Türkiye’nin toplumsal MR çekildi; sonuç sosyal şok. Araştırmaya katılanların önemli bir bölümü işe girmek için torpilin gerekli olduğunu söylediler. İnsanlar yargıya güvenmiyor. Göç politikasının son derece yanlışlığını ifade ediyorlar. Lidere değil kurumlara güvenmek istiyorlar. Türkiye’nin demokratik ve laik olması, dinin devlet işlerine karıştırılması gerektiğini ifade ediyorlar. İnsanlar birbirini güvenmiyor. Raporda ev kadınlığında sona gelindiği sinyali de verildi.

İŞTE AYRINTILAR

Bir düşünce kuruluşu olan Ankara Sosyal Bilimler Vakfı “Türkiye’de Kimlikler, Din, Ekonomi ve Siyaset-Değerler Araştırması”nın raporunu yayımladı. Türkiye’deki toplumsal yapının adeta MR’nın çekildiği rapordu son derece çarpıcı bilgiler yer aldı. Araytırma Türkiye’nin bütün illerini kapsayacak nitelikte, 18-65 yaş arası farklı gelirlerde 5 bin 618 kişi ile gerçekleştirildi. Araştırmaya 2 bin 647 kadın ve 2971 erkek katıldı. İşta o araştırma sonuçları:

DEVLET LAİK OLMALI YÖNETİMİNDE DİNDAR İNSANLAR OLUP OLMAMASI ÖNEMLİ DEĞİL

Araştırma bulgularına göre kendini dindar, muhafazakâr, İslamcı olarak tanımlayan kitle arasında da devletin laik olması gerektiğini düşünenler çoğunluktadır ve bu rakam %72 olarak belirlendi. Aynı şekilde “Dindar insanlar devlet yönetiminde daha çok söz hakkına sahip olmalıdır” görüşüne katılım muhafazakârlar %50’nin altında kaldı. Dindar kimliği uygun bulanlar arasında bile bu görüşe katılmayanların oranı %54 civarında gerçekleşti. Toplumun %70’inin kendisini dindar olarak tanımlamasına karşın devlet yönetimindeki “dindar insanlar” ile arasına mesafe koyması üzerinde durmaya değer önemli bir bulgu olarak nitelendirildi. “Araştırma bulgularına göre kendini dindar, muhafazakâr, İslamcı olarak tanımlayan kitle arasında da devletin laik olması gerektiğini düşünenler çoğunluktadır (yaklaşık %72). Kısaca, genel olarak devletin tutumu söz konusu olduğunda laikliğin hâkim görüş olduğu anlaşılmaktadır.” Denildi.

OKULLARDA DİN EĞİTİMİ YETİRMLİ Mİ?

“Okullarda gençlere yeterli din eğitimi verilmelidir” görüşü de iki kimliğin en ayrıştığı konulardandır. Muhafazakârlar kimliklerine uyumlu bir şekilde büyük çoğunlukla bu görüşü benimsemektedirler. Ancak, modernler arasında da bu görüşe katılanların oranı %75’in üzerinde gerçekleşti.

GÜÇLÜ LİDER Mİ KURUMLAR MI?

Muhafazakarlar yaklaşık yüzde 62 oranında güçlü lider ve yüzde 33 kurumlar derken, modernler hem güçlü lider hem de kurumlar konusunda ortalama yüzde 48’de kaldı. Bu konuda raporda “Modernlerin kendi içine bakıldığında güçlü lider diyenlerle güçlü kurum diyenler arasında belirgin bir fark yoktur. Ancak, muhafazakâr kitlenin otoriteryen eğiliminin yüksek olmasının bir sonucu olarak kurumlara kıyasla lideri daha somut bir otorite figürü olarak tercih ettiği de düşünülebilir” denildi.

AHLAKLI OLMAK İÇİN DİNDAR OLMAYA GEREK VAR MI?

