Baha Durmaz

Baha Durmaz

Bir Masum Şehit

Bir Masum Şehit

“Çocuklarımı, milletimin uğrunda yetim bırakıyorum. Allah, vatan ve millete zeval vermesin. Âmin...”

            Dudaklarından çıkan en son cümleler bunlardı. Yıllar boyunca unutulmayacak, hep hatırlanacak bir yaşamın son cümleleriydi. Sonrasındaki yıllarda ondan sonra gelenlere hep örnek olacak ve aynı zamanda ibret verecek bir sondu bu. Devletin bir kaymakamının hazin sonunu yazacağız bugün. Aslında geçtiğimiz aylarda bu yazıya yer vermek istiyordum. Kısmette bu hafta yazmak varmış.

            İlk defa çocukluk zamanında duymuştum. Çocuk aklımla detaylara da vakıf olamadığım için durumun ne kadar acı verici olduğunu anlayamamıştım. Bir Osmanlı Kaymakamı olan Kemal Bey’in neler düşündüğünü, ne acılar çektiğini ve en çokta geride kalan ailesinin ne zorluklar çektiğini şimdi daha iyi anlıyorum.

            Kemal Bey, 1884 yılında Osmanlı Devleti’ne bağlı Beyrut’ta dünyaya geldi. Devletin yaşadığı zor günlerde, devlet memuru olabilmek, devletine ve milletine daha iyi bir hizmet edebilmek adına Mülkiye okulunu bitirdi. Sonrasında yurdun çeşitli yerlerinde kaymakamlık görevini üstlendi. En son olarak son görev yeri olacak Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine geldi. Kemal Bey, Boğazlıyan’a geldiğinde takvimler 1915 yılını gösteriyordu. I. Dünya Savaşı başlamış, Çanakkale kuşatma altına alınmış, ülke topraklarının bütün sınırlarında çatışmalar hızlanmıştı. Ve bir de yıllar boyunca bu ülkenin imkanlarını rahatça kullanıp, çeşitli makamlara gelmiş uzun süredir devletin zihninde “Millet-i Sadıka” olarak bilinen Ermeni tebaanın yaralayıcı faaliyetleri vardı. Ayrılıkçı hareketlerin merkezinde bu sefer Ermeni gruplar yer almaktaydı. Nitekim İngiltere ve Fransa destekli birçok azınlık çoktan kendi devletlerini kurmuşlardı. Sıra artık sözde Büyük Ermenistan’ı kurmaktı. Osmanlı Devleti bu yıllarda hem büyük devletlerle savaş meydanında ölüm kalım mücadelesi veriyor hem de çıkan Ermeni isyanına karşı önlem alıyordu. Bu önlemler neticesinde hepimizin çok iyi bildiği Ermeni tehcir kanunu çıkarıldı. Olası yeni isyanların önüne geçebilmek adına birçok Ermeni topluluk zorunlu göçe tabi tutuldu. Bu çıkarılan zorunlu göç kanunun uygulandığı yerlerden biri de Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesiydi.

            Aradan günler, haftalar, aylar geçti. Takvimler bu sefer 1916 yılını gösteriyordu. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in hakkında soruşturma açılıyordu. Gerekçe ise Ermeni tehciri esnasında, Ermenilerin başına gelenler (!) olarak belirlendi.  Mahkeme tarafından Konya’da yargılandı. Sonrasında ise beraat ederek tekrar görev yerine döndü. Aradan üç yıl geçti. Osmanlı Devleti girdiği I. Dünya Savaşından mağlup olarak ayrıldı. Osmanlı Devleti’nde hükümet değişikliği yaşanıyordu. İttihatçı kadrolar bir bir ya ülkeden ayrılıyor ya da yeni gelen hükümetin hedefi oluyordu. Yeni gelen Hürriyet ve İtilaf hükümeti devlet kurumlarındaki tüm kadroları tasfiye ediyordu. Bu tasfiyelerden biri de Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinde yaşandı. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Damat Ferit Paşa hükümetinin emriyle Ocak 1919’da tutuklandı sonrasında da İstanbul’a getirildi. Tarihe yüz karası, utanç vesikası olarak geçecek olan Damat Ferit Paşa hükümetinin mahkemesi, Kemal Bey’i daha önce aklandığı davada tekrar yargılıyordu. Kemal Bey, tarihe geçecek sözleri söylerken kim bilir acaba ne hissediyordu. “Ben aldığım emri yerine getirdim. Sürgün edilenlere insani şekilde davrandım. Süngü bağlamadım. Vicdan azabı duymuyorum. Kimsenin ölümü için emir vermedim.

            Mahkeme kararlıydı. İtilaf devletleri yetkililerine daha da şirin gözükebilmek, Türk katillerini sevindirmek için bir kurban gerekiyordu. Düşman çizmelerinin kirletme tenezzülü gösterdiği İstanbul’daki mahkemede birçok yalancı şahit ifade veriyordu. En sonunda siyasi menfaatlerinde etkisiyle mahkeme kararını verdi. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey idam cezasına çarptırıldı. Dönemin şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi’nin de fetvasıyla, Millî mücadelenin başlangıcından neredeyse bir ay önce 10 Nisan 1919’da idam işlemi gerçekleştirilecekti. Düşman elinde esir kalmış bir başkentin en güzel meydanlarından biri bu katliam için uygun görülüyordu. Yer Beyazıt Meydanıydı. İnsanların gözünden sanki kanlı gözyaşı akıyordu. Kemal Bey, ölümsüzlüğe yürüyordu. Bu bir başkaldırıştı adeta. O başkaldırış dudaklarından, güneşin batışı esnasında şu şekilde yankılanıyordu:

Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun adalet! Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah, vatan ve milletimize zeval vermesin. Âmin. Borcum var, servetim yok üç çocuğumu, millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın millet!

Şehadetinin ertesi gününde İstanbul’da yüzlerce kişi bu katliamı protesto ettikleri bir yürüyüş düzenledi. Akabinde bir ay sonra İzmir, Yunanistan tarafından işgal edildi. Asil Türk milleti, milli mücadele için hazırlıklara başlamış ve son düşman askeri vatan toprağından sökülüp atılana kadar mücadelesinden asla geri adım atmamıştı.

14 Ekim 1922 yılında asil Türk milletinin evlatları, Kemal Bey’i unutmadı. TBMM tarafından alınan kararla Kemal Bey, “Şehid-i Milli” ilan edildi ve çocuklarına maaş bağlandı.

            “Fertler ölür, Türk milleti yaşar!”

 

Bir Masum Şehit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Baha Durmaz Arşivi