Devlet PKK’yla pazarlık mı yapmalıydı?
Türkiye Cumhuriyeti’nin terörle mücadele konseptinde yaptığı değişiklikle savunma stratejisi yerine hücum stratejisini uygulamaya koyması yani terörü kaynağında vurma stratejisi meyvelerini hızlı bir şekilde verdi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun deyimiyle bugün artık yurt içindeki terörist sayısı 300’ün altına düşmüş ve kıpırdayamaz haldeler.
Bırakın eylem yapmayı girdikleri inlerden kafalarını çıkaramıyorlar.
Ortaya konulan kararlı mücadele artık hain terör örgütü için sonun göründüğünü işaret ediyor. Örgüt cephesinde, sahip ve destekçilerindeki panik hali de buna işaret ediyor. Tüm çabaları bitiş sürecini bir geçiş sürecine çevirmek için.
Geçmişte nasıl ki Asala bitirilirken devreye PKK alındı, bugün de terörist ilan etmeyip dünyaya DEAŞ’a karşı savaşan “özgürlük savaşçıları’’ diye pazarlanan PYD/YPG Suriye’nin kuzeyinde ve hatta sınırımızda bir devlet olarak devreye alınmaya çalışılıyor.
İşte Gara’da verdiğimiz 19 şehitle bozduğumuz oyun PKK’nın ömrünü uzatma oyunudur. Girilmez denilen inlerine girerek terör örgütü mensuplarına hiçbir yerde güvende olamayacaklarını gösterdik.
Yıllardır ellerinde tuttukları evlatlarımızı devletle pazarlık yapmak ve iç politikada hükümeti sıkıştırmak için kullanmak istediler. Evlatlarının kurtulmasını isteyen ailelerin tertemiz duygularını bile bu amaç için kullanmaktan çekinmediler.
HDP yaptığı açıklamayla terör örgütünün siyasi temsilcisi olduğunu gösterdi ve vatandaşlarımızın devlet eliyle katledildiğini iddia etmiş bu yalanı pazarlamaya çalışmıştır.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu grup toplantısında Filistinliler’in eline geçen bir askeri için İsrail’in kaç kişiyi serbest bıraktığından bahsetti. Yani haince kaçırılan evlatlarımızı işgalci İsrail askerleriyle bir tutması bir yana devlete karşı şantaj malzemesi yapılmak istendiklerini de açıklamış oldu. Gerçek niyet de oydu zaten.
Devleti istedikleri şartlarda masaya oturtmak, aciz göstermek, boyun eğdirmek. Kendilerine yapılan bilgilendirmeye rağmen hükümeti suçlamak da bu stratejinin ürünüydü.
ABD’nin ilk açıklamasında zikrettiği “Eğer PKK ise’’ kavramının kıvılcımıyla fail olan terör örgütünün adı bile verilmeden katliam kınanmış ve bakanlar tarafından bilgilendirilmelerine rağmen hükümet ve hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan suçlanmıştır.
Sanki PKK değildi yapan.
Sanki yıllardır ülkemizi bölmeye çalışan hain sürüsü bir terör örgütü değildi fail.
Seçim döneminde yerlere izmarit bile atmayan “Kandil’deki cici terörist’’ yaklaşımının devamı ve bir tezahürüydü bu yaklaşım.
Üstelik terörle mücadelenin siyasi rant sahası olmaması gerçeğine rağmen.
Kılıçdaroğlu’nun üstü kapalı olarak devletten istediği PKK ile pazarlık masasına oturmasıydı belli ki.
Dediklerimizden devlet vatandaşını kurtarmak için hiçbir şey yapmamalı sonucu çıkarılmasın. Devletin vatandaşı için her şartta kullanabileceği argümanlar vardır ve kullanılır. Bu süreçte de tamamı kullanılmış ve sonuç alınamamıştır.
Bahsettiğimiz şey iki eşit taraf olarak Devlet ve PKK’yı tüm dünyanın gözü önünde pazarlık eden bir fotoğraf verdirilmek istenmesidir.
Moral olarak ve fiziken çöken bitkisel hayattaki terör örgütüne bu taktikle can suyu vermektir yapılmak istenen.
PKK’nın siyasi şubesi olan HDP’nin ve neredeyse tüm teröristlerin haklarını korumak için uğraşan İnsan Hakları Derneği (İHD) gereken çabayı göstermemiş ve devleti, terörle mücadele operasyonlarını PKK’yla müzakereye ve şartlarını kabul etmeye mecbur etmeye çalışmışlardır. Devlet ve hükümet üzerine düşeni yapmıştır, hem de fazlasıyla. Şehit aileleri de bunu teyit etmiştir.
Şimdi de yaptığı açıklama sebebiyle Selahattin Demirtaş’ın PKK’yı kınadığını pazarlıyorlar.
Kimse hikaye anlatmasın. Metnin içinde “kınıyorum’’ kelimesinin geçmesi sadece amaca yöneliktir. Metnin bütününe bakıldığında hiç öyle olmadığı net bir şekilde ortada.
“PKK’nın elindeki 13 vatandaşımızın katledilmiş olmasını açıkça kınıyorum’’ derken hala vatandaşlarımızın PKK değil devlet eliyle öldürüldüğü ima edilmektedir. Hem de ilk açıklamasındaki “eğer PKK ise’’ diyen ABD, elçisinin önüne konulan belgelerle geri adım atmak zorunda kalmasına rağmen aynı yalan sürdürülmek istenmiştir.
Ayrıca “diplomatik yollar’’ diyerek Devlet ve PKK iki eşit taraf olarak görülmektedir.
Birileri içerisindeki problemlere rağmen Demirtaş’ın açıklamasını bir kınama olarak görmemizi bekliyor.
Neymiş?
Demirtaş, PKK’ya karşı pozisyon alarak ve PKK’ya rağmen bu açıklamayı yapmışmış.
Biz bu filmi daha önce de gördük. Demirtaş bırakın PKK’ya rağmen açıklama yapmayı, PKK izin vermeden tuvalete bile gidemez.
Geçin bunları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.