Tek taraflı aşk; NATO
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Belçika’nın başkenti Brüksel’de NATO Liderler Zirvesi’ne katılacak.
Zirve çerçevesinde gittiği Brüksel’de ABD Başkanı Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Yunanistan Başbakanı Mitçotakis ile de görüşecek.
ABD Başkanı Biden’le yapacağı görüşme, iki lider arasında yapılacak yüz yüze ilk görüşme olacak.
Güçlenen Türkiye’nin giderek artırdığı ağırlığına göre dengelerin yeni baştan düzenlendiği bir dönemdeyiz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin askeri olarak en proaktif günlerini yaşıyoruz. Birçok ülkede NATO ortaklığı sebebiyle bulunurken Suriye, Irak ve Libya’da aktif operasyonlar yapıyoruz.
Kısa süre önce Karabağ’da verdiğimiz aktif destekle kardeş ülke Azerbaycan, Ermenistan tarafından 30 yıldır işgal altında tutulan topraklarını kurtardı. Özellikle Türk yapımı SİHA’ların savaşın gidişatını nasıl değiştirdiğinden dünya medyasında hala övgüyle bahsediliyor.
Bırakın Karabağ Savaşı’nın gidişatını değiştirmeyi, SİHA’ların dünya savaş konseptini değiştirdiği iddia ediyorlar artık.
Doğrusu Azerbaycan’a verdiğimiz aktif askeri destek ne NATO müttefiklerimiz ne de Rusya ve İran tarafından pek hoş karşılanmadı ama kabullenmek zorunda kaldılar. Yaptıkları baskılar sonuç vermedi. Hele de ambargo girişimleri de sonuç vermedi.
Türkiye’nin Batı macerası yaklaşık 200 yıllık bir serüven. Belki yarım yüz yıl daha da geri gidebiliriz. Doğrusu bizi çok da sevdikleri söylenemez. Kafalarının arkasında Osmanlı korkusu ve dolayısıyla Müslüman Türk düşmanlığı var. Türkiye’yi ne içlerine almak istiyorlar ne de boş bırakmak istiyorlar. Fırsat bu fırsat hep kontrolleri altında tutmak istiyorlar.
Bu konuda en çarpıcı örnek AB-Türkiye ilişkisi. Yıllardır ne üye yapıyorlar, ne üye yapmak istemiyoruz diyorlar. İmtiyazlı ortaklık diyerek de ne bizden uzaklaşıp karşımızda dursun, ne de içimize girsin yaklaşımındalar.
İtiraf etmeseler de Müslüman olmamızın ve bacaklarını titreten Osmanlı’nın devamı olmamızın buna sebep olduğu belli. Tam karşımıza alırsak günün birinde güçlenir de yine oyunun kuralını onlar koyarlar mı korkusu hep içlerinde.
NATO’da imtiyazlı ortaklık yaklaşımı göstermediler. Çünkü yapacakları operasyonlara kendilerine göre daha ucuz maliyetle destek olacak bir Türkiye’ye ve Mehmetçik’e ihtiyaçları vardı. Bugüne kadar ülkemizde neredeyse her 10 yılda bir tekrar edilen darbeleri NATO eliyle desteklediler.
Oysa Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinden ve iki kutuplu yeni Dünya Düzeni’nin taraflarından biri SSCB’nin lideri Stalin eliyle dillendirilen toprak taleplerine karşı kendini korumak için NATO’ya girmişti.
Fakat henüz İkinci Dünya Savaşı giderken SSCB toprakları içerisinde yer alan Yalta’da yapılan konferans dönemin üç büyük devletinin liderleri ABD Başkanı Roosvelt, SSCB Lideri Stalin ve İngiltere Başbakanı Churcill arasında yapılmıştı.
Yalta Konferansı’nın görünürdeki amacı Polonya topraklarının değişimi, Almanya’nın bölünmesi ve SSCB'nin Japon İmparatorluğu’na savaş ilan etmesinin sağlanmasıdır.