Araştırmaya katılanlardan “Ahlâklı bir birey olmak için dindar olmak gerekir” görüşüne katılıp katılmadıkları da belirlendi. Buna göre araştırmada Türk toplumunun yaklaşık %68’i ahlâklı olmak için dindar olmak gerektiği fikrine katılmadığı ortaya çıktı. Toplumun çoğunluğu ahlâkı dindarlıktan ayrıştırırken, eğitim düzeyi yükseldikçe ahlâklı olmak için dindarlığı gerekli görenlerle görmeyenler arasındaki makas daha çok açılmakta olduğu belirtildi. Yanı sıra muhafazakârlar ile milliyetçilerin ahlâklı olmak için dindar olmak gerektiği fikrine inandıklarına da dikkat çekildi.

OKULLARDAKİ DİN EĞİTİMİ YETERLİ Mİ?

Araştırma bulgularına göre toplumun büyük bir çoğunluğu okullarda gençlere yeterli din eğitimi verilmesinin gerektiğini ifade etmektedir etti. Buna karşı çıkanların oranı sadece %18 civarındadır.

DEVLETİN DİN İŞLERİNE KARIŞMASI

Araştırmada devletin laik olması gerektiğine inananların oranı %80 gerçekleşirken, toplumun önemli bir kısmı (yaklaşık %62) devletin din işlerine karışmaması gerektiğini de düşünüyor ve %34 civarı ise bu görüşe katılmıyor. Araştırmaya göre modern kimliği zayıf olanlardan devletin din işlerine karışmaması gerektiğini düşününler (yaklaşık %41) aksi fikirde olanlardan (yaklaşık %55) daha az olduğu hâlde güçlü modern kimliğe sahip olanların büyük çoğunluğu (%67 civarı) devletin müdahalesine karşı.

İSLAM EKONOMİK GELİŞMEYE ENGEL Mİ?

Araştırmada “İslâm dini, ekonomik gelişmeye engeldir” görüşüne katılıyor musunuz? Sorusuna da cevap arandı. Rapora göre toplumun büyük ekseriyeti İslâm ile ekonomik gelişme arasında bir ilişki kurmadığı belirtildi.

DİNDAN YÖNETİCİLER ÇALIŞANLARIN HAKLARINI KORUMUYOR

Toplumun yarısından fazlası (%54 civarı) dindar yöneticilerin sorumlulukları altında çalışanların haklarını korumada daha titiz davrandıklarını düşünmüyorlar.Aksini düşünenlerin oranı toplumun %38’te kaldı. Raporda “Dindar yöneticilere ilişkin kanaat, düşük eğitim düzeyindeki bireylerde daha olumlu olduğu hâlde eğitim düzeyinin yükselmesi ile olumsuz düşünce belirgin şekilde artmaktadır” denildi. Düşük eğitim düzeyine sahip gruptakilerin yaklaşık %48’inin paylaştığı dindar yöneticilerin daha titiz oldukları düşüncesi yüksek eğitimlilerin sadece yaklaşık %26’sında bulunabildi. Bunun aksine inananlar, düşük eğitim düzeyinde %43 civarındayken yüksek eğitimlilerin yaklaşık %66’sı oldu.

“DİNDAR İŞ İNSANLARI İŞ HAYATINDA DAHA DÜRÜST VE GÜVENİLİRDİRLER” GÖRÜŞÜNE KATILIYOR MUSUNUZ?

Araştırma raporuna göre toplumun sadece %33 civarı dindar iş insanlarının iş hayatında daha dürüst ve güvenilir olduklarını düşünüyor. Ancak toplumun yarıdan fazlası (%58 civarı) bu görüşe katılmıyor. Eğitim düzeyi düşük bireylerden bu fikre katılanlar (yaklaşık %43) ile katılmayanların (%48 civarı) oranları birbirine yaklaşıyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe dindar iş insanlarının daha güvenilir olduğunu düşünenlerin oranı azalıyor. Tersini savunanlar artıyor. Yüksek eğitimlilerin yaklaşık %23’ü bu düşünce taraftarı olduğu hâlde yaklaşık %69’u bu fikre katılmıyor.

DİNİ YAŞAMAK İÇİN CEMAAT VEYA TARİKAT GEREKLİLİĞİ

Toplumun büyük çoğunluğu (yaklaşık %85) dini daha iyi anlayabilmek, yaşamak ve hissetmek için güvenilir bir cemaate veya tarikata bağlı olmayı gerekli buluyor. Bir tarikat ya da cemaat mensubiyetinin önemli olduğunu düşünenlerin oranı yaklaşık %13.

