ZAMANIN RUHU TÜRKİYE’Yİ ÇAĞIRIYOR
Göz göre göre tükenen bir insanlık manzarası önümüzde. Betonun soğukluğu toprağın sıcaklığını bastırdı. Bilgi çoğaldı ama hikmet kayboldu. Hızlandı dünya; ama gideceği yönü unuttu. Zihinler yorgun, kalpler suskun, milletler kendi içinde boğulmuşken, yeryüzü bir kez daha “asıl sahibi kim?” sorusunu fısıldamaya başladı.
İşte tam bu eşiğin üzerindeyiz. Ne eskisi gibi yaşayabiliriz, ne de bugünkü hale razı kalabiliriz. Bizi bekleyen ya tükenişin karanlığıdır ya da yepyeni bir doğuşun sabahı. Karar, bu yazıyı okuyan vicdanlı yüreklerin elindedir.
Her çağın bir şahidi olur; her karanlık zamanın bir aydınlık çağrısı. Bu çağın çağrısı çok net:
“İnsanlığı yeniden inşa edin. Ama bu kez sadece akılla değil, adaletle, merhametle, erdemle.”
Türkiye, bu çağrının merkezindedir. Coğrafyamız, tarihin yükünü sırtlamış, medeniyetlerin doğuşuna beşiklik etmiş, kıyamete kadar sürecek bir sorumluluğun eşiğinde duruyor. Bugün yapacağımız tercihler sadece bizi değil, nice nesli, nice mazlumu, nice suskun kalbi dağlayacak ya da diriltecek.
Artık dünya, sadece teknolojiyle değil; insan onuruna değer veren bir medeniyetle yönetilmeli. Yapay zeka algoritmalarını üretenler kadar, ahlak algoritmalarını inşa edenler de sahnede yerini almalı. Robotik kolların yanı sıra, vicdanı olan yürekler üretim hatlarını belirlemeli. Yeni dünya, sadece “hızlı olanların” değil, haklı olanların da kazandığı bir dengeye kavuşmalı. İşte bu dengeyi kuracak olan milletin adı: Türkiye.
Bu millet, tarihi boyunca iki kanatla uçtu: Biri ilim, diğeri iman. Biri adalet, diğeri feraset. Bugün de o kanatlara ihtiyacımız var. Üniversitelerimiz sadece bilgi değil; karakter üretmeli. Atölyelerimiz sadece makine değil; vicdan işlemeli. Gençlerimiz sadece kod değil; kıyam çizgisi yazmalı. Her gencimiz bu çağın Yusuf’u, bu ülkenin Asım’ı olmalı.
Ne istiyoruz?
Adaleti.
Ne bekliyoruz?
Yeniden doğuşu.
Ne yapmalıyız?
Bir cümleyle özetleyeyim:
“Erdemli üret, adil paylaş, cesur yaşa.”
İşte tüm bu ruhla; eğitimden teknolojiye, tarımdan sanayiye, aileden dış politikaya kadar yeni bir sefer başlatmalıyız. İsrafı reddeden, doğayı koruyan, insanı önceleyen, mazlumu gözeten, genci yücelten, yaşlıyı onurlandıran, hakikati merkeze alan bir kalkınma modeli kurmalıyız. Dışarıdan alınan modellerle değil, kendi mayamızla yoğrulmuş yepyeni bir sistemle... Bizim sistemimiz sadece işleyen değil; iyileştiren bir sistem olmalı.
Dünya bizi izliyor.
Güçlü bir ekonomiden daha kıymetli olan bir şey var: Güçlü bir duruş.
Mazlumların duasını kazanan, zalimlerin karşısında eğilmeyen bir duruş.
Yarını düşünerek değil, sonsuzu hedefleyerek yürüyen bir yürüyüş.
Necip Fazıl, “Tohum saç, bitmezse toprak utansın” derken, bu çağın en büyük cesaretini fısıldıyordu. Bugün o tohumu yeniden toprağa atma vaktidir. Kimse görmese de, kimse alkışlamasa da, doğru olanı yapacak yüreklerin vaktidir.
Ey bu satırları okuyan kardeşim,
Eğer bir çocuğun gözünde umut, bir annenin duasında huzur, bir ülkenin sinesinde istikbal arıyorsan;
Bil ki sen bu çağın yürüyüşçüsüsün.
Yolun dikenli, yükün ağır, ama istikamet apaçıktır.
Çünkü…
Zincirleri kıranlar, ufuk çizgisini harita yapar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.