Cüneyt Polat

Cüneyt Polat

OSMANLI’YA SALDIRMA MODASI

OSMANLI’YA SALDIRMA MODASI

Ülkemizde bizden olmayıp bizdenmiş gibi görünen malum çevreler her sıkıştıklarında ya da her gündemsiz kaldıklarında Osmanlıya hakareti marifet zannederler. Ne yazık ki cahillikleri paçalarından akan bu güruh Osmanlı Hanedanıyla Osmanlı olmayı da birbirine karıştırırlar. Bunlardan bir örneğini ne yazık ki 2022 yılı 9 Eylül kutlamalarında İzmir’de gördük. İzmir belediye başkanının kutlamalarda Osmanlı ve son sultan Vahdettin han ile ilgili yakışıksız sözleri büyük bir çirkinlikti. Dedik ya cahillik zor zanaat! Sonra insan cumhuriyete giden yoldaki en büyük savaşlardan bir olan Sakarya savaşının Sakarya’da yapıldığını zannediverir.

Neyse biz dönelim konumuza. Evet, gerçekten de böylesi cahil ve cüretkâr bir güruh var ne yazık ki! Ancak bunlar ilk değil ve son da olmayacaklar. Bakın bunların bu yaklaşımını Süleyman Demirel’e atfedilen şu cümleler ne de güzel anlatıyor: “Artık Osmanlı’yı kötülemeye, sövdürmeye gerek yok. Rejim oturdu artık. Kendiliğinden halk Osmanlı’ya söver.” İşte aynen bunların yaşadığı da bu!

Peki, ne olmuş da bunlar bu derece Osmanlı’ya düşman olmuşlar. Bunların tavuğuna kim kışt demiş? Aslını isterseniz Osmanlı’nın ne olduğunu, Osmanlı olmanın nasıl bir şey olduğunu saatler boyu anlatmak mümkün. Bizleri bilenler bilir, daha önce de bu konuyu anlatmıştık.

Osmanlı… 650 yıl boyunca milyonlarca kilometrekarelik devasa bir toprak parçasına ve onlarca halka hükmetmiş büyük bir medeniyet. Böylesi bir tarifi hamasi bulanlara İstanbul’daki Osmanlı arşivlerine uğramalarını öneriyoruz. Orada çalışan, çoğunluğu batılı araştırmacılar söylediklerimizin onlarca katını söyleyeceklerdir.

Ancak gelin görün ki aydınlarımızdan Osmanlıyla yada Osmanlı olmakla ilgili olumlu sözler duymak pek de kolay değil. Hamasete ve şanlı tarih hastalığına düşmeden de Osmanlı’nın büyüklüğü rahatlıkla anlatılabilir. Ve mutlaka anlatılmalı da! Böylesi büyük bir medeniyetin 21. Yüzyıl ve sonrasında da insanlığa tutacağı ışık birçok kazayı önleyecektir.

Aslını isterseniz yabancı araştırmacılar sadece Osmanlının eyalet sistemi, ordusu, hukuk sistemi gibi konuları araştırmıyorlar. Farklı farklı onlarca konu arasında Osmanlının sosyal hayatı, hatta günlük konuşmaları dahi mercek altına alınmış.

Bu noktadan sonrasını biz anlatmayalım. Değişik dönemlerde Osmanlıyı incelemek için Batıdan gelen seyyahların anlattıklarına kulak verelim. Hem zaten malum zevat hayran oldukları Batılıların sözlerine daha çok itibar edeceklerdir. Etmemeleri çok da… Önemli değil bizce.

Osmanlının idareci sınıfından halka kadar her kademede edep ve hayâ kavramlarının içinin doldurulduğu görülebilir. Özellikle padişahlar ve yöneticiler sözlerinde çoğunlukla cimri davranmışlardır. 17. Yüzyılın son günlerinde Osmanlı ülkesini ziyaret eden Venedikli ataşe Kont Graf Marsisli bu konuya dikkat çekerek şöyle diyor: “Konuşmaları ciddiyet dairesinde cereyan eder, ağır başlı insanlardır. İşlerini kısa ve açıkça söylerler. Kendilerine de arz edilen hususatın kısa sözlerle olmasını isterler.

19. yüzyılın hemen başında Osmanlı ülkesine gelen Franszı yazar Broyer de Osmanlıların bir mecliste tek tek söz alarak kısaca konuştuklarını, birbirlerinin sözünü kesmediklerini ve dikkatle dinlediklerini anlatır. Ancak bu konuda bombayı patlatmak Norveçli yazar Hamsun’a düşecek. 1899’da İstanbul’a düşmanlık dolu bakışlarla gelen Hamsun, gördükleri karşısında şoka uğramıştır. İstanbul’a geldikten bir süre sonra yanında bir kadınla bir kahvehaneye gider. Ciddi bir tepki beklese de kimse oralı olmaz. Devamını Hamsun şöyle anlatır: “Buraya ilk defa bir kadın ayağı basıyor olma ihtimalinin yüksekliğine rağmen, gelişimize kimse şaşırmamış gibi davranıyor. Müşterilerin hepsi bizden tarafa bakmamak üzere anlaşmışlar sanki! Meraklılık şarklıların tenezzül etmedikleri bir davranıştır.

Osmanlı olmak konusunu satırlara sığdırmak takdir edileceği gibi neredeyse imkânsızıdır. Ancak dedelerimiz Osmanlıyla ilgili malum çevrelerin de itiraz edemeyeceği bir ismin söylediklerine kulak verelim: Şöyle diyor İlber Ortaylı: “ Tarih ve şuur olarak değişmemiz lazımdır. Bizim battığımız, çürüdüğümüz, çöktüğümüz falan yoktur. Senelerce bu memlekete hem sağda, hem solda insanlara tarihte bu öğretiliyor. Batmak; bunun kadar manasız, bunun kadar gerçekle teması olmayan, indi bir yorum, üstelik de tahripkar bir yorum yoktur… Hiçbir şekilde battığımız falan yoktur. Biz diriyiz. Daima değişiyoruz, daima değişen dünya şartlarına kendimizi uydurmaya çalışıyoruz ve daima öncü olmak için de kavga ediyoruz.

Birkaç cümle de son Osmanlı padişahı Vahdettin Han ve ailesi üzerinden çirkin siyasetlerini sürdürmek isteyenlere söyleyelim. Ne yazık ki sizin gibi densizlerin hain ilan ettiği Osmanlının Son Sultanı Vahdettin Han; sürgüne gönderilip, orada sefalet içinde hayatını yitiren ki ilaç alacak parası olmadığı için hayatını kaybetmişti, işte o Vahdettin Han Osmanlıydı. O Vahdettin Han ki ayrılmak zorunda bırakıldığı ülkesinden giderken, saltanat yüzüğünü dahi bırakacak kadar Osmanlıydı. Ülkesine ve milletine zarar vermemek için Musolini’ye kafa tutacak kadar Osmanlıydı.

Şayet Avrupa bir ihtilalle alt üst olursa, namuslu insanların sığınacağı tek ada Devlet-i Aliyye’dir.” Bu sözleri sosyalizme dair risalesinde kaleme alan Cevdet Paşa’dır. Böylesi bir yaklaşımın neden ortaya atıldığı da sanırız çabucak fark edilebilir. Osmanlı imparatorluğu tarih sahnesine çıktığı ilk günden son nefesini verdiği ana kadar daima mazlumun yanında olmuş, düşenin elinden tutup kaldırmış ve bunu yaparken de hiçbir karşılık beklemeyecek kadar da onurlu olmuştu.

Düşünebiliyor musunuz sıkıntılı olduğu dönemlerde dahi bu önemli erdemden asla ödün vermemiştir. Güney Asya’daki adalarda bulunan Müslümanlara da yardım elini uzatmıştı, Fransa kralına da! Hatta zamanında Alman köylülerini Fransız askerlerine karşı koruyan da yine Osmanlı zekâsıydı. Gönderilen Yeniçeri kıyafetleri çok işe yaramıştı. Osmanlıyı Osmanlı yapan bu önemli hasleti anlatacak onlarca örnek rahatlıkla verilebilir. Osmanlı Sultanı Din-i İslam’ın koruyucusu, müminlerin Emiri ve aynı zamanda da mazlumların koruyucusuydu. Osmanlının dine yaptığı hizmetler ve zulmü önleme adına yaptığı onlarca mücadele anlatılabilir.

Osmanlı devleti kimilerinin dediği gibi gerileme döneminde ve sonrasında emperyal batıya asla teslim olmamış, sonuna dek mücadele etme azmini göstermiştir. 20 yüzyılın başına gelindiğinde emperyallerle yegâne mücadele eden ve mazlumları koruyan güç Osmanlıdır.

Zaten Osmanlı dendiğinde dünyanın neresinde olursa olsun, yardıma muhtaç bir halk varsa, onun yardımına koşma yolunda Osman Gazi’nin koyduğu kurala sonuna dek uyan bir yapı akla gelir.

Şunu da söyleyelim Osmanlı yıkılmış değil durdurulmuş bir medeniyetin adıdır. Çünkü Osmanlı aslında hala yaşamakta ve yaşatılmakta! Analarımızın mert tavrında, babalarımızın şefkatinde, yiğitlerin bileklerindeki kuvvette, mazlumun yanında olan tavrımızda, çayda, kahvede, sofrada… Biz hala Osmanlıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cüneyt Polat Arşivi