GELECEKTE DİN

Dinî kimliğin geleneksel olandan farklı alanlara kayması ve giderek dinî sembollerin ve uygulamaların kolektif özelliklerini kaybetmeleri, dinî ideallere sarılma yerine ciddi bir dünyevileşmenin yayıldığı kanaati yaygın. Bu bağlamda Türk toplumunun %45 civarı dinin toplum hayatındaki etkisinin gittikçe azalacağını öngörürken, %19 civarı bu etkinin değişmeyeceğini, %35 civarı ise artacağını düşünüyor.

TÜRKİYE’DE EN ÖNEMLİ SOSYAL SERMAYE UNSURU OLAN GÜVEN KITLIĞI SÖZ KONUSU

Uluslararası araştırmalarda Türkiye güven düzeyi düşük ülkeler arasında yer almaktadır. 2018 yılı Dünya Değerler Araştırmasında Türkiye’de “insanların çoğu güvenilirdir” ifadesine katılanların oranı sadece % 14’tür. Geri kalanın %84,1’i “dikkatli olmak gerekir” kanısındadır. Yani Türkiye, bireylerin birbirlerine güveninin çok düşük olduğu ülkeler grubundadır. Gelişmiş ülkelerde çalışan birçok kurumun Türkiye’de aynı verimlilikte çalışamamasının ardında yatan en önemli nedenlerden biri belki de budur. Araştırma bulgularına göre Türk toplumun büyük çoğunluğu (yaklaşık %91) başkasına çok fazla güvenenlerin sonrasında büyük hayal kırıklığı yaşayacaklarını düşünüyor.

İNSANLAR, İNSANLARIN KÖTÜ NİYETLİ OLDUĞUNA İNANIYOR

Bilimsel araştırma raporuna göre toplumun çoğunluğu (yaklaşık %69) insanların çoğunun kötü niyetli ve fırsat bulduklarında kendilerine zarar vereceklerine inanmıyor. Bu oran erkeklere kıyasla kadınlar, yaşlılara kıyasla gençler, yüksek eğitimlilere kıyasla düşük eğitimliler bu tezi, yani insanlara güvenmeme tezini daha çok kabul ediyor.

LİYAKAT MI, ÇALIŞAN KAZANIR MI?

Bireylerin hayattaki başarısızlıklarından kendilerinin mi yoksa toplumun mu sorumlu olduğu konusunda, toplumun yaklaşık %47’si başarısızlıkların çoğunlukla bireylerden kaynaklandığını ifade ediyor. Çoğunlukla toplumu sorumlu tutanlar %26 iken geriye kalan yaklaşık %27 toplumun ve bireylerin eşit düzeyde sorumlu olduklarına inanmaktadır.

“TORPİLSİZ OLMAZ” İNANCI

“Hayatta başarılı olmak için mutlaka bir torpilin, güçlü bir tanıdığın olması lazım” görüşüne katılıyor musunuz?” sorusuna insanlar genelde olumlu cevap verdi. İnsanların başarılı olması için çalışmaktan bağımsız olarak şansın da gerekip gerekmediğine ilişkin toplum görüşü neredeyse eşit şekilde ikiye ayrılmış durumda ortaya çıktı. Toplumun yaklaşık %51’i başarıya ulaşmak için şansı bir şart olarak ileri sürmüyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe şansın gerekliliği kanaati, sınırlı düzeyde de olsa zayıflamaktadır. Eğitimin beşerî sermayeyi etkinleştirdiği göz önüne alındığında, eğitim düzeyi yükseldikçe şansa daha az yer veriyor. Raporda “Benzer şekilde torpil ya da güçlü bir tanıdığın hayatta başarılı olmak için gerekli olduğu kanaatinin yaygınlığını bir toplumsal sorun olarak görmek gerekir. Bu, kendisi bir sorun değilse başka bir veya birçok sorunun göstergesi olabilir. Türk toplumunun %63’ü başarı için bu tür bir gerekliliğin bulunduğuna inanmaktadır. Bu, çok yüksek bir orandır.” Denildi.

