D. Emin Bilge

D. Emin Bilge

İnsani ilişkilerimizde önem vermediğimiz davranışlarımız

İnsani ilişkilerimizde önem vermediğimiz davranışlarımız

Son yıllarda para maalesef en önemli değerimiz oldu. Bazılarına göre insanın değeri oturduğu eve, bindiği arabaya, kullandığı telefona, giysilerinin markasına göre önem kazanıyor. Nasrettin Hoca’nın “Ye kürküm ye” fıkrası toplumun bugünkü durumuna cuk diye oturuyor.

 

Önemli değerlerimizin, manevi duygularımızın çoğu aşındı, yok olmaya başladı. İlişkilerimizde para, menfaat birinci sırayı aldı, insanlar artık dünyalarını para üstüne kuruyor. Dürüstlük normal bir davranış, hatta fazilet olmaktan çıktı, adeta içi boş bir kavram haline geldi.

İnsani ilişkilerimizde önem vermediğimiz davranışlarımız

Nereden ve nasıl kazandığı belli olmayan şaibeli insanlar her gün medyada ballandıra ballandıra anlatılıyor, maalesef itibar da görüyorlar. Hepimiz onların hikâyelerini okuyor, dinliyor ve seyrediyoruz. O insanlar bazı gençlerin ve çocukların rol modeli olmaya başladı. Dürüst insanlar, güzel iş yapanlar, toplum yararına, insanlık yararına gönüllü çalışanlar, vergisini verenler takdir edilmiyor, yaptıkları güzel işler görülmüyor, dile getirilmiyor.

 

Çocuk yetiştirirken onlara değerleri öğretilmez ve bu değerlerle eğitilmezse, büyüdüğünde hangi okulu bitirirse bitirsin, milletine ve değerlerine yabancı “Milletim nev-i beşer, vatanım ruy-i zemin” diyen bir nesil haline gelir. Yedi lisan bilen, en iyi okullarda okuyan katilleri, canavarları hepimiz biliyoruz.

İnsan, değerleriyle şekillenir ve değerleriyle önem kazanır. Türk Milleti’ne ait değerler zayıfladığı için haliyle insani ilişkiler de zayıflıyor. İlişkilerin zayıflamasının temelinde değerler sisteminin zayıflaması ve yok olması yatıyor.

Eskiden kendimizden büyüklerimiz ile konuşurken onlara saygılıydık, sen demez siz derdik, onları gördüğümüzde davranışlarımızda ve konuşmalarımızda saygı gösterirdik. Dikkat ediyorum, konuşmalarında karşıdaki büyüğüne siz diyen neredeyse kalmadı. Gençler babaları yaşındaki dedesi yaşındaki insanlara üstüne basa basa sen demekte ısrar ediyorlar. Bu adabı muaşeret kuralını bilmiyorlar mı, evde okulda öğretilmedi mi, yoksa bu konuların önemsiz olduğuna mı inanıyorlar doğrusunu bilmiyorum.

Kapıda karşılaşıldığında mutlaka selamlaşılır, küçükler büyüklere yol verir, kapıyı tutarlardı. Kendimden 30-40 yaşından küçüklere bile kapıyı tutuyorum, sanki onlara karşı bir görevim varmışçasına teşekkür edenler gittikçe azalıyor, hatta yüzüme bile bakıp tebessüm etmiyorlar...

Özellikle yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek ve yapılan hataya karşı özür dilemek çok küçük yaşlarda ailede öğretilmesine rağmen maalesef büyüyünce bu güzellikler kayboluyor. Anaokulundan başlayarak ilk günden itibaren bütün okullarda ve sınıflarda adabı muaşeret üzerinde durulur ama, maalesef çocuklar büyüdükçe bu kurallara uymaktan uzaklaşıyorlar.

İnsani ilişkilerimizde önem vermediğimiz davranışlarımız

Selamlaşmalar azaldı, asansöre yeni binenler asansörde olanlara selam vermiyor. Asansörde olanlar da gelenlere karşı ürkek bakıyor. Herkesin suratı bir karış asık. Sorsan çok kimse selamlaşmamayı, gülümsememeyi bile ekonomik nedenlere bağlar, herkes her şeyden şikayetçi, şükreden az.

İnancımız ve kültürümüze göre teşekkür etmek, herkese güler yüz göstermek, sadaka kabul edilir. İnsanca yaşamanın bir gereğidir ve adabı muaşeret kurallarındandır küçüğe sevgi büyüğe saygı.

Aslında milletimiz genelde birbiriyle konuşmayı muhabbeti sever. “Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane” demiş atalarımız. İşe gidip gelirken geçtiği yollardaki esnaflarla selamlaşır, hiç tanışmadığı halde aralarında bir yakınlaşma sağlanır. Ama bunun yanında yıllardır aynı sokaklardan geçtiği halde selamsız sabahsız geçenler de çoktur.

Başta trafik olmak üzere, bankamatikte vb. yerlerde insanların başkasının önüne geçmeleri kabul edilecek bir davranış değildir. Bir elinde banka kartı, ağzında sigarayla yüksek sesle telefonda konuşmalar, dolmuş ve otobüslerde yüksek sesle uzun telefon görüşmeleri, hatta argo konuşmalar  insanı çileden çıkarıyor. Parkta otururken veya yolda yürürken içtiği sigaranın izmaritini fırlatmak, kırmızı ışıkta beklerken yolda araba küllüğünü boşaltmak ne kadar saygısız ve insani olmayan bir davranış. Bunları uyarsan zaten başın belaya girer.

İnsani olmayan davranışların toplumda yaygınlaşması insanı ümitsizliğe düşürüyor. Davranışlarda kul hakkına riayet edilmemesi, başkalarına saygısızlık yapılması kabul edilecek bir davranış değildir. Yaptığı yanlış davranışlardan dolayı başka insanların işine geç kalmasına, ailelerin çocuğunu okula vermesi veya okuldan almasında bir dakikanın bile önemli olmasına kimse aldırmıyor. Ambulansa yol vermemeye, park yapılmayacak yere park yapılmasına, özellikle engelliler için ayrılan yere park yapmanın yasak ve büyük saygısızlık olduğuna hiç önem verilmiyor.

İnsani ilişkilerimizde önem vermediğimiz davranışlarımız

Küçükken öğrenilen kurallar ve adabı muaşeret kuralları maalesef sokakta uygulanmıyor, işine geldiği şekilde davranılıyor. Adam arabanın girmesi yasak olan yere giriyor, kaldırıma araba park ediyor ve yayaların geçişini engelliyor. Engelliler için ayrılan park yerine arabasını park eder, engelli birisi geldiği zaman da yaptığı hatayı hatırlatınca özür dileyeceği yerde utanmadan karşı koyar, engelli falan dinlemez kavga yapar. Esnafın pek çoğu kaldırımları işgal ediyor, vatandaş geçemiyor ama kimin umurunda... Ne engelleyecek belediye var, ne gerekli yasa var, vicdanlar kuruduktan sonra her şey laçkalaşıyor...

Otobüslerde ve dolmuşlarda büyüklere yer veren çok azaldı. Herkes telefonla meşgul veya okuyor(!), güya görmüyor, saygıdan önemli büyük işleri var delikanlının...

Komşu komşunun külüne muhtaç” diye bir atasözümüz vardı, şimdi anlamını kaybetti neredeyse yok oldu. Bayramlarda adam yüzlerce km. uzaklara tatile gidiyor ama, alt kattaki veya üst kattaki komşusuyla bayramlaşmaya, taziyeye vakit bulamaz...

Komşuluk ilişkilerinin zayıflamasıyla toplumumuz çok şey kaybetti. Çocuklarının yetişmesinde komşuların hakkı vardır. Komşular gençlerden yakınlık göremeyince, selam alamayınca, saygısızlık görünce en azından kırılıyorlar ve uzaklaşıyorlar. Halbuki tebessümle selamlaşsalar, günaydın deseler, iyi akşamlar deseler dünyalar onların olur. Ayrıca bazı iğrençlikler çoğalınca komşular arasındaki güven kayboldu.

Komşularımızın hastalanıp hastane köşelerinde günlerce kalmalarından çoğumuzun haberi yok. Duysak da daha sonra gideriz, şimdi meşgulüz diye yarınlara erteleriz. Bu ertelemeler bazı zaman çok pahalıya mal olur, hiç ummadığımız bir anda salası okununca artık iş işten geçmiş olur ama ne çare... Cenazeye katılmaya yüzümüz varsa, “Yetiş cenaze namazı kılmaya, seni seven öldü artık...”

Evet, bütün bu değerler aşınması ve yok olması sonucunda; insanlar arasındaki güzel ilişkiler zayıflayıp saygı ve sevgi azalıyor. İnsanlar birbirlerinden uzaklaşıp mutsuz oluyorlar. Telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşanır ama iş işten geçmiş olur. Geçen zaman geri çevrilmez ve vefasızlığın kazası olmaz. Kaybettiklerimiz için ah vah etmenin faydası olmaz...  Vefasızlığın sonu yalnızlık ve başkalarının da bize vefasızlığı olarak geri döner en yakın zamanda...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D. Emin Bilge Arşivi