CENAZE TÖRENİ YAPILIREN ORTAYA ÇIKAN NOTER
Sevmeyi bilmediğimiz gibi ayrılmayı da bilmiyoruz.
Söylemin sosyolojisi var mı?
Hatta söylemin sosyo-psikolojisi ne olabilir?
Sözcükler ne zaman ve nasıl doğdu, hangi bağlama vurgu yapar, neyi dolayımlar ve neye işaret eder?
Sözcüğün evreninde hangi etkileşimler gerçekleşir?
Zamana göre anlam yitiren veya anlam zenginliği elde eden sözcüklere neler ve dahası?
Söylemin gücü düşüncelerde saklıdır. Düşünce bir tohum gibi duyguların içinde yeşerir.
Ne söylediğimizden önemlidir nasıl söylediğimiz.
Söylemin yeri ve zamanı da duygu ve düşünceler açısından değerli bir taşıyıcıdır.
Konumuz bir veda değil, bir veda sözcüğü.
Melez bir sözcük aslında "hoşça kal".
Hemen her zaman kullandığımız yer ise bir ayrılık anı.
Neden?
Gidenin hoşça kalmasıyla neden ilgileniriz?
Onun hoşça kalması bizim için neyi ifade eder, dönmeyecek, bir daha bir araya gelmeyecek olsak da?
Hoşça nasıl kalınır?
Hoş olan kalıcı mıdır, ya da neden hoşça kalalım, belki üzülmek yas ihtiyacının tatmin edilmesi isteniyor/gerekiyordur.
Gerçek dünyanın pratik kısıtlamalarıyla söylememize de sansür uygulanır.
Böylece söylem bireysel olmaktan çıkar.
Toplumun bize dayattığı sözcüklerle düşünür ve hissederiz.
Bütün dünyamızı da bu sözcük üzerinden kurarız.
Birçok sözcük semantik alışkanlığımızı toplusallaştırır.
"Hoşça kal" da alışılmış olarak dilin kenarında durur ve gerektiğinde kullanılır.
Böylece bu sözcük her vedanın semantik başkahramanı olur.
Oysa "hoşça kal" neden bir temenni olarak kalmamıştır?
Bazı kusurları yaşam biçimine döndüğü gibi bazı sözcüklerden kendi bağlamlarından koparılarak başka bağlarlara etiketlenmiştir.
Semantik afazi yaygındır.
Dilin toplumsallığı söylemin hasta olup olmamasına bakmaz, varlığını pekiştirmekle meşgul olur.
Sosyal reddedilmeye gelemeyiz, o yüzden toplumla aynı dili konuşmak zorundayız...
Hoşça kalınJ
UZUN LAFIN KISASI OLMAZ: Cenaze töreni yapılırken ortaya çıkan Noter’e “hoşça kal” denilmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.