İŞ BEĞENMEME

Eğitim düzeyi yükseldikçe iş beğenmeme oranı artıyor. Araştırmaya göre toplumun yaklaşık %58’i ülkedeki işsizliğin asıl sebebinin iş yokluğu değil, işsizlerin “iş beğenmemesi” olduğunu düşünüyor. Eğitim düzeyi düşük kesimde böyle düşünenlerin oranı (%64 civarı) aksini düşünenlerin (yaklaşık %33) neredeyse iki katı olduğu hâlde yüksek eğitimli kesimde bu iki yaklaşım birbirine eşit hâle geldiği belirtiliyor

ÖZGÜRLÜK MÜ REFAH MI?

Araştırmada toplumunun yarıdan fazlası (%53 civarı) refah artışını öncelikli değerlendirirken yaklaşık %40’ı temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesini daha önemli gördüğünü belirtti. Hem kadınlar hem de erkeklerin çoğunluğu refahı artırmayı tercih etseler de erkeklerin bu tercihi (yaklaşık %56) kadınlara (%51 civarı) göre daha belirgin gerçekleşti. Eğitim düzeyi düşük kesimde refah artışını önceleyenler (yaklaşık %57) ülke ortalamasının üstünde, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesini savunanlar (%34 civarı) ise ortalamanın altında kaldı.

BOLLUK MU ÇEVRE Mİ? TÜRKİYE HANGİ ALANDA GERİ GİTTİ?

Toplumun %55 civarı önceliğin bol ve ucuz üretimde olması gerektiğini düşünürken öncelikle çevrenin korunmasını isteyenlerin oranı %41 civarında. 2018 yılı Dünya Değerler Araştırması Türkiye çalışmasında sorulan benzer bir soruda ortaya çıkan dağılım tam tersi olarak gerçekleşti. Raporda “söz konusu çalışmada bireylerin %55,4’ünün çevrenin korunmasını, %40,5’nin ise ekonomik büyüme ve yeni istihdam alanları oluşturulmasını tercih ettiği tespit edilmiştir. Buna göre ya o günden bugüne Türkiye’de ciddi bir geriye gidiş yaşanmış, öz-anlatım değerleri yerine tekrar hayatta kalma değerlerine rücu edilmiş, ya da soruda 'ekonomik büyüme ve yeni istihdam alanları' yerine 'bol ve ucuz üretim'in kullanılması bu denli bir algı farkı yaratmıştır” denildi.

HAYAT PAHALILIĞI NEDENİ İŞ DÜNYASI

Toplumun %64 civarı Türkiye’de yaşanan hayat pahalılığını iş dünyasının yaptığı aşırı kârlara bağladı. Bu düşünce, bireylerin eğitim düzeyi yükseldikçe zayıflasa bile, bu şekilde düşünenler tersini düşünenlerden daha fazla olarak gerçekleşti.

NÜKLEER SANTRAL KADINLAR DAHA ÇOK KARŞI

Araştırmaya göre toplumun yaklaşık %48’i nükleer santral yapılmasına taraftar olduğu hâlde %37 civarı buna karşı çıkıyor. Nükleere en çok karşı çıkanlar ise kadınlar.

TOPLUM “EKSİKLERİNE RAĞMEN DEMOKRASİ” DİYOR

Türk toplumunun önemli bir çoğunluğu (%71 civarı) demokrasinin, eksikliklerine rağmen bugüne kadar geliştirilmiş en ideal yönetim biçimi olduğunu düşünüyor. Bu bağlamda, toplumun %71 civarı demokrasinin eksikliklerine rağmen bugüne kadar geliştirilmiş en ideal yönetim biçimi olduğunu düşünmekte.

ÖZÜR MÜ PİŞMANLIK MI

Toplumun %72’si ülkede farklı etnik, dinî ve mezhep gruplarına eşit davranılsaydı daha az soruna yol açılacağını düşünmekte.

KURTARICI OLAN LİDER Mİ YOKSA KURUMLAR MI?