Gerçekte iki kutuplu dünyanın kurgulanıp sınırlarının çizildiği, İngiltere’nin Batı’nın liderliğini ABD’ye devrettiğinin tescil edildiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mottolaştırdığı “Dünya 5’ten büyüktür” tespitinin kaynağı olan Birleşmiş Milletler’deki veto yetkisinin kararlaştırıldığı, gizli oturumlarla özellikle İsrail yanlısı toprak paylaşımlarının yapıldığı konferanstır.
Konferansta ABD ve SSCB, 1945-1991 yılları arasındaki Soğuk Savaş sırasında hegomonya alanlarındaki yani arka bahçelerindeki ülkelerin kamp değiştirmesini önleyen bir mutabakata da varmışlardır. Bu mutabakat zemini II. Dünya Savaşı sonrasının küresel güçler ve jeostratejik akslar dengesini belirlemiştir.
Kısaca ABD ve Rusya bu mutabakatla Dünya’yı kendi aralarında paylaşmışlardır. Üstelik paylaşım alanlarının sınırlarını imzayla kayıt altına almışlardır.
Yaşadıkları Sovyet işgali sırasında Macaristan ve Çekoslovakya halkının feryadına sözde özgür Batı bu sebeple karşı çıkmamıştır. Zaten bu mutabakata bağlı olarak girmişti SSCB o ülkelere. ABD Doğu Avrupa ülkelerini SSCB’ye bırakmıştı. Türkiye de ABD payına düşen ülkelerdendi.
Türkiye’nin NATO’ya girmesine vesile olan SSCB Lideri Stalin’in toprak taleplerine de bizi ABD’nin kucağına itmek için yapılmış bir numara olarak da pekala bakılabilir.
Yıllarca bizi ABD etkisinde tutmak için “Bu kış komünizm gelecek’’ diye korkuttular. Oysa o komünizm hiç gelmeyecekti. Zira anlaşma öyleydi.
Bugün başımıza bela olan ve 15 Temmuz’da kullandıkları FETÖ liderinin Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum Şubesi’nin kurucusu olduğunu hatırlayalım. Bu derneklerin ilki de Türkiye’deki NATO Karargahı’nun bulunduğu İzmir’de kurulmuştu. O İzmir ki FETÖ’nün palazlandığı ildi.
Londra'da 17 Ekim 1951 tarihinde düzenlenen bir protokol ile Türkiye’nin NATO’ya katılımı onaylanmış, 18 Şubat 1952'de NATO'ya resmen üye olmuştur.
Yapılan anlaşmada NATO’nun Türkiye’deki darbelerine zemin hazırlayan gizli maddeler de vardı.
NATO anlaşmasının 4. ve 5. maddeleri üye ülkelere karşı yapılacak bir saldırıya karşı nasıl hareket edileceğini kayıt altına alıyor. Fakat bu maddeler hiçbir zaman Türkiye lehine kullanılmadı.
Rusya’nın 30 Eylül 2015’te Esad yanlısı olarak Suriye’deki çatışmalara katılmasından kısa süre önce Ağustos 2015’te ABD ve Almanya, NATO kapsamında Türkiye-Suriye sınırında bulunan kendilerine ait Patriot Hava Savunma sistemlerini çekme kararı aldı. Yani NATO, müttefiki Türkiye’yi sözde düşman kabul ettiği Rusya ile baş başa bıraktı.
Geldiğimiz noktada Türkiye denklemi bozup hava savunma ihtiyacını sözde müttefiklerinin ambargosu sebebiyle Rusya’dan S-400 alarak giderdiği için hala üzerimizde baskı uyguluyor.
Biden’la yapılacak görüşmenin önemli başlıklarından biri S-400’ler. Türkiye direniyor, direnecek.
Zira artık tecrübeler gösteriyor ki ne ABD’nin ne NATO’nun ipiyle kuyuya inilmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.