Diplomadan Utanmak
9 Mayıs 2025 tarihinde “Kopya var, liyakat yok” başlığıyla kaleme aldığım yazıda, eğitim sisteminin nasıl çürüdüğünü anlatmaya çalışmıştım. Kopyayla mezun olanların öğretmen, doktor, mühendis olup hayatımıza doğrudan dokunduğunu dile getirmiştim.
Ama itiraf etmeliyim ki, beterin de beteri olabileceğini aklımın ucuna getirmedim, sitemim kopya ile mezuniyete idi.
Ben sadece yanlış yöntemlerle kazanılmış “gerçek” diplomalardan bahsediyordum.
Meğer bir de hiç kazanılmadan alınmış sahte diplomalar varmış…
Bugün elimizdeki sorun sadece bir eğitim problemi değil; bu, doğrudan bir güvenlik, adalet ve insan hayatı sorunudur. Çünkü artık mesele sadece sınavlarda kopya çekilmesi değil, sahte diplomalarla koltuklara oturulması haline geldi. Ve bu sahtekârlığın doğurduğu sonuçlar, hepimizin hayatına bire bir temas ediyor.
Aylar önce şöyle uyarmıştım:
“Kopyayla mezun olan öğretmene çocuğumuzu teslim ederiz.
Kopyayla doktor olmuşsa, ona canımızı emanet ederiz.
Kopyayla mühendis olmuşsa, yaptığı binada otururuz.
Kopyayla hâkim olmuşsa, adaleti ondan bekleriz.”
Bugün bu sözler artık bir öngörü değil; yaşadığımız gerçeğin ta kendisi.
İddialar, bazı kişilerin sahte diplomalarla kamu kurumlarında görev aldığı yönünde. Üstelik sadece basit bir memuriyet değil; sağlıkçı, öğretmen, yönetici gibi doğrudan insan hayatını etkileyen görevlerde bu insanlar var. Düşünün: Sahte diploma ile hemşire olmuş biri, hastanede size iğne yapıyor. Eğitimi olmayan biri, sınıfa girip çocuklara ders anlatıyor. Ve tüm bunlar, belgelerle, mühürlerle, "resmi" görünümle desteklenmiş halde…
Kopya artık sınav kâğıdında kalmıyor.
Ahlaka, liyakata, hukuka bulaşıyor.
Diplomanın sahte olması, sadece bir bireyin suçu değildir. Bu; denetimsizliğin, torpilin, sessizliğin ve siyasi koruma zırhlarının inşa ettiği bir yapı sorunudur.
Sistemin çöküşü, tek tek insanların hatasıyla değil, bu hatalara göz yuman, teşvik eden, hatta ödüllendiren mekanizmalarla olur. Bugün diploması sahte çıkan kişi kadar, onu o pozisyona getiren, sorgulamayan, hesap sormayan herkes suç ortağıdır.
Eğer bir toplumda diploma güvenilmezse, hiçbir şey güvenli değildir. Çünkü eğitim kurumları sadece bilgi değil, aynı zamanda dürüstlük ve güven üretmelidir. O güven sarsıldığında, yerine neyi koyacaksınız? Takdir belgesiyle makam mı dağıtacaksınız?
Liyakat, sadece bir kelime değil; bir toplumun kendine olan saygısıdır.
Ve biz bu saygıyı kaybettiğimiz her gün, sadece eğitim değil, sağlık, adalet, güvenlik gibi temel yapılar da çökmeye devam edecek.
O yüzden mesele sadece sahte diplomayı tartışmak değil.
Sormamız gereken çok daha yakıcı bir soru var:
Gerçek diploma sahibi olanlar bile, gerçekten hak ederek mi o diplomayı aldı?
Çünkü bu ülkede artık sadece sahte diploma değil, sahte başarılar, sahte kariyerler, sahte yöneticiler dolaşıyor aramızda.
Kopyanın normalleştiği, torpilin sistemleştiği, sahteciliğin sıradanlaştığı bir ülkede; dürüst insanlar sadece ezilir, dışlanır, susturulur.
Bu düzen böyle devam edemez. Etmemeli.
Çünkü bu, sadece vicdanı değil, geleceği de öldürüyor.
Çocuklarımızın önüne gerçek bir gelecek koymak istiyorsak, önce sahteleri ayıklamak zorundayız.
Sahte belgeyle makama gelenin, sahteyle değil hesapla yüzleşmesi şart.
Bu artık bir tercih değil, bir toplumsal mecburiyet.
Yalandan diplomayla, gerçek bir gelecek kurulmaz.
Ama bu düzen değişmezse, yalandan bir ülkenin enkazı altında hep birlikte kalırız.
Aklınızı kafa tasınızda tutarak sağlıcakla kalmaya çalışın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.