Araştırmaya katılan bireylerin %50 civarı güçlü bir liderin gerekli olduğunu savunurken yaklaşık %46’sı kurumların güçlü olmasını öncelemekte. Kadınlar güçlü bir liderin varlığını daha çok önemserken (%54 civarı) erkekler daha çok kurumların güçlü olması gerektiğini (yaklaşık %51) düşünmektedir. Bireylerin bu konudaki tercihini eğitim düzeyleri çok fazla etkilemekte. Eğitim düzeyi düşük olanların %63 civarı liderin, %32’si kurumların güçlü olması gerektiğini düşünürken, yüksek eğitimlilerin yaklaşık %64’ü kurumların, %33 civarı liderin güçlü olmasını önemsemekte.

KİRİZ DURUMLARINDA BİRLİK BERABERLİK

Aynı araştırmada toplumun %69 civarı ülkenin krizlerden kurtulması için geleneksel değerlere dönmek, kararlı liderleri işbaşına getirmek ve zararlı fikirleri yayanları susturmak gerektiği düşüncesine katıldığını belirtildi.

HERKES İSTEDİĞİ GİBİ YAŞAMALI

Türkiye toplumunun neredeyse yarıya yakını (%47) toplumun geneline ters düşse bile insanların hayatlarını istedikleri gibi yaşaması gerektiğini düşünmekte. Bundan biraz daha fazlası (%49) bu görüşe katılmamakta. Kadınların büyük çoğunluğu (%51) topluma uymayan özgürlüğe karşı olduğu hâlde erkeklerden topluma ters özgürlüğü normal karşılayanlar (%49) buna karşı çıkanlardan (%47 civarı) çok az daha fazla olarak nitelendirildi.

“BAZEN SAVAŞ GEREKİR” GÖRÜŞÜ

Toplumun yaklaşık %74’ü dünyada hiçbir milletin diğerlerinden daha üstün olduğunu düşünmemekte. Bu görüşe katılan erkeklerin oranı (%77) kadınların oranından (%71) biraz daha yüksek. Toplumun yarıdan biraz fazlası (%52) bazı milletlerin diğerlerinden daha üstün olmasını doğal bir şey olarak görmemekte. Bununla birlikte, bunu doğal görenlerin oranı da (%43) çok düşük değildir. Toplumun yarıdan fazlası ise (%53) istenilenin elde edilmesi için bazen başka milletlere güç kullanmak gerektiği görüşüne katılmakta. Gençler diğer milletlere güç kullanmaya diğerlerinden daha fazla (%58) tarafta.

HALK BÜTÜN GÖÇMENLERİN GÖNDERİLMESİNİ İSTİYOR

Çalışmaya katılanların büyük çoğunluğu (%83) tüm göçmenlerin Türkiye’den gönderilmesi gerektiğini düşünüyor. Çünkü Türkiye’nin göçmen politikasını olumsuz bulma düzeyi (%81) çok yüksek.

EV KADINLIĞI DÖNEMİ BİTTİ

Araştırmaya göre Türk toplumunun büyük çoğunluğu (%77) kadınların en iyi yaptığı işin ev hanımlığı olduğu görüşüne artık katılmamakta. Bu düşüncede olanların oranı yaklaşık %21’de kaldı. Türkiye’de ev hanımlığı ile bir işte çalışmanın aynı düzeyde olduğuna inanç %62 oranında kabul görmekte.

YARGI BAĞIMSIZ DEĞİL

Toplumun %63’ü Türkiye’de mahkemelerin bağımsız ve tarafsız şekilde karar verdiğini düşünmemekte. Bu anlamda, mahkemelere tam güven oranı %29’da kaldı.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt, konu ile ilgili sosyal medya hesabından yaptığı değerlendirmede “Sosyal medyada sesini en çok duyduğumuz gruplar genellikle uçlarda yer alan, belki de en çok etkilenen (canı yanan) bireylerden oluşuyor. Bu durum, toplumun tamamını bu şekilde algılamamıza neden oluyor.
Ancak araştırmalara baktığımızda, Türkiye'deki toplumun çoğunluğunun ‘makul’ insanlardan oluştuğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Kaynak:Ali Ulurasba

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.