Baha Durmaz

Baha Durmaz

Ayı ile dans edilir mi?

Ayı ile dans edilir mi?

“Bir ayıyı dansa kaldırırsan... Dans, sen vazgeçtiğinde değil, ayı vazgeçtiğinde sona erer.”

Şüphesiz buradaki “ayı” karakterimiz Rusya olmuş oluyor. Son yaşanan gelişmeler bu atasözünün doğruluğunu ispatlar nitelikte. Sıkışan dış politikada her gün farkı gelişmeler meydana gelmeye başladı. Libya ve Suriye meseleleri farklı bir boyuta ve hatta içinden çıkılamayacak bir hale geldi. Şimdi içinde bulunduğumuz durumun daha net anlaşılması için gelin asırlar süren Türk-Rus ilişkilerine tarihsel boyuttan bir göz atalım.

Ruslarla doğrudan ilk ilişkiler, 15.yy'da, elimizde bulundurduğumuz Karadeniz bölgesinde ortaya çıktı. Yer yer savaşlar görünmüş olsa da nadir dönemlerde müttefiklik ve ticari antlaşmalar da yapıldı. Kutsal ittifak savaşları adı verilen ve sonucunda büyük toprak kayıplarına sebep olan Karlofça Anlaşmasının, Rusya ile olan kısmını tarihte “İstanbul Antlaşması” olarak görüyoruz. Bu antlaşma sonucunda Ruslar, Azak Kalesi gibi stratejik öneme sahip olan bir yeri ele geçirdiler, akabinde Ortodokslar için Kudüs haccı gibi dini bir takım kazanımlar elde ettiler. Bu gelişmelerden sonra Rusların milli projelerinde önemli yere sahip olan sıcak denizlere inme ve Balkanlarda yaşayan Slav Irklarına hamilik olma gibi doğrudan Osmanlı Devletini de ilgilendiren faaliyetler için, Rusya hedef tahtasına bizleri merkeze koydu. 1700lü yıllarda başlayan bu işgalci ve emperyalist hareket devletimizin son yüzyılına girdiğinde zirve noktasına ulaştı. Özellikle İngiltere’nin de bu duruma artık ses çıkarmaması ile Rusya çok önemli ayrıcalıklar ve toprak kazanımları elde etti. Yeri geldi Ruslar, Navarin’de donanmamızı kül etti yeri geldi Edirne'ye geldi yeri geldi Erzurum ve çevresi Rus işgali altına girdi. I.Dünya Savaşında Rusya'da patlak veren iç savaş neticesinde, Bolşevikler savaştan çekilmek zorunda kaldılar ki işgale uğrayan vatan topraklarını kurtarabildik. Bu süre zarfında bizim milli mücadelemizde birden Rusların yanı başımızda bizlere destek verdiğini gördük. İstiklal Harbini kazanmamızdan sonra özellikle Stalin döneminde Rusların tekrardan hedef tahtasına bizleri koyduğunu görmekteyiz. II. Dünya Savaşından sonra bizde mecburen Rus tehdidine karşı yeni dünyanın hükümdarı ABD’nin yanı başında soluğu aldık. Anlayacağınız son üç yüz yıl boyunca sürekli bir arayış dönemine girmiş bulunmaktayız. 15 Temmuz Hain Darbe girişiminden sonrasında sözde müttefikimiz ABD'nin hasmane tutumu bizi tekrar Rusya ile birlikte hareket etmemizi sağladı.

Gelinen durum itibariyle dış politikada bir çıkmaza girdiğimiz söylenebilir. Özellikle daha önceki yazımda bahsettiğim Rusya’nın hemen hemen her konuda önemli kazanımlar elde etmesi oldukça can sıkıcı bir hal aldı. Bir kez daha belirtmekte fayda var bize ne Ruslardan ne de Amerikalılardan bir hayır gelemeyeceği aşikar. Ne yapmakta fayda var muhakkak devlet büyüklerimiz eylem planlarını faaliyete sokacaktır. Bundan sonraki süreçte beklenmedik gelişmeler meydana gelebilir. Bir tarafta başımıza palazlandırılan Yunanlılar, içeride kalan mülteciler derken oldukça yoğun ve ciddi sorunlar içerisinde kaldığımız malumun ilanı diyebiliriz. Her ne olursa olsun devlet geleneklerimiz ve ordumuzun bölgedeki en önemli güç temsili olması bizler için umudun devam ettiğinin en önemli kaynağı olsa gerek. Ayı ile dans edilir mi bilmem ama, Türk’ün ateşten imtihanı devam etmekte... Son söz de, kendini bilmez, hadsiz haçlı kalıntısı olan Yunan vekile! Sana bu devlet haddini elbet bir gün bildirir. Sen en iyisi aç bir tarih kitabı oku ki dedelerin Yorgoları, Andrelerin akıbetini, Ege'nin serin sularını hafızana kazı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Baha Durmaz Arşivi