Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

15 Temmuz’a giden yol

15 Temmuz’a giden yol

Aslında her şey o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Ocak 2009’da Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e yaptığı “One Minute” çıkışıyla başladı.

Bu çıkış Tayyip Erdoğan’ın tüm İslam coğrafyasında yankılandı. Yürekleri soğuttu. Fakat bir taraftan da hain planların yürürlüğe sokulmasına sebep oldu.

One Minute” çıkışı özellikle içeride suret-i haktan görünen ve sözde alnı secdeye giden ama gerçekte bir terör örgütü olduğu ortaya çıkan FETÖ’nün Tayyip Erdoğan’dan kurtulma planlarının taşeronluğunu almasının da miladı oldu.

FETÖ liderine göre Mavi Marmara gemisi için otoriteden izin alınmalıydı. Otoriteden kastı da İsrail’di. İlk kez açığa düşmüşlerdi. Sözde cemaat diye onlara az da olsa sempatiyle bakan bir çok insan o tarihten sonra onlarla muhabbetini kesti. Bu açıklama o kadar yankı uyandırdı ki müritleri liderlerinin yaptığı bu açıklamayı te’vil etmek için kapı kapı dolaştılar. Fakat olan olmuştu bir kere.

Adım adım deşifre olmaya gidiyorlardı. Bu tarihten sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunun ilk işareti de 7 Şubat 2012’de FETÖ militanı Savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile istihbarat çalışanları Yaşar Hakan Yıldırım ve Hüseyin Emre Kuzuoğlu şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılarak verildi.

Başaramadılar ama durmadılar da. O süreçte MİT tarafından PKK içine sızdırılmış bir çok istihbarat elemanı sözde KCK operasyonlarıyla deşifre edildi. Şehit edilenler oldu. Verilen zarar büyük oldu.

Durmadılar. 2013 Mayıs ayı sonunda ağaç ve çevre bahanesiyle başlatılan protesto gösterilerini militan polisleri eliyle Gezi Parkı’nda içinde insanlar uyurken çadırlar yakılarak bir kalkışmaya döndürme görevini yerine getirdiler. Yetmedi, perde arkasındaki sosyal medya organizasyonunda FETÖ vardı. Hala hükümete ve Erdoğan’a karşı açıktan cephe almadıkları için perde arkasındaydılar. Fakat bilinen yüzlerinden bazıları kendilerini tutamayıp Gezi Kalkışması’na destek vermek için Taksim Gezi Parkı’nı ziyaret edip, fotoğraf çektiriyorlardı.

Sütre gerisindeki yüzleri artık iyice gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Hükümetin FETÖ’nün insan kaynağı dersaneleri kapatma kararı ve Erdoğan’ın kararlılığı karşısında FETÖ, üzerindeki perdeyi kaldırdı açıkça saldırıya geçti.

FETÖ ne yapıp edip Erdoğan’dan kurtulmak istedi.

17-25 Aralık darbe girişimi geldi. Daha sonra bu operasyon sebebiyle Halkbank’ın ABD’yi zarara uğrattığı iddiasıyla, CIA Başkan Yardımcısı olan David Cohen’in emriyle yapılan bu hamle sözde yolsuzluk davası idi ama Türkiye’nin en büyük projeleri ve Erdoğan hedefteydi. Militan savcılar harakiri yaptı ama başarılı olamadı. Açık bir darbe girişimi olan bu eylem alınan tedbirlerle püskürtüldü.

Devam ettiler. Bu kez hedef MİT Tırları idi. FETÖ militanları 1 Ocak 2014’te Hatay Kırıkhan, 19 Ocak 2014’te ise Adana Ceyhan’da MİT Tırlarını durdurdular. MİT ve doğal olarak hükümet Suriye’de DEAŞ’a silah yardımı yapmakla suçlanacak, Başbakan Erdoğan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanıp tasfiye edilecekti.

Cumhuriyet Gazetesi’nde bugün kaçak olan Can Dündar eliyle yapılan haberlerin amacı da buydu.

O da tutmadı.

Takvimler 6 Ekim 2014'ü gösterirken DEAŞ, Suriye'nin kuzeyindeki Kobani olarak da bilinen Ayn-el Arap'a saldırdı. Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP'li yöneticiler, bu saldırıyı bahane ederek, terör yandaşlarına sokağa çıkma çağrısında bulundu.

Doğu ve Güneydoğu'da sokaklar karıştı. Diyarbakır'da başlayan olaylar kısa sürede birçok il ve ilçeye sıçradı. Büyük provokasyonla terör destekçileri sokakları savaş alanına çevirdi.

Kamu binalarına saldıran teröristler, iş yerlerini ve bankaları yağmaladılar. Ateşe verilen birçok araç da kullanılamaz hale geldi. Gözü dönen terör yandaşlarının yakıp yıktığı şehirlerde 300 milyon liranın üzerinde zarar oluştu.

Olaylarda 2 polis şehit düştü, aralarında kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşlarının da bulunduğu 37 kişi hayatını kaybetti, 221 kişi yaralandı.

Türkiye’yi bir türlü rahat bırakmadılar.

Bu kez, 20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde Ayn El Arab’a (Kobani) yardım götürmek için toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gençleri hedef alan bir intihar saldırısı düzenlendi. Görünürde DEAŞ’ın gerçekleştirdiği saldırıda 33 kişi hayatını kaybetti, en az 100 kişi yaralandı. Niğde’deki tuhaf olay hariç DEAŞ’ın Türkiye içerisinde gerçekleştirdiği ilk eylemdi bu.  Hayatını kaybedenlerin çoğu Alevi gençlerdi. Niyet de o bilindik çatışmaya zemin hazırlamaktı. Şükür ki olmadı.

Fakat Türkiye içerisinde kaos çıkarmaya dönük ABD ürünü DEAŞ ve PKK saldırıları devam etti.

24 Kasım 2015’te Rusya Hava Kuvvetlerine bağlı bir savaş uçağı, sınır ihlalinde bulunduğu gerekçesiyle jetlerimiz tarafından düşürüldü. Başbakan Davutoğlu, o gün uçağın kendi talimatıyla düşürüldüğünü söyledi. Olayın ardından Rusya ile ilişkilerde sıkıntılı bir süreç yaşandı. Kesintiye uğrayan ilişkiler daha sonra zor da olsa tamir edildi. Fakat etkisi hala sürüyor.

Kısa özetini verdiğimiz bu olayların tamamı belli bir plan dahilinde Ak Parti ve Erdoğan iktidarına son vermek üzere kurgulandı. Bir çoğu seçim önceleri halkın oyunu etkilemeye dönüktü. Fakat ne yapsalar bir türlü başarılı olamadılar. Halk Erdoğan ve Ak Parti’nin arkasında durdu.

Sonunda olmaz denileni denediler. 15 Temmuz 2016’da şerefli Türk Ordusu’nun üniforması altına gizlenmiş hainler halkın iradesine silah çekip bir işgal ve darbe girişimine kalkıştılar. Marmaris’ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesini katletmek için bir ekip gönderdiler ama başaramadılar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’a ulaşmayı başardı ve o çok sevdiği halkını bu hain girişime karşı çıkmak için sokağa çıkmaya davet etti. Tarihte hiçbir örneği olmayan bir şekilde halk bu çağrıya icabet ederek akın akın sokaklara çıkıp hainlere karşı koydu. İradesine sahip çıktı.

Bu kez kimse şapkayı alıp gitmemişti.

Milletin desteğiyle ilk kez bir darbe girişimi başarılı olamadı. Hainler gereken cezaları almaya devam ediyorlar.

Hain işgal ve darbe girişimi sırasında başta millet iradesinin tecelligahı TBMM olmak üzere, Özel Harekat Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Külliye önünde toplanan halk hainler tarafından bombalandı. Fetöcü hainlerin acımasızca saldırılarıyla 251 vatan evladı şehit edildi, 2196 vatandaşımız ise yaralandı.

Dertleri Suriye sınırından sokacakları DEAŞ görünümlü birliklerle iç savaş çıkaracak sonra da NATO eliyle Türkiye’ye müdahale edeceklerdi. Kıbrıs’ta ve Akdeniz’de bekleyen NATO askerleri hayal kırıklığına uğradı.

Darbe ve işgal girişiminin sahibi ABD, taşeronu FETÖ idi. O gece itlaf edilen hainler içerisinde 30 civarında ABD askeri personeli de vardı. Bugün bu darbenin planlayıcılarından olan CIA ajanları Graham Fuller ve Henri Barkey Türkiye’ye giremiyor. Haklarında yakalama kararı var.

Yani ABD’nin gayr-i meşru çocukları kaybetti. Devlet ve millet birlikteliğiyle Türkiye kazandı. Fakat mücadele kılık değiştirerek devam ediyor. Unutturmaya ya da itibarsızlaştırmaya çalışanlara karşı uyanık olup unutmayarak bu büyük mücadeleyi taçlandırmalıyız.

Unutmayın Bağımsız Büyük Türkiye’ye giden yolun taşları adım adım döşeniyor. En az onlar kadar mücadele etmemiz lazım.

O hain gecede şehit edilen kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Gazi kardeşlerimize de minnet ve şükranlarımızı sunuyorum. Rabbim o günleri bir daha yaşatmasın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fahrettin Damga Arşivi