CEP TELEFONU MAHKÛMLARI
Türkiye’ye ilk cep telefonu kullanımının başladığı 1994 yılından bu yana tam otuz yıl geçti. Yaşı otuz ve altındakiler cep telefonu ile doğdu, büyüdü ve yaşıyorlar. Markası ve modeli teknolojinin baş döndürücü gelişmesiyle birlikte değişse de her yaş ve her kesimden insanın bağımlılığı oldu cep telefonları.
İstisnasız hemen herkesin bir cep telefonu var. Yaş, sosyal konum, mevki makam, kadın erkek, çocuk herkesin elinde bir cep telefonu, sürekli onunla yaşıyor, onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri cep telefonu oldu, adeta cep telefonu mahkûmları olduk. Kimileri bir değil, iki hatta üç telefon taşıyor. İşi gereği, konumu, mesleği gereği, özel ve genel işlerinde kullandığı telefonlar normalleşti artık.
Teknolojideki gelişmelere paralel olarak cep telefonlarının model ve özellikleri ile gün geçtikçe akıllanırken bizim aklımızı da almaya başladı. Neredeyse hayatımıza onlar yön veriyor. Velhasıl cep telefonu bağımlılığı gün geçtikçe artıyor ve doğrusu bu durum kaygı veriyor.
Öncelikle öğrenciler, gençler, hanımlar beyler hayatı kolaylaştıran bu teknoloji harikası akıllı cihazlarla her işlerini görüyorlar. Okuma, araştırma, inceleme alışkanlığı bitti. Sıkışınca sor elindeki ansiklopediye çöz soruyu. Kafana bir şey mi takıldı bak elindekine rahatla. Acıktın mı ver siparişini ye, iç rahatla.
Teknolojiyi doğru ve yerinde kullanmak faydalıdır. Ama biz maalesef cep telefonlarını evde, işte, toplantıda, konferansta, tiyatroda, hastanede pastanede, otobüste, dolmuşta, araç kullanırken, yaya yürürken, karşıdan karşıya geçerken, yemek yerken, hatta camide ibadet ederken kullanıyoruz. Çevremizdekilerin rahatsız olabileceği hiç umurumuzda değil. Üstelik tüm bunlar kul hakkına giriyor.
Yasak olmasına rağmen araç sürerken konuşan, bir elinde sigara, bir elinde cep telefonu kullanan hatta aynı zamanda bisiklet süren, toplu taşıma araçlarında, hastane koridorlarında, önemli bir toplantı anında, taziyede, arkadaş ziyaretlerinde, ev sohbetlerinde, aile yemeklerinde cep telefonu mahkûmlarını gördükçe teknolojinin insanları nasıl esir aldığını düşünmemek elde değil.
Aslında bu yazıyı yazmama vesile olan camide farz namazı esnasında imam efendinin çalan telefonu oldu. İnanın hayret ettim. Eskiden namazda veya vaaz verirken hoca efendiler uyarırdı cep telefonlarınızı sessize alın veya kapatın diye. Son zamanlarda böyle bir uyarı duymaz olduk. Meğer kendileri de cep telefonu bağımlısı olmuşlar, biz düşünememişiz.
İbadet etmek üzere mescide, camiye giren bir Müslümanın artık Allah’la arasına başka hiçbir şeyi sokmaması gerektiğini bizlere öğütleyen din adamlarının cep telefonu bağımlısı olması, beş on dakika sürecek namaz esnasında telefonunu kapatmaya tahammül edememesi doğrusu düşündürücü. Ne güzel bir söz “Hakla İrtibata Geçmeden Halkla İrtibatı Kesin”
Hoş artık alıştık, camide sünnet namaz bitince veya farzı beklerken ya da Cuma hutbesini dinlerken; elindeki telefonla mesajlaşan, sosyal medyayı takip eden kişileri cemaatte çoğu zaman görebiliyoruz. Mübarek bu kadar mı önemli, birkaç dakika sabredemiyor musun? Yazık! Çok yazık sorsanız namaz kıldı. Aklı cebindeki sahibinde; kendisini esir alan cep telefonu bağımlısı müminleri Allah ıslah etsin inşallah.
Bir arada yaşayan toplumların bir birine karşı sorumlulukları vardır. Bunun başında ahlak, edep, vefa, karşılıklı saygı ve sevgi kuralları gelir. Teknolojinin nimetlerinden yararlanırken sadece kendi menfaatimizi ve bencilliğimizi değil başkalarının hakkını ve hukukunu da gözetmeli çevremize rahatsızlık vermemeliyiz. Bunun için de cep telefonlarımızı doğru yerde doğru zamanda kullanmalıyız.
Teknoloji hızla gelişiyor, cep telefonları akıllandıkça insanlarının aklını da esir alıyor. Günümüzde resmi ve özel hastaneler sağlık kuruluşları dolup taşıyor, hastalıklar artıyor, doğum oranları azalıyor, arkadaşlık ve dostluklar, aile içi sevgi ve saygı bitiyor. Acaba neden? Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.