ABD’nin Irak ve Suriye’yi Kontrolü
Ortadoğu askeri, ekonomik, sosyal, siyasal ve jeostratejik olarak dünyanın merkezidir. Esasen Bereketli Hilal olarak bilinen bu bölge, dünya hâkimiyetinin merkezidir. Burayı kontrol eden dünyayı kontrol eder. Burayı kaybeden ülke de dünya hâkimiyetini kaybeder.
Bu durum 2500 yıl önce ilk kez Asya, Afrika ve Avrupa gibi üç kıtayı birleştiren İmparatoru I. Darıus, 2200 yıl önce İskender, Roma, (M.Ö: 188/Apemeia Barışından -375 Kavimler Göçüne kadar geçen beş asırdaki Roma-Part savaşlarında Fırat Nehri) Hz. Ömer’in İran ve Mısır Fethi (633-641), Alpaslan’ın 1071’de Küçük Asya’yı fethi (1071), Cengiz (1258), Timur (1402), Fatih (1453), Yavuz (1516) ve günümüzde Putin ve Biden için de geçerlidir.
Burayı kaybeden ülkenin İmparatorluk güneşi batar. Çünkü deniz ve karanın birleştiği bu coğrafya, asla güç boşluğu olmaz. Ya bir güç buradan doğar ve dünyayı kontrol eder ya da Dünya hâkimiyetine çıkan bir güç önce Bereketli Hilali kontrol eder. Büyük Oyun’un merkezi ve başlangıç noktası burasıdır. Pers, Roma, İslam, Moğol ve İngiltere’nin İmparatorluk yolu, güneşi; buranın kontrolü ve kaybıyla doğru orantılı olmuştur.
Bu nedenle Batı Dünyası, buraya İsrail gibi ileri bir karakol kurmasına rağmen, denizlerinde donanma, adalarında üs ve karalarında onlarca askeri üs bulundurmaktadır. Bütün bunların yanı sıra buradaki halkları, terör, böl, parçala ve çatıştır stratejisiyle kontrol etmesine rağmen, hala Batı’nın en büyük korkusu buradan gelmektedir. Bu nedenle Batı’nın son Roma’sı olan ABD, Afganistan’ı kaybetmesine rağmen bu bölgeden uzak durmuyor.
1918 yılında, beş asırlık muhteşem Osmanlı Barışından sonra (Pax-Ottoman) Osmanlı İmparatorluğundan, Arapların çok az (% 10’dan az) bir kısmını aldatarak parayla ve yalanla tarafına çeken İngiltere ve Fransa burada; Arap İmparatorluğu yerine Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar ve İsrail başta olmak üzere en az on devlet kurmuştur.
Bu süreci yaklaşık 50 yıl, süründüren çatışma siyasetiyle (darbe ve terör) yürüten ABD liderliğindeki Batı Dünyası, 2001 yılından itibaren Bereketli Hilal’i tekrar kontrol etmek için Saddam ve kimyasal silahları bahane etmiştir.
Bugün Suriye ve Irak’ta en az 20 askeri üsse sahip olan ABD, DAİŞ’le savaş yalanını bahane ederek, bölgede DSG adıyla 50.000 kişilik silahlı terör örgütü kurmuş ve ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley bizzat bu hafta onları kontrol etmeye gelmiştir. Hem de 50.000 kişini vefat ettiği Türkiye-Suriye taziye anında.
PKK/YPG’lilerle görüşen General Milley, Türkiye’nin operasyona hazırlandığı bir dönemde ‘Risklere değer, burada kalacağız (en az 1000 kişi).’ diyerek Türkiye’ye açıktan meydan okumuştur. Mark Milley, Suriye’yi, zorla ziyaret eden ilk ABD Genelkurmay Başkanı oldu. Çünkü ABD’nin Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) yetkilileri başta olmak üzere Amerikan komutanları bölgede PKK/YPG militanlarıyla sürekli temas halinde olsa da daha önce bu düzeyde bir ziyaret yapılmamıştı. 2019’da göreve gelen Milley, bu anlamda bir ilke imza atmış oldu.
ABD Savunma Bakanı, Lloyd Austin de Bağdat’a haber bile vermeden Irak’ta bilinmeyen bir askeri üsse gitmiş ve oradan da Erbil’e gitmiştir. Burada ise Austin şöyle dedi: “Irak’taki askeri varlığımız sürdürmeye kararlıyız. ABD kuvvetleri (Bilinen en az 3000 kişi), Irak hükümetinin daveti(?) üzerine Irak'ta kalmaya hazırdır. ABD, Irak'ın güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini desteklemek için ortaklığımızı güçlendirmeye ve genişletmeye devam edecek". Oysa şu an, 20 yıl önce Bağdat’ı işgal eden, en az bir milyon Irak vatandaşını öldüren, milyonlarca kişiyi mülteci yapan, insanlığın beşiği Mezopotamya müzelerini yağmalayan ABD’yi çağıranların ve Saddam’ın heykeline ilk balyozu vuran kişinin bile bin pişman olduğu ve Saddam’a rahmet okuyan milyonlarca kişi vardır.
Austin Irak’ta ve İsrail’den gelen Milley de Suriye’nin kuzeydoğusu yani Mardin’e 10 km mesafede iken, İsrail Halep havalimanını bombaladı. Oysa Halep, on yıl aralıksız Ruslar ve Rejim tarafından bombalanmış ve depremden de yeni çıkmıştı. Halep’ten gelen son görüntülere bakılırsa, depremde yıkılmayan binaların durumu, enkazdan farksızdır ve milyonlarca kişinin yaşadığı ortalıkta hiç insan kalmamıştır.
Sadece İsrail’e çalışmayan Suriye hava savunma sistemi, Rusya’nın kontrolünde olup ve Suriye Dışişleri Bakanlığı ancak Twitter hesabından, bu saldırıya karşı atış yapabildi: ‘’İsrail varlığının bugün şafak vakti Halep Uluslararası Havalimanı’nı hedef alarak hizmet dışı kalmasına neden olan canice saldırısı, bir yandan sivil bir havalimanını hedef alması nedeniyle çifte suçtur. Öte yandan, geçtiğimiz Şubat ayının 6’sında bölgeyi vuran yıkıcı depremin kurbanlarına Suriye içinden ve dışından insani yardım ulaştırılması için ana kanallardan birini hedef aldı. Bu saldırganlık bir kez daha İsrail varlığının barbarlığının ve insanlık dışılığının en kötü biçimlerini ve uluslararası insancıl hukuk da dâhil olmak üzere uluslararası hukuku en ağır ve korkunç ihlallerini yansıtıyor. Suriye, İsrail varlığını bu suçları işlemeye devam etmenin sonuçları konusunda uyarıyor. Uluslararası toplumu, özellikle bölgede ve dünyada güvenlik ve barışa yönelik daha fazla tehdit ve tehlike tehdidi oluşturduğu için, onu kınamaya ve buna bir son vermeye çalışmaya çağırıyor.’’
Peki, Türkiye’de bu süreçte ne oldu? Biden’e istediği muhalefet Erdoğan’ı devirmek için Saadet Partisi’nin önünde, “Türkiye, laiktir laik kalacak” dedikten sonra, ABD Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’yi Dışişleri Bakanlığına çağırdı. Flake ise “Komutanımız DAİŞ’e karşı savaşan askerlerimizin halini sormaya gitti” derken, “merdi kıpti şecaat arz ederken sirkatini söyler” atasözü aklıma geldi.
ABD, Türkiye’nin güney istinat duvarının dibinde, Irak’ta PKK ve Suriye’de 50 000 kişilik PYD terör örgütünü beslerken aynı zamanda Girit’ten Dedeağaç’a kadar en az 9 askeri üste Yunanistan’a askeri yığınak duvarı örmektedir. İlginçtir ki; bunu da Rusya’ya karşı yaptığını iddia etmektedir. S-400 ve nükleer enerjiye geçmek isteyen Türkiye’ye ise CAATSA yaptırımlarını uyguladığı gibi parasını bile verdiği F-35 uçaklarına el koymuştur.
Bu süreç devam ederken, Avrupa Parlamentosu binasında PKK/PYD/YPG terör örgütünün elebaşları ve destekçileri Türkiye karşıtı etkinlik düzenlemiş ve Türkiye’den meşruiyet talep etmiştir.
Kısaca, bütün bunlar sistematik ve stratejik adımlar olarak Bölünmüş Ortadoğu Projesi kapsamında atılmaktadır. 1950 yılından beri ABD’ye ve NATO’ya destek veren Türkiye’nin bütünlüğüne meydan okuma ve Türkiye’yi yok saymadır. Bu coğrafyada asla uyumayacaksın ya baskın yersin ya da baskına gitmen gerekir. Takdir bizim ve tarih buna şahittir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.