Mustafa AYCAN

Mustafa AYCAN

Sadece Biraz Empati

Sadece Biraz Empati

Bu hafta herkesçe farklı versiyonları bilinen, senaryo değişik olsa da, ana fikri aynı olan iki hikaye paylaşmak istiyorum.

Varlıklı olduğu her halinden belli hanımefendi, villasının yakınında, köşe başındaki seyyar satıcıya yaklaşır;

-"Yumurtaları ne kadara satıyorsun diye sordu."

Yaşlı adam cevap verdi,

-"Tanesi 1 lira hanımefendi" deyince,

-"5 liraya 8 yumurta alacağım, yoksa gideceğim.”

Yaşlı satıcı şöyle cevap verdi:

-"Gel istediğin fiyata al.

Yaşlı adam, belki de bu iyi bir başlangıç olur çünkü bugün tek bir yumurta bile satamadım" diye düşünürken, hanımefendi

Yumurtaları aldı ve kazandığını (!) hissederek çekip gitti.

Aynı günün akşamı, son model arabasına bindi ve arkadaşıyla lüks bir restorana gitti.

Orada, o ve arkadaşı, istedikleri her şeyi sipariş ettiler.

Biraz yediler ve sipariş ettikleri birçok şeyi de yemeden bıraktılar.

Sonra hesabı istedi.

Fatura ona 150 TL'ye mal oldu.

200 TL verdi ve üstü kalsın dedi!

Mesele şu ki,

Neden her zaman muhtaç olanlardan satın aldığımız zaman güç bizde oluyor?

Ve neden biz ihtiyacı olmayan insanlara karşı cömert olduk?

Oysa ihtiyacı olmasa bile yüksek fiyatlarla fakir insanlardan basit ürünler satın almak,

Hatta bazen gereksiz şeyler alıp, fazladan para ödemek yakın geçmişimizin yardımlaşma şekli değil miydi? Kültürümüzde yaygın bir yöntem değil miydi?

Bu rol, insanların onurunu kırmadan, yapılan yardımlar değil miydi?

Benzer şekildeki bir diğer hikayemiz;

YOĞURTÇU

Bir zamanlar, havanın aşırı soğuk olduğu bir günde, temiz kalpli bir zat dışarıyı seyrediyormuş. Yoğurtçunun sesini duyup, hanımına “kap getir yoğurt alayım” der. Hanım “yoğurt var, ihtiyacımız yok” deyince, Muhterem “Bizim ihtiyacımız yok ama yoğurtçunun ihtiyacı var ki bu soğukta sokaktan üçüncü geçişi…” der…

Şimdilerde içim acıyarak gözlemliyorum, pazarda bahçesinde yetiştirdiği üç, beş sebzeyi satmaya çalışan yaşlı teyzeyle pazarlık edenler, 1.5 TL ye maydanoz alıp, 2 TL uzatıp para üstü bekleyenler, hatta cadde üzerinde tekerlekli sandalyede çakmak, mendil satan engelliye pazarlığa girenler gördüm. Daha acı olan ise bu satıcıların birçoğunun istersen para verme diyecek kadar tok gönüllü olmaları.

Aynı ürünlerin, biliriz ki, zincir markette fiyatı en az iki katıdır. Ancak paramız kuruş eksikse alamayız. Ne kadar acı değil mi? O an paramız yetmediğinde kasada öylece kalakalmamız.

Fırında "askıda ekmek" uygulaması varsa, sokakta engelli çakmak satıyorsa, yaşlı teyze pazarda maydanoz satıyorsa, elbette sorumluluk sosyal devlet olma gereklerini yerine getirmesi gereken idarenin, ama bizde bu ihmale ve yetememeye tuz biber olmasak mı?

Başkalarının bakış açımızı ve duygularımızı dikkate almalarını istiyorsak, neden onlar için aynı şeyi yapmıyoruz?

Hayatın, yoğun ve gergin koşulları içinde bıkkınlık, tükenmişlik hissine kapıldığımızda nasıl da, beterin beteri var diye kendimizi motive edip, hayata ve olaylara bakış açımızı düzenlemeye, dizginlemeye çalışırız.

Zor da olsa sadece empati bile, daha mutlu bir çevre, daha huzurlu bir topluma vesile olacaktır. Kişisel problemlerimiz kadar, toplumsal problemlerimizin, çoğunun çözümünde anahtar kelimedir; empati.

Yaşamınızda iyi insanlarla, acıma hissi olan ve karşısındakinin yerine kendisini koyabilen kişilerle karşılaşmanız dileği ile...

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa AYCAN Arşivi