BİR ÇARESİZLİK OLARAK BÜYÜMEK: KOLEKTİF ŞUURSUZLUK
Hep düşünmüşümdür, bir başka yer ve zamanda yaşasaydım nasıl bir insan olurdum diye. Bunun bir cevabı yok.
Şu anda bile nasıl bir hayat sürdüğümü tam olarak bilemiyorum.
Kurgulanmış bir yaşamın sıkıcı rutinlerini panayır yerine, lunaparka, dans, yemek ve içmek partilerine çevirme yarışında hepimiz son derece başarılıyken, bütün bu olup bitenlerde bir şuur aramak da kendi payıma doğal olarak saçmalık.
YAŞAMAK HASTALIĞINA TUTULMUŞ GİBİ DEĞİL MİYİZ?
Başka hiçbir gailemiz olmadan sadece yaşamak; belki de bu fazla şuurun geri tepmesidir.
Hiçbir zaman kendimi bu kadar yalnız ve çaresiz kalacağını düşünmezdim, şu oyun çağındaki bir toplum karşısında. Bu bir suçlama değil, yanlış anlaşılmasın:
TÜRK TOPLUMU ÇOCUK VE OYUNDA KALMAKTA HAKLI BENCE; her büyüme girişime bir hastalık atfediliyor ve o organı kesiliyor. Oysa sürekli;
büyü derlerdi bize;
büyü artık,
kocaman oldun,
koca kız oldun
koca oğlan oldun
büyü elin ekmek tutsun
çocuk gibi davranma
büyü
Büyümekten ne anlıyordu acaba büyükler, devleti yönetenler, şunlar ve bunlar?
Bir dönem uzak doğu kadınları güzellik amacıyla ayaklarının büyümemesi, top gibi kalması için demir ayakkabılar giyiyorlardı. Ayakların büyümesi durmuyordu ancak ileriye doğru uzanamadığı için organ ayak tabanına doğru büyüyor; ayaklar adeta toynaklı hayvanların toynağına dönüşüyordu.
Elbette bu KISA YAZI BİR TOPLUMSAL ANALİZ YAZISI DEĞİL.
İfade etmeye çalıştığım BİR ÇARESİZLİK OLARAK BÜYÜDÜĞÜMÜZÜ anlıyorum; bu anlayışım her geçen gün pekişiyor.
Daha korkuncu ise normal, olağan bir şekilde büyüdüğümüze inanmamız isteniyor.
Şuursuzluk çizgisi işte tam da buradan geçiyor.
Bu durum, kanımca bu ülkeye ve topluma kötülüğü yapan mağlupların zalimlik psikolojisidir.
Sürekli insanları aynı tuzağa çekmek ve insanların da sürekli aynı tuzağa düşmesine ne diyeceğiz: ÇÜRÜTÜLEMEZ BİR HAYAL KIRIKLIĞINA TUTULMUŞ GİBİYİZ.
Her gün UMUDA CENAZE TÖRENİ DÜZENLİYORUZ.
ATALETİN DİSİPLİNİ O KADAR GÜÇLÜ Kİ, doğrular yerine yanlışları seçiyor onları doğrulatmaya çabalıyoruz, ölümüne.
NİHAİ BİR YIPRANMAMIZ YOK, ölen ölüyor, kayıp gidiyor yaşamdan; nihai yıpranma yok, çünkü her ölünen yerine yine aynı ölen gibi çürütülemez bir hayal kırıklığına tutulmuş insanlar geçiyor.
ZAAFIN HARİKALARI, HEPİMİZ İÇİN HARİKALAR DİYARİ HALİNE GELMİŞ.
İyilik teoride iyilik.
Ne ilerleme, ne geri gitme, ne yerinde durma, sürekli kendi içine doğru, uzak doğulu kadınların ayaklarının kendi ayak tabanlarına doğru büyüdüğü gibi bir büyüme, fasılasız; BİR TOPLUM YERİNE TOYNAK OLUŞ
BU BİR SAPLANTININ İÇYÜZÜDÜR, emin olun.
Bildiklerimiz hüzün verici.
Yaşamak bir köle meziyeti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.