Fahrettin Damga

Fahrettin Damga

Ya Kut’ül Amare kazanacak ya Sykes Picot

Ya Kut’ül Amare kazanacak ya Sykes Picot

Son kaset operasyonunun sözde kahramanı Sedat Peker’in kendini yalanlayan yeni bir kaseti çıktı. Yeni dediysem yeni değil, 20 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmış. Sedat Peker işbu videoda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla tanışmadığını ve hiçbir ortamda bir araya gelmediğini söylüyor.

Velhasıl kendi kendini yalanlıyor.

Hani tıpkı ABD yapımı “Görevimiz Tehlike” filminde olduğu gibi alınan görevlendirme mesajının kendi kendini imha etmesine benzer bir durum.

“Film ne alaka?” demeyin.

Yaşadıklarımız da bir Amerikan filmi. Kahramanlarının isminin, şeklinin şemalinin bize benzediğine bakmayın. Onlar da Amerikalı. ABD ve türevlerinin bu tarz operasyonlarda hep kullandığı yöntem bu. İster devşirme deyin, ister mankurt. Yani ruhlarını ABD’ye teslim etmişler.

Biz bu filmi görmüştük.

Bu topraklarda uzun süren bir Amerikan filmi izledik. Tıpkı ekranlarda ve sinemalarda azalan Amerikan filmlerinin yerine nasıl yerli yapımlar çoğaldıysa, ülke yönetiminde de aynı oranda etkileri azalıyor.

Dertleri bu.

“Amerikan Rüyası” filmini bu topraklarda yeniden vizyona sokmak istiyorlar.

Artık bugün içimizdeki küçük bir azınlık hariç Amerikan rüyasından bahseden yok. Dünyayı saran “Amerikan Kabusu” gündemde. Ahtapotun kollarının kimleri sardığını, neler yaptığını konuşuyor. Kirli geçmişini sorguluyor.

Her ülkede, dünyada giderek azalan Amerikan etkisinin analizinin yapıldığı günlerden geçiyoruz. Güç dengelerinin değiştiği hatta yeni güç merkezlerinin ortaya çıktığı bir dünya düzeninden bahsediyoruz.

Türkiye yeni dünya düzeninde onlar ne isterse onu yapan itaatkar bir ülke değil artık. Kendi kurallarını kendi gücüyle her satıhta kullanan oyun kurucu bir ülke konumuna yükseliyor. Bunun için hedefte, bunun için dört koldan saldırı altında. Simetrik, asimetrik her tür saldırıyla karşı karşıya.

Tarih boyunca algı üzerine özel çalışmalar yaptıkları için amaçlarını örtebilmeyi başarabildiler son döneme kadar.

Fakat artık “Takke düştü kel göründü”

Toplumun bilinçlenmesi ve onca yönlendirmeye rağmen olan biteni sorgulaması sonuç alabilmelerini engelliyor.

Aslında Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmek için kullandıkları argümanları, 1960 darbesi öncesi de aynen uyguladılar. Ezberleri aynı, figüranlar değişiyor sadece. Hem amaç hem kullanılan araç aynı. Plan başarılı oldukça değiştirme ihtiyacı hissetmediler. Son dönemde yaşanan globalleşme ve sosyal medyanın gelişimi ile ne yapmaya çalıştıkları artık çok daha kolay tespit edilip bertaraf edilebiliyor.

Ezberleri 15 Temmuz’da daha önce olmadığı kadar bozuldu. 1980’de kazanan Amerika’nın çocuklarıydı ama 15 Temmuz’da Amerikan’nın gayr-i meşru çocukları kazanamadı. Devlet ve millet işbirliğiyle o işgal ve darbe girişimi savuşturuldu. Her şeye kadir olduğunu zanneden ABD ve bileşenleri için sonun başlangıcı o gece.

Kanlı 1960 darbesi sonrası ordudan tasfiye edilen bu toprakların çocuklarıydı. 15 Temmuz’dan sonra ise Amerikan çocukları tasfiye edildi. Şanlı ordumuz genetik kodlarına geri döndü.

Ordunun genetik kodlarına dönmesi, devletin genetik kodlarına dönmesi bizim üzerimizde emelleri olanların uykularını kaçıran kabus demek. Türk milletinin ayağa kalkmasının kurdukları sömürü düzeni için ne demek olduğunu onlar çok iyi biliyor.

Kaygıları o düzenin değişecek olması. Son dönemde Türkiye’nin azıcık başını kaldırmasıyla, Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da neler olduğunu gördük. Düşünün ki daha da güçlenmiş ve onlara boyun eğmeyen milli çıkarlarına için bağımsız politikalarını uygulayan bir Türkiye ne demek?

İşte yaşadıklarımızın tamamı bunu engellemeye dönük. Bu söylediklerim de asla hamaset değil. Eğer olan bitene her bir olaya odaklanarak değil, azıcık geri çekilip geniş çerçeveden bakmayı başarabilirsek daha net görebiliriz her şeyi.

Bizi suni gündem maddeleriyle meşgul ederken onlar Suriye’deki üslerinin sayısını 4’ten 16’ya çıkarıyor ve her geçen gün PKK/YPG’ye silah ve mühimmat desteği yapıyorlar. Onlar, yaptığımız başarılı müdahalelerle akamete uğratmış olsak da Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devleti kurma fikrinden vazgeçmiş değiller.

Onlar yine deneyecek. Bunu bize dayatmak için en zayıf anımızı bekliyorlar. 15 Temmuz’da başarılı olsalardı şimdiye o devlet kafasını göstermişti ve muhtemelen İsrail’i ilk tanıyan devlet olma zilletini bize yaşattıkları gibi o terör devletini de bize tanıtacaklardı.

ABD, biz NATO üyesi olduktan sonra bu topraklara girmedi. Osmanlı’nın son döneminden beri bu topraklarda faaaliyetlerine devam ediyor. Misyonerler eliyle Ermenilerin 1. Dünya Savaşı sırasında yaptıklarında belki Ruslar kadar payı olan devletin adıdır ABD. İşgalcilerle birlikte bu topraklarda operasyonlar yapmış ama bu gerçekler ülkemizdeki ABD etkisi sebebiyle tarih kitaplarında yer almamıştır.

ABD bizim hiçbir zaman dostumuz olmamıştır. Olmayacaktır da. Tek istedikleri eski mutlu mesut günlerinde her istediklerini yapan bir Türkiye. Bunun için de içeriden dışarıdan tüm bileşenleriyle yükleniyorlar.

Türkiye’nin Amerikan etkisinden kurtulup bağımsız hareket etmesinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tuttukları için de sürekli onu hedefte tutuyorlar.

Tıpkı “Ayının kırk türküsü vardır, kırkı da ahlat üzerine” sözünde olduğu gibi. Her kurguladıkları operasyonun içeriği farklı ama sonuç ve istenen hep aynı, “Erdoğan’ı indirmek”. Her istediklerini yapacak, bağımsız hareket etmeyecek bir Türkiye. O yüzden Erdoğan’ın karşısında hep kurgu isimler var. Görünürde birbirine benzemeyen o kadar farklı bir yapıyı bir araya getiren irade de işte bu irade.

Vatanını milletini seveni sevmemeleri de o yüzden.

Tarihin dönüm noktasındayız. Dün Başbakanlık koltuğunda oturuyorken Mardin’de yaptığı bir mitingde söyleyip bugün tam tersini yapan Ahmet Davutoğlu’nun dediği gibi; “Ya Kut’ül Amare kazanacak, ya Sykes Picot…”
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fahrettin Damga Arşivi