Çevre Bakanlığı
Yıllardır uzmanlar uyarıyor küresel ölçekte yaşanan çevre sorunları beraberinde küresel ısınma, yağış rejiminde ve iklimde değişiklik, hava kirliliği, su kaynaklarının azalması, doğal afetlerin periyodu ve şiddetinde artış, biyolojik çeşitliliğin azalması, kuraklık, çölleşme, tarım alanlarının yok olmasıyla ortaya çıkan gıda güvenliği ve sağlık sorunlarının artması ile bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşması gibi sorunlara neden olmakta ve gelecekte de olmaya devam edecektir.
İşte bütün bu çevre sorunları ile mücadelede devletimiz adına vatandaşlarımıza rehberlik edecek, yön gösterecek, çevreyi koruma ve çevre kirliliği önleme konularında mevzuatları düzenleyecek, uygulayacak, sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde kamuoyunda farkındalık yaratacak eğitimleri yapacak müstakil bir Bakanlığa yani adı sadece “Çevre Bakanlığı” olan korumacı bir bakanlığa ihtiyacımız var diye düşünüyorum.
Halen yatırımcı bir bakanlık olan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile korumacı bir bakanlık olan Çevre Bakanlığının birleştirilmesiyle oluşturulan ve adı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olan Bakanlık eliyle yürütülen çevre hizmetlerinin daha aktif ve daha verimli olması için müstakil ve sadece koruma görevinin ön planda olduğu bir yapıya kavuşturulmuş müstakil bir bakanlık olmalı.
Çevre konusunun dünya gündemine girdiği yetmişli yıllardan itibaren Türkiye’de çevre korumaya ilişkin görevler çeşitli bakanlıklar ve kuruluşlar aracılığı ile yürütülmeye başlamıştır. Tüm bu kurumlar arasında eşgüdüm sağlamak amacıyla 1978 yılından itibaren Devlet Bakanlığı’na bağlı “Çevre Müsteşarlığı” sonra sırasıyla Çevre Genel Müdürlüğü (1984) ve tekrar “Çevre Müsteşarlığı (1989) düzeyinde hizmetlere devam edilmiştir.
Çevre alanında daha etkili bir kurumsal yapı oluşturmak amacıyla 21 Ağustos 1991 tarih ve 20967 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile müstakil bir Çevre Bakanlığı kuruldu. Doksanlı yıllar çevre adına alınan önlemler ve uygulamalar gelişmiş ülkelerdeki standartlara uygun mevzuatların düzenlenmesine, ileriye yönelik umut verici gelişmelere, projelere ve uluslararası antlaşmalara vesile oldu. Bakanlık, üniversiteler, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla temiz havanın, temiz suyun, verimli toprakların yani temiz bir çevrenin önemi toplumda yerleşmeye başladı.
AK Parti Hükümetleriyle birlikte 01.05.2003 tarihinde kabul edilen 4856 sayılı yasa ile Çevre Bakanlığı ile Orman Bakanlığı birleştirilerek Çevre ve Orman Bakanlığı kuruldu. Çevre ve Orman Bakanlıkları ve bunların alt birimleri de bir yerde koruma görevi üstlendiklerinden onların dahi bir arada çalışma uyumu zaman alsa da yine de uyum sağladı, başarılı çalışmalar yapıldı. Çevre ve Orman Bakanlığı çevre korumacılık adına çok güzel projelere ve hizmetlere imza attı. Artık Anayasal bir zorunluluk olan çevre koruma bilinci toplumun her kesiminin vazgeçilmezleri arasına girmişti.
Tam işler iyi gidiyor derken 2011 yılına gelindiğinde Çevre ve Orman Bakanlığı kapatıldı. 644 ve 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığının çevre birimleri birleştirildi, orman tekrar ayrıldı ve su birimleriyle birleştirildi. Bu suretle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı adı altında iki ayrı bakanlık oluşturuldu. Bu iki Bakanlık eliyle genel çevre hizmetleri yürütülmeye 2018 yılına kadar devam edildi. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle birlikte Orman ve Su İşleri Bakanlığı kapatