Haddinizi Bilin!
Akıncı Mustafa Bey!
Söz deyişi size nasıl bir tamlama, nasıl bir sıfat yakışır onu yüce Türk ulusu çok iyi bilir!
Son zamanlarda onca lafa, onca onursuz cümleye rağmen devletimiz bir baba şefkatiyle yaklaşmıştı sizlere, fakat son açıklamalarınız artık hududunuzun aştığının göstergesi.
Bozuk saat gibi ikide bir aynı zihniyetin çürümüş safsatalarını söyleyip durdunuz.
Neymiş efendim bir Hatay olmak istemiyormuş ekselansları!
Kıbrıs, ileride Türkiye Cumhuriyetine bağlanacakmış ve bu durum onu oldukça derinden sarsıyormuş. Yakında seni sarsacak şeyler muhakkak olacaktır ama Kıbrıs'ın bir Türk yurdu olduğu ilelebet devam edecektir.
Her bir Türk kanı taşıyan kişi gibi, bu sözde liderin demeçleri benim de canımı oldukça sıktı. Özellikle vatani görevimi Kıbrıs’ta yaptığımdan dolayı mı bilinmez daha da üzüldüm ve sinirlendim. Kıbrıs'a yolu düşenler muhakkak gitmiştir Barbarlık Müzesine. Başkent Lefkoşa'da bulunan bu müze içerisinde gördüklerim adeta kanımı dondurmuştu. Tarihi bir hezeyan, bir vahşet ve insanlık namına bir lekeydi. Küvetteki mermi izleri, kanlı elbiseler ve odaların içerisinde Kıbrıs’ta yaşanan mezalimin fotoğrafları bulunmaktaydı. O fotoğraflarda kundaktaki bebeklerin başı balta ile kesilmişti, o iğrenç günlerde Türk köylerinde sayısız katliama kurban giden yüzlerce Türk evladı bulunmaktaydı. Kıbrıs Türkü’nün başına gelmiş birçok şey bu müze içerisinde sergilenmekteydi. Müzenin dışına çıktığımda hala kendime gelememiş ve bir o kadar da öfke ve üzüntüyle boğuşuyordum.
Yine bir gün, bir sabah vaktinde içtima alanına biri yaklaşıyordu. Uzaktan askeri üniforması ile acaba bu komutanın bu saatte ne işi var diye içimden geçiriyordum. Çünkü daha mıntıka temizliği yeni bitmiş ve rütbelilerin gelme saatine daha zaman vardı. Görebildiğim kadar omuzlarında yıldızları olan biriydi. Komutan yaklaştı yaklaştı. Fakat tuhaf bir durum vardı. Albay rütbesinin altında olan bu kişi oldukça yaşlı bir kadındı. Yanımıza geldi bizlere kolonya tutmaya başladı. Anlam verememiştim. Bizden kıdemli askerler bu kadının ellerini öpüyor, kadında onlara şefkatiyle yaklaşıyor adeta yavrusunu görmüş bir ana gibi bağrına basıyordu. Yanımda olan bir usta asker kadının bir şehit eşi olduğundan bahsetti. Kadının eşi, Kıbrıslı mücahitlerden bir albaymış. Rumlarla girdiği bir çatışma sonucunda şehit düşmüş. Kadın, o günden 2017 yılına kadar neredeyse her hafta civar karargâhları dolaşır, oradaki Mehmetçiklerimizi görür, hallerini hatırlarını sorarmış. O gurur abidesi kadın bizlere bir kez daha ne kadar kutsal bir vazife içerisinde olduğumuzu hatırlattı. Aynı Anadolu’nun yiğit kadınları gibi, aynı Kara Fatma, aynı Nene Hatun gibiydi. Sağ olsun ordumuz ve değerli komutanlarımız kadıncağıza askeri üniforma vermiş ve birliklere ziyaretini serbest bırakmışlardı.
O günden bu yana bir kez daha şunu anladım ki, Türk milletinin yaşadığı zulümler daha bitmemiş. Bitecek gibi de görünmüyor. Biz o kadar büyük bir milletiz ki her türlü zorluğa göğüs gelir ve tarihin en şerefli yerinde kalmaya devam ederiz.
Sen ey Akıncı, tarihteki yerin ne olur bilinmez. Senden olsa olsa bir Kavalalı Mehmet Ali Paşa olur ki, tarih seni hain olarak yazar. Haddini bilmezsen bu devlet sana haddini öğretir. Cengiz Topel’in, Şehit Astsubay Bayram Gümüş’ün ve sayısız şehitlerin iki eli yakandadır... Bir tavsiye ya da öneri daha. O mübarek ismini bir an önce değiştirmelisin. Kâinatın yaratılmasının yegâne sebebi Peygamber Efendimizin (sav) mübarek ismi sana hiç mi hiç yakışmamış. Soyadına gelince onu da değiştir ki, ikametgâh edip zevki sefa sürdüğün yerleri fetheden Osmanlı Akıncılarının torunları seni değiştirmek zorunda kalmasın. Unutmadan şunu da söylemek lazım. Kıbrıs bizlere Hz. Osman’ın, Hz. Peygamber’in süt halası Ümmü Harâm’ın yadigârıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.