Mehmet MERTEK

Mehmet MERTEK

Bir Yolcunun Defteri (Amsterdam / Mayıs 2025)

Bir Yolcunun Defteri (Amsterdam / Mayıs 2025)

Giriş: Yağmurla Gelen İlk Karşılama

24 Mayıs 2025 tarihinde Amsterdam’a vardığımda, şehir beni gri bulutlar ve ince ince yağan bir yağmurla karşılamıştı. Schiphol Havalimanı’ndan otobüsle merkeze doğru ilerlerken pencereye vuran damlalar, bu seyahatin çekirdek hissini fısıldıyordu: Hüznün, tarihin ve canlılığın iç içe geçtiği bir deneyim. Otele vardığımda sadece valizimi bıraktım ve hiç vakit kaybetmeden Amsterdam şehir merkezine gittim.

Amsterdam Central, bir yelpaze gibi açılarak beni kucakladı. Kuzey Denizi’nin kenarında vapurları izlerken, tarih ve suyun ortak melodisi ruhuma işledi. Tatil için geldiğim bu şehir, bana daha ilk andan bambaşka şeyler sunacağını hissettirdi.

Keşfetmek: Meydanlardan Kanallara

İlk adımımı Dam Meydanı’na attım. Ardından Jordaan, Museumplein, Red Light, De Pijp, Vondelpark, Oude Kerk, Damrak Caddesi, Kraliyet Sarayı, Çiçek Pazaryerı, Rijksmuseum, Van Gogh Museum, NEMO, A’DAM Lookout, Albert Cuypmarkt, Stedelijk Museum, Kalverstraat, Concertgebouw, Nieuwe Kerk, Madame Tussauds, St. Nicolaas Kerk, Body Worlds ve Amsterdam kanalları… Her biri kendi hikâyesini fısıldıyordu.

İnsanlar sözün özü: Yardımsever ve sakin. Bir adres sorduğumda sadece yol tarif etmiyorlar, neredeyse elinden tutup seni oraya kadar bırakacak kadar ilgililerdi. Bu yüzden bu şehir, dost canlısı.

Amsterdam hareketli, canlı ve farklı bir şehir. Arabadan çok bisikletin olduğu, insanların yaşama daha yakın durduğu bir dokuya sahip. Parklarıyla doğayla iç içe, tarihi yapılarıyla seni zamansal bir yolculuğa çıkarıyor. Ve kanalları… Masalsı.

Deneyimler: Kanalların Gölgesinde Bir Rüya

Amsterdam’da beni en çok etkileyen yer kanallar oldu. Tarihi binaların arasından ağaç gölgeleriyle ilerleyen teknelerle yapılan bir kanal turu, bu şehri tanımanın en zarif yolu. Suyun üzerinde süzülürken zaman yavaşlıyor, şehir sana kendini anlatmaya başlıyor.

Madame Tussauds gibi popüler duraklara da gittim, fakat beni pek çekmedi. Modern ikonların balmumu hali, şehrin kendisinden daha çekici değildi benim için. Amsterdamın kıymeti, onun yüzeyde olmayan detaylarında gizliydi.

Red Light District, şehrin en çarpıcı ve belki de en cesur yüzüydü. Kırmızı ışıkların altında yasal olarak çalışan kadınlar, erotik tiyatrolar ve VR gözlükle izlenebilen kabinler… Bu bölge, Avrupa’nın hoşgörü sınırlarının bir özeti gibiydi.

Bu seyahatin ilham kaynağı ise özel biriydi: Asja. Yazdığı Amsterdam yazısı benim için bir başlangıç noktası oldu. Onun yönlendirmeleriyle şehri farklı gözlerle deneyimledim.

Hatta bir ara ayakkabımın iç tabanlığı çıktı. Bu küçük arıza, beni bir ayakkabı tamircisine götürdü. Raflarda dizili eski çantalar ve ayakkabılar arasında, bu şehrin tüm konfora rağmen ‘onarma’ gibi değerleri yaşatmasına tanık oldum.

Tatlar ve Renkler: Amsterdam Sofrası

Amsterdam’da yemek, bir kültür deneyimi. Kısa atıştırmalıklar bu şehirde birer lezzet şölenine dönüşüyor. Patates tutkunu biri olarak, farklı sunumlarla patatesi yeniden keşfettim. Waffle’lar ise bizim bildiğimiz gibi değildi: Taze hamurdan, arasına karamel sürülerek sunulan bu tat, basit bir atıştırmadan çok daha fazlasıydı.

Şehirdeki restoran çeşitliliği ise başdöndürücü: Türk, Arap, Hint, Uzak Doğu… Her mutfak adım başı karşına çıkıyor. Farklı milletlerden insanlarla temasta bulunmak, buranın evrensel yapısını gözler önüne seriyor. Ama en çok etkileyen: Peynirleriydi. Doğallığı ve aromaları, damak tadımda derin izler bıraktı.

Ulaşım düzeni, dakik trenleri ve temiz caddeleriyle Amsterdam yaşanabilir bir şehir. Caddelerin genişliği, trafik saygısı ve kurallara uyum beni etkiledi. Yağmura rağmen şehir akıp gidiyordu. Özellikle parklarından geçerken yağmurun sesiyle içime dolan temiz hava, bambaşka bir huzur veriyordu.

Veda: Masalsı Bir Şehirden Notlar

Amsterdam’dan ayrıldığımda, sanki bir romanın son sayfasını çevirmiş gibiydim. Ama o son sayfa, zihnime birçok sayfa daha yazdı. Şehrin bana bıraktığı duygu: Canlılık, tarih, su ve derinlik. Her kaldırımda, her binada bir iz bıraktım. Bu şehri tanımak isteyen herkese şunu söylerim:

  • Patates ve waffle yemeyi unutmayın.
  • Kanallar boyunca yürüyün.
  • Mutlaka kanal turuna katılın.
  • Sokaklarda kaybolmaktan korkmayın.
  • Ve eğer imkan varsa, bu şehre ruh eşinizle gelin.

Çünkü bazı şehirler yalnız güzeldir, ama birlikte daha anlamlı.

Bu seyahat? Masalsı. Tıpkı kanalları gibi, şehrin kılcal damarlarından geçerek içine çeken bir masal.

Bir sonraki durakta görüşmek üzere…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet MERTEK Arşivi