Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Irak: 1001 Gece Masallarından Kıyamete Beş Kala

Irak: 1001 Gece Masallarından Kıyamete Beş Kala

Bu akşam Bağdat’tan gelen bir hemşehrimle konuştuk. Üç saat önce Bağdat’tan Ankara’ya gelmişti. Ayağının tozuyla AŞTİ’den Diyarbakır’a adeta kaçıyordu. Çökmüş benzinden korku, açlık ve yokluk tepeden akıyordu. Bir aydır aç gibiydi. Bağdat nasıl dedim: “Devlet yok, açlık, kavga, susuzluk ve felaket var. Çok kötü bir aşiret düzeni var” dedi. 1500 dolara iki ay önce, askerlerin nöbet tuttuğu inşaatlarda çalışmak için gitmişti. Ancak yol parasını ve hayatını bile zor kurtarmıştı. Oysa 1001 gece masallarının 1001 yıl yaşanacağı kadar zengin bir ülkedir Irak. Siyah altının üzerinde oturmaktadır. Nereden gelmiştik buraya? Konu 105 yıl önceye kadar gitmektedir.

bagdat

*Dünyada masa başında inşa edilen ilk şehir olan Bağdat (750)

Irak’ta, Iraklı yoktur. Arap, Türk, Kürt, Asuri, Ezidi, Şii ve Sünni var ama Iraklı yoktur. Bu söz, ilk Irak Devlet başkanı Kral Faysal’a aittir ki; bu, bizzat onun için geçerlidir. Çünkü kendisi de Iraklı değildi. O’nu oraya İngiliz ajanı ve Irak’ı babasız doğuran Gertrude Bell, bir gece ansızın tahtın kapısına bırakmıştı. Hatta Kral’ın ve Çöl Kraliçesinin ne anası ne de babası oralıydı. Ancak birincisi 1958 yılına kadar Irak’ı ailece yönetirken, diğeri hala yönetmektedir.

İngilizler, bölgeye gelinceye kadar Diyarbakır, Şam veya Musul’da her ırk, mezhep, din ve dil canlıydı. Ortalama bir insan, ana dili, Arapça, farsça ve bunların da içinde olduğu resmi dil olan Türkçeyi bilirdi. Erbil’in merkezi Diyarbakır gibi Türkçe konuşurken kırsal Kürtçe konuşuyordu. Kerkük’te ise durum tersineydi.

16.yy’da Diyarbakır’da 13 farklı etnik yapı varken, 1896 yılında Diyarbakır’da okuma yazma oranı % 96 idi ve Bağdat’ta da bu oranı % 80’lerde idi. Esasen bu mantık Afganistan ve Suriye hatta tüm İslam Dünyası için geçerlidir. Çünkü insanlara ırkını sormak ayıp ve günahtır. Yaratılanı yaratıcıdan dolayı severiz ki, en güzel yaratılan mahlûkat da insandır. Devletin bekası da insanı yaşatmak ile mümkündü, velev ki; gayr-ı müslim olsun.

Tüm Irak’ta % 30’larda olan Sünnileri Bağdat’ta çoğunluktaydı. Verimli tüm arazilerin ve idarecilerin % 60’tan fazlası Sünni idi. Osmanlı zamanında Irak’ı yöneten askeri ve sivil kesimin % 80’den fazlası Iraklı iken bu tablo 1918 yılından itibaren tam tersine dönmüştür. Çünkü medeniyet, özgürlük ve demokrasi adına, 1918 yılından sonra Irak’ı Moğollardan sonra Haçlılar adına İngilizler işgal etmişti. Daha önce Kudüs’ü İsrail oğulları adına almışlardı ancak bu kez İslam Dünyası’nın merkezlerinden Bağdat’ı, İstanbul ve Kutt-ul Ammara’nın intikamını Çöl Aslanı Sadun Paşa’ya rağmen aldılar. Bu durum 2003 yılına kadar devam etmiştir.

Menderes liderliğindeki Türkiye ile yakınlaşan Irak, İmam-ı Azam’ın türbesinde birlikte yapılan duadan sonra 1955 yılından itibaren Bağdat Paktı üzerinden Türkiye ile birleşme yanlısı olan Kral II. Faysal ve yakınları tam da Ankara’ya gelecekken, ailece sokaklarda linç edilmiş ve 2 yıl sonra Türkiye’deki darbenin ilk provası yapılmıştı. Çünkü 1918 yılında onları parçalayan el hala aktifti. Sebep Verimli Hilal’den akan kara altın, Nabukadnezzar, Selahaddin Eyyubi ve Yavuz’un intikamı idi.

Bugün Bağdat kan ve barut kokuyor. 2003 yılında Bağdat’ı işgal eden Haçlılar, 2005 yılında Amerikalı, PYD’nin de kurucusu olan Bred McGurk’un yaptığı anayasa ile Cumhurbaşkanı Amerika yanlısı bir Kürt olurken, Meclis Başkanı Sünni ve Başbakanlık ise Şiilerin elindedir. Bununla ülke hücrelerine kadar, Kerbeladaki kum taneleri kadar paramparça olmuş durumda.

İran, 73 örgütün adı olan 200 bin kişilik Heşti Şeabi (Haçlı Şeabi-HŞ) paralel silahlı örgütlerle Bağdat’ı kontrol etmektedir. İran’a karşı çıkıp, önce Irak diyen ve aslen Lübnanlı olan Sadr Hareketi lideri, Mukteda Sadr, 11 ay önce yapılan % 44 katılımlı seçimlerde, 329 sandalyeli Mecliste 73 sandalye ile birinci olarak, yanına 37 vekil kazanan Sünnileri ve 31 vekil kazanan Kürtleri de alarak hükümet kurmak isteyince, bizdeki 367 garabeti gibi oradaki Acemler de “dur” dedi. Ve bipolar genç Sadr siyasetten çekilip Parlamentoyu bastı. En büyük şansı elinde Mehdi Ordusunun seçkin birliği Selamet Birlikleri bulunmaktadır. (Serayatel Salem) ve bunlar da geçen hafta HŞ’lerle çarpışında halkı sokağa döken Sadr, hepsine “ateşe girersiniz evinize dönün” dedi. Ve olaylar şimdilik durdu. Diyarbakırlı hemşerim “bir daha Bağdat’ta asla dönmem” diyor.

Kısaca Irak’ta lider yok. Irak’ta Iraklı yok… Bu şiiri 2006 yılında Irak’a ithafen yazmışım.

Bağdat ve Dicle

Dicle nehri, ağır ağır akıyor
Görmemek için Bağdat’ın acısını

Taşımamak için Bağdat’ın kanını
Bir o yana bir bu yana kıvrılıyor

Duymamak için bombaların sesini
Dicle nehri sağır olmak istiyor

Annesi ölmüş bir çocuk gibi
Bağdat’ın etrafında dört dönüyor
Lakin ne ayakları ne de kanatları var Dicle’nin

O da Bağdat gibi Coni askerine esir düşmüş ağlıyor

***

Uçunca Tayyareler
Düşünce bombalar

Yarıldı yerler gökler
Havalarda uçuştu
Başlar, gövdeler, evler

Tek tek yıkılırken camiler

Minaresiz kaldı kubbeler

Gündüz gibi oldu geceler

Sanki Kerbela yeni olmuş

Moğollar geri gelmiş
Mezarlığa döndü
İnsanlığın anası yerler

***
Ebrehe’nin filleri yerden ve gökten ilerliyor

Şam, Basra, Horasan ve Küfe kapılarına

Lakin ne bir Selahaddin ne de bir ebabil kuşu var
Ebu Hanife camisinden salalar okunuyor

Va Mu’tasımah! diyen Amuriyeli bir kadın için

Bir ucu Bağdat’ta bir ucu Amuriye’de

Binlerce beyaz atlı ordular gönderen

Alem-i islam uyuyor,

Rabb-ı rahim ise sabrediyor

Sokakları Coni, kan ve barut kokuyor

Bağdat’ı böyle görmektense
Dicle kahrından yere batmak istiyor

***

Yedi iklimin dört cihanın yeri

Yeryüzü cenneti

Medeniyetlerin beşiği
Camiler şehri
Yazının tableti
Hukukun başkenti

İnsanlığın Babil kulesi
Ve Babil’in Asma bahçesi

Bağdat’ı, Basra’sı, Musul’u, Ninova’sı
Hatırlamamak için eski ninnileri

Etrafında kuşlar yerine uçuşan füzeleri
Ve Bağdat’ın esaret günleri

Çocuğunun elleri arasından
Babasını çekip götürürken bir Coni askeri
Süvarisi ölmüş bir at gibi ağlıyor Dicle nehri

***
Ey Doğu'nun batmayan güneşi
Ey Doğu'nun ve Batı'nın başkenti

Gökte yapılıp yere indirilen dünya cenneti
Hani Dicle damarlarında dolaşırken

Hani güneş battığında

Sokakların kandillerle aydınlanırken

Hani Harun Reşid’in sarayında
Çocuklar Ali Babanın kırk haramilerini dinlerken

Hani ilim sohbetlerinde Sokrat Arapça konuşurken
Hani bilgi evlerinde Aristo dirilirken

Keşke! Alaaddin’in sihirli lambasından bir cin çıksa da
Dokunsaydı Eyyub gibi yaralarına Dicle’nin suyuyla

Ve seni gençleşmiş Eyyub gibi göreydim Rahime’nin yanında
Göreydim seni ey Bağdat…

Göreydim seni Dicle’yle el ele

Basra’ya Okyanuslara doğru ağır ağır süzülürken

***

Ey Bağdat’ın kadim eşi Dicle
Bir gün mutlaka Moğollar gibi Coniler de gidecek
Bağdatlı çocuklar şarkılar söyleyecek
Uçaklar, füzeler yerine kuşlar uçacak

Bağdat yeniden bir gül gibi açacak
Bülbüller ötecek
Bağdat’ın ve Dicle’nin üstüne
Güneş yeniden doğacak
Ay parlayacak
Torosların ve Zagros'un kar suyu
Bağdat’tan masmavi akacak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi