Türkiye’ye yazık oluyor, bu imaj yakışmıyor
Yahya Kemal, “Dünyada iki şey keşfedilmedi Türkler ve kutuplar. Türk’ü tanıyan sever.” Gelen turistlerin önemli bir bölümüne Türkiye’yi sevdirmeyen, hatta nefret ettiren, bazı kötü insanların yanlış davranışları ülkeye büyük zarar veriyor.
Devletlerin birbirlerine karşı tarihten gelen problemleri, menfaat çatışmaları devletlerarası ilişkileri zaman zaman sertleştirir ve yumuşatır. Haliyle bu davranışlar ilgili ülkelerin vatandaşlarına az veya çok yansır ve ön yargı oluşturur.
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Avrupa’da da çocukların okuduğu kitaplar, izlediği filmler Türkler hakkında pek güzel sözler söylemezler. Haliyle bir de Türkiye’ye gelince gördüğü kötü muamele ile nefret ayyuka çıkıyor.
Toplumda en iyi örnek yaşayarak örnek olmaktır. Milletler için de bu böyledir. Ülkeniz için ne kadar propaganda yaparsanız yapın, bir yabancı gittiği ülkede kendisine yapılan davranışlara bakarak birkaç saat veya birkaç gün içinde o ülke hakkında karar verir. İlk intiba havalimanı ve gümrüklerde kendisine karşı yapılan olumlu veya olumsuz davranışlardır. Çünkü yaşadıkları gördükleri en iyi örnektir.
Bugün turistlerin çoğunun şikayeti gündemden hiç düşmeyen taksiler. Pek çok turist şayet farkına varırsa en büyük şikayetleri taksiciler ve esnaflar. Nasıl şikayetçi olmasınlar ki, İstanbul’da yaşayanlara zaman zaman cinnet yaşatan bazı taksiciler, dil bilmeyen yol bilmeyen turiste neler yapmaz. 40 yıldır bu böyle olmasına rağmen yetkililer niçin köklü çözüm bulmazlar akıl alır gibi değil. Hiç bilmezlerse, en kolay yol, başka ülkelerde taksilerin, taksicilerin çalışma kurallarına baksınlar aynısını uygulasalar bile problem çözülmüş olur. Devlet Uber’e haksız rekabet ve Uber’in patronu ABD’nin anlaşmaya yanaşmayıp vergi vermek istememesi gerekçesiyle izin vermedi. Fakat buna başka çözüm bulması gerekir. 18 bin taksicinin menfaatinden İstanbulluların ve gündüz 20, gece 16 milyon insanın hatırı ve onlara hizmet daha önemli. Taksilerin çoğu zaten kullananların değil, durumu iyi olanların ve zenginlerinmiş. Yani burada da bir rant sistemi işliyor. İlgilenenler Hıncal Uluç’un “Manukyan’ın 220 taksisi”ni okusunlar lütfen. İstanbul’a 18.000 değil, 100.000 taksi bile yeterli değil...
Taksi şoförü olmak çok kolay Türkiye’de. Şoför adayları taksicilik yapmak için ne özel kursa gidip eğitim alıyor, ne sınavdan geçiyor, ne de sağlık yönünden kontrolden oluyorlar. Kim ucuz çalışırsa, dil bilmesine yol bilmesine gerek kalmadan şoför oluyor İstanbul gibi bir metropol şehre. Batı ülkelerinde otobüs şoförü ve taksi şoförü olmak zor. Günlerce eğitim alıp, sınavdan geçerler, başaramayanlara vasıta teslim edilmez. Taksiciler yolları iyi bilmeli, müşteriyi en kısa yoldan gideceği yere navigasyona bile gerek duymadan ulaştırmalı. Batı ülkelerinde taksici yolcuya karşı iyi davranmazsa cezası ağır, müşteriyi aldatırsa çok ağır ceza alır bir daha taksi kullanamaz. Türkiye’de eğitim ve ceza olmayınca bu kadar oluyor işte... Danimarka’da bir kadın hiç tereddüt etmeden taksiye biner ve en uzak mesafelere gider ve bir nahoş olay da olmaz. Türkiye’de taksi ile 100-200 km. yolculuk yapmaya kaç kadın ve ailesi cesaret edebilir acaba? Bu konuyu kara kara düşünmek gerekir nerede yanlış yapıyoruz diye.
Bazı esnaflar fiyat etiketini turistlere avro ve dolar olarak söylüyorlar. Ne aldatırsa kâr ediyor kendince, hâlbuki ülkesine çok büyük zarar veriyor. Türkiye’den altın, halı vb. alıp aldatıldığını söyleyen Danimarkalıya ne diyeceğimi bilemiyorum, utanç duyuyorum. Aldatıldığını öğrenen turist bir daha o ülkeye gitmez. Zaten turistlerin güveni olmadığı ve ucuz olduğu için paket turlar ile Türkiye’ye geliyorlar. Otele gelip otelden dönüyorlar ve para harcamıyorlar. Yetkililer de İspanya’ya, İtalya’ya veya diğer ülkelere giden turist çok para harcıyor ama Türkiye’de harcamaz diye yakınır. Fazla bilmeye gerek yok, fahiş fiyat, çift fiyat ve faturasız satış uygulaması önlenirse problemin çoğu çözülmüş olur. O zaman da hem turist güvenli ve bol şekilde harcama yapar, hem vergi gelirleri yükselir hem turizmden daha fazla para, daha fazla güven ve dost kazanılmış olunur. Atalarımızın dürüstlükleri, sefere giderken bile kopardığı üzüm salkımının yanına para bırakmaları artık menkıbe olarak anlatılıyor. Bir ülkenin tanıtımında en geçerli propaganda, en iyi reklam dürüstlüktür, dostun dosta tavsiyesidir.
Yalnız esnaf, taksiciler vb. değil müze görevlileri/yetkilileri de yanlış yapıyor bazı konularda. Bazı müzeler Türk vatandaşına ayrı, Türk vatandaşı olmayanlara ayrı tarife uyguluyor, yani Türk vatandaşı olmayanlardan daha fazla ücret alıyor. Bazı iş bilmez müze görevlileri yurtdışından gelen yanında Türk kimliği olmayan Türklerden bile fazla ücret alıyor.
Turistlere pahalı satmak, buyur abi diye çağırmak, adeta zorla mal satmak, sahte mal satmak... Adam dükkanına güzel isim vermiş örneğin ‘doğru, güven veya dini çağrışımlar yapan güzel isimler’ vermiş ama, adamın o tarakta hiçbir bezi yok, fırıldağın biri...
Türkiye havalimanlarında en basitinden çay, kahve, su ve simit ücretlerinin bile 10 kat olması inanılır gibi değil. Kopenhag havalimanında fiyatlar neredeyse dışarıyla aynı fiyat. Özellikle zincir mağazalarda fiyatlar havalimanı dışındakilerle aynı.
Çocuklarıma güya markalı sağlam çanta aldım ama bir ay sonra kulpu koptu, fermuarı bozuldu, garantisi olsa kaç yazar. Bir iki yıl sonra geldiğinde getirsen kim öder? Kıyafetler Türkiye’de ucuz olmasına rağmen gençler almıyorlar, çünkü sağlamlığa dair güven duygusunu kaybettiler.
Türkiye pandeminin ilk aylarında bazı ülkelere maske gönderdi ama o ülke halkından kim duydu? Elbette Allah bilsin, en önemlisi o da fakat senden aldığı yardımı bile gizleyen bunu rencide kabul eden ülkelere dünya kadar masraf ederek maske göndermek insanın zoruna gidiyor. Kanuni’nin Fransa’ya yaptığı yardımı kaç Fransız bilir, İskoçya’ya Osmanlının yaptığı yardımı kim bilir? Gerçi Türkiye’de kaç kişi bilir o da ayrı bir konu.
Babalarımızın kuşağı Amerika’nın 2. Dünya savaşından sonra bazı ülkelerin yanında Türkiye’ye de yaptığı Marshall yardımını anlatırlar. Amerika’nın Türkiye’nin dostu olduğunu anlatırlar. Halbuki devletlerin dostu yok menfaatleri vardır. Avrupa Birliği ülkeleri pandemide İtalya’yı yalnız bıraktılar.
İstanbul Havalimanı çok büyük, çok modern, adeta göz kamaştırıyor. Yapanlara minnettarız. Çok da güzel hizmet veriyorlar. Ama tabiri caizse 72.5 milletin yolcularının kullandığı lavabolar güzel kullanılmayınca fatura yine Türkiye’ye çıkıyor. Keşke yapmasını bildiğimiz kadar bir de bakmasını öğrenebilsek.
Başıboş köpeklerin şehirde gezmeleri, hele hele bazı zaman insanlara saldırmaları tehlikeli, korkunç ve utanılacak bir durum. Başıboş hayvanları acıyan yetkililer köpeklerin insanlara zarar vermelerine aldırmıyorlar. Hayret bir şey... Bu durumun youtube kanallarında dolaşması, milyonlarca izleyici tarafından tıklanması hepimizi rencide ediyor. Hayvanseverlerin tepkisini almamak için belediyelerin ve diğer yetkililerin bu problemi çözememeleri ne kadar acı bir durum. Buralarda bırakınız köpek ve benzeri hayvanların başıboş gezmesini, hayvanlar sokakta kakalarını bile yapsalar sahipleri onu toplamak zorunda.
Yukarıda dile getirdiğim eleştirilerin düzelmesi/düzeltilmesi çok zor değil. Her insan kendi ülkesini temsil eder. Herkesin vatandaşlık ve vicdanen sorumluluk duygusu taşıması gerekir. Cüzdanından çok vicdanının sesini dinlemeli insan. Biraz fazla kazanacağım diye aç gözlü ve haram helal demeden çok kazanmak isterse, hem ülkesine hem kendisine zarar verir. Günümüzde olduğu gibi toplumda ne huzur olur ne bereket. Herkes her şeyden şikayet ederek şükürsüz ve mutsuz olur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.