MÜSLÜMAN DİNDAR İNSANIN ÇÖKÜŞÜ
Modern gündelik yaşam provokasyondur. Her gün bir yerlere savruluruz. Kamusal alan savrulduğumuz yerdir. Kamusal alan aynı zamanda bizim bedenimiz ve kimliğimizle var olduğumuz yerdir.
Bir şeyi gözden ıraklaştırmak için yapmanız gereken kamusal alanda gündelik yaşamın provokasyonuna maruz bırakmanız yeterlidir. Yani insanları bir şeye kör etmek için o şeyi insanların gözüne sokmanız gerekir. Buna pornografi diyoruz; yani apaçıklık, hiçbir gizemin, hiçbir çekiciliğinin olmaması, baktığımız andan ondan uzaklaşmamız… Bu durum ölüm gibi bir şeydir. Yani kamusal alan bizim hem kimliğimiz hem de bedenimizle hem var olduğumuz aynı zamanda da yok olduğumuz yerdir.
Yetmişli yıllarda türban ile başlayan Müslüman dindar insanın modern gündelik yaşamın provokasyonu uğrayışı günümüzde Müslüman dindar insanın çöküşüyle sonuçlanmış olabilir mi?
Müslüman bir dindar olmak bugün ne anlama geliyor?
Değerlerin yeniden değerlendirilmesi imkânı bize sadece bu soruları verip cevap bulmamızı istemez.
Bizler insan olarak her şeyi bilen bir otoritenin tanımladığı kişiler değiliz. Yani salt itaat eden değil değerlendirme de yapan insanız.
Yaklaşık otuz yıldır namaz kılan bir arkadaşım yine bir gün abdest almış namaz kılmaya giderken neden namaz kıldığını bilmediğini söylemişti. Çok çarpıcı gelmişti bu söylemi bana. Yıllar içinde bu söylemle ülkede özellikle 70’li yıllardan sonra yaşananları birleştiğimde ortaya ilginç bir resim çıkmıştı. Daha doğrusu bir soru belirmişti kafamda:
Müslüman ve dindar olduğunu söyleyenlerin kimliğini ve bedenini hangi otorite üretiyor? Çünkü gündelik yaşamda, kamusal alanda bizler bedenimiz ve kimliğimizle varız. Dolayısıyla provokasyona da buradan uğrarız.
Özellikle İslam ve Müslümanlık bir beden dinidir. Gündelik beş vakit namazdan, oruca, duaya, daha da önemlisi giyim, kuşam ve ev düzenine ve tabii ki gösterişli camilere kadar her şey bedenimiz üzerinden, bedenimizle birlikte bir kimlikle tanımlanır. “Bir lokma bir hırka” içsel ve dışsal bedenimizle doğrudan ilgili bir söylemdir. Kim üretti bugünkü Müslüman dindarları?
Gündelik rutin içerisindeki Müslüman dindarlık kot pantolonla namazın olup olmayacağı tartışmasından bugün geldiğimiz yerde artık namazın nasıl kılınacağından çok namazın neden kılınacağının tartışılıyor olması hayli ilginç ve değerlendirmeye muhtaç.
Bir HUZUR SOKAĞI üretilemedi mi?
MİNYELİ ABDULLAH serbest piyasa ekonomisinin bir öznesi, küreselcilerin oyuncağı mı?
Din resmi bir ideoloji haline mi geldi ve bu pornografik durum kendisini Müslüman dindar olarak anılmayanları körleştirdi mi?
Şunu söylemek istiyorum: Müslüman dindarlar dünya ile barışmış olmalı. Bu durum Şeytan ile işbirliği anlamına da gelir. Şu bir gerçek ki çift-değerliliğe ulaşmak son derece önemlidir. Yani: Nerede bir adanmışlık varsa orada mutlaka itiraz, devrimci bir yapı vardır; nerede güven varsa işte orada kuşku da vardır ve nerede kendinden nefret (suçluluk) varsa orada kendini sevme de vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.