Ağzı olan konuşuyor
Pek çok konuda olduğu gibi aşı konusunda da bir vurdumduymazlık, büyük bir sorumsuzluk, ukalalık, cahillik söz konusu. Herkes çokbilmiş, herkes uzman doktor(!) ve aşı konusunda bilim kurulu üyelerinden çok biliyorlar(!) ağzı olan konuşuyor yani... Bilmeyen daha çok konuşuyor. Bazı doktorların ve yazarların ipe sapa gelmezler beyanları da aşı karşıtlarına destek olmuş.
Siyasiler, dini liderler, sanatçılar, sporcular niçin daha güçlü ortak tepki vermiyorlar anlaşılması mümkün değil.
Zaten devletin aşı konusunda vatandaşı mecbur tutmamasını bir türlü anlamış değilim. Bu bir savaştır, bu savaş karşı koyarak kazanılır, mücadele edilerek kazanılır. Vatandaşların sorumsuzluğu, hükümetin önlenmesi için çok çok gayret göstermesine rağmen, korona konusundaki bazı yanlış tutumları, okulların dünyada en uzun süreli kapanan ikinci ülke durumuna düşmesinin faturası gelecekte çok çok ağır olacaktır. Türkiye zaten eğitimde geri idi, şimdi daha da geri gidecektir. Neredeyse bir buçuk yıl okullar kapalı kaldı. Zaten dünyada okula gitme günü az ve yaz tatilleri uzun ve çok olan ülkeler arasında Türkiye. Yaz tatilleri uzun olunca çocuklar öğrendiklerini unutuyorlardı şimdi tamamen unuttular. Televizyonlarda her gün yine konuşanlar açıldığı zaman karşılaşılacak problemler için. Nedense kapalı olduğu için verilen zararları dile getiren çok az. Bir kuşak kaybedildi okulların bu şekilde uzun kapalı kalmasından. İsteğe bağlı bir telafi eğitim düşünmüşlerdi ne oldu bilmiyorum. Yahu isteğe bağlı eğitim mi olur hiç...
Taksiye biniyorum. Taksiciye nezaketle aşı olup olmadığını soruyorum, olmadım diyor. İnanılır gibi değil. Dünya kadar insan her gün taksi kullanıyor, birisinde hastalık olsa yüzlerce kişiye bulaşmasına sebep olur, bu nasıl bir sorumsuzluk. Bunların meslek odaları niçin ikna çalışmaları yapmaz, teşvik etmez. İncitmeden aşının önemini anlatıyorum, zaman bulamadım diyor. İleride olacağım diyor. Konuştuğum kimselerin bazılarını ikna ediyorum ama, bazıları Nuh diyor peygamber demiyor. Niçin karşısınız diyorum, aptalca bir pişkinlikle canım istemiyor diyor. Ama ailene zarar veriyorsun, topluma zarar veriyorsun diyorum hiç tınmıyor bile.
Futbolcular, kulüpler bu konuda niçin devreye girmezler? Spor kulüpleri ve sporcular insanlar üzerinde çok etkililer. Takımlar toplu olarak, “ülkemiz için geleceğim için, çocuğumun geleceği için, ailem için, insanlık için aşı oldum, sen de aşı ol” benzeri güçlü ses verseler çok etkili olur. Bu savaş toplu mücadele ile kazanılır ve başarılır.
Dini önderler, sivil toplum önderleri, sendikalar niçin daha güçlü ses vermezler?
Niye Konya’da ve ilçelerinde parti başkanları toplu bir araya gelip vatandaşlara aşı olmaları için çağrı yapmazlar? Konya’da aşılanma oranını düşük olması çok acı...
Aşı karşıtlığı ve umursamazlık, aşının zararlı olacağına inanmak nasıl bir inanış. Çocuklarına küçükken aşı yaptırdın mı diyorum evet diyor. Kullandığın ilaçların içinde neler var biliyor musun diyorum, bilmiyorum diyor ama yine de aşı yaptırmıyor. Bu hastalığa inanmayanlara bile rastladım. Kimisi kapitalistlerin kimisi komünistlerin oyunu diyor. Çok ilginçtir, Tayyip Erdoğan bile aşı yaptırmadı, aşı yaptırdım diye milleti aldatıyor diyorlar. “Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.” Bu kadar aptallık, bu kadar kutuplaşma olur mu?
ORMAN YANGINLARI
Ormanlarımızı teröristlerin ve cahil sorumsuz kimselerin yakması hepimizin ciğerini yaktı. Nedense teröristlerin yakması pek dile getirilmiyor, çevreciler, anlı şanlı sanatçılar her konuda fikir beyan ederlerken bu konuda suspus oluyorlar. “Mahalle yanarken aşüfte saçını tararmış.”
Ciğerlerimiz yanarken Türkiye’de bir grup maalesef bunu ispatladı. Sosyal medyadaki yalanlar, hükümetin bilgilendirmede gecikmesi bir başka problem. Bu da kötü niyetli kimselere yarıyor, sosyal medyada linç ve yalan rüzgârı esiyor...
Kutuplaşma maalesef çok fena. Memleket yanıyor, adam benim ülkem demiyor, benim partim diyor. Balkan savaşında olduğu gibi, “Enver kazanmasın da ...
Danimarka’da ormanlara girmek güneş battıktan sonra yasaktır. Orman bakımından çok zengin ve bakımlı ve korunaklı. “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” düşüncesine sahip değiller. Orman yangını mı Allah korusun. Devlet tedbirini alıyor, halk sorumluluk duygusu taşıyor. Üç yıl önce Danimarka’ya yaklaşık iki ay yağmur yağmadı. Balkonlarda ve bazı bölgelerde mangal yakmak yasaklandı. Su bakımından çok zengin olmasına rağmen, araba yıkama istasyonları dışında araba yıkamak yasaklandı.
ÜNİVERSTEYE GİRİŞ VE İŞSİZLİK
Tesadüf bu ya, bu yıl Türkiye ve Danimarka’da üniversiteye girişler aynı tarihte açıklandı. Danimarka’da üniversiteye giriş sınavı yok. Ah ne güzel ülkeymiş demeyin, yok öyle bedavadan üniversiteye girmek. Sistem güzel kurulmuş ve devam ediyor. Genel olarak üç yıl olan lisede her sınıfta alınan notların ortalaması ile üniversiteye girilir. Bu Türkiye’de olur mu ona siz karar verin. Liseyi bitirenlerin yüzde 80’i üniversiteye girebildi. Bitirince iş bulma oranları çok yüksek. Burada devlet işi az olduğu için Türkiye’nin tam aksine devlette çalışmak isteyen az olur. Herkes işini kendi bulur. Türkiye’de olduğu gibi Danimarka’da da zanaatkar az. Eski doğu bloğu ülkelerinden özellikle Polonya ve Bulgaristan’dan gelenler bu ihtiyacı karşılamaktalar.
Türkiye’de bu yıl üniversiteye yaklaşık iki milyon genç girecek. Çok yüksek bir sayı ve oran, herkes okuyor ve devletten iş bekliyor ama iş yok. Bu gençlerin yüzde 80’i 5 yıl sonra üniversiteyi bitirdiklerinde iş bulamayacaklar. Çünkü çoğunluk memur olmak ve devletten iş istiyor, bunun mümkün olmadığını herkes bilmeli. İşsiz olmak, hele hele yıllarca okuyup iş bulamamak çok daha zor. İşsiz olan her gencin ailesi hükümette kim olursa olsun mevcut hükümete karşı olur.
Konuştuğum gençlerin gözü Avrupa’da. Avrupa’yı herkes bir tarafından tanıyor. Doğru tanıyan ve değerlendiren maalesef çok az. Sanki Avrupa’da çalışmadan para veriyorlar.
Danimarkalı bir arkadaşım yıllar önce Türkiye’ye gelmiş. Herkes kahvede oyun oynuyor ve televizyon seyrediyor, bunlar geçimlerini nasıl sağlıyorlar diye sormuştu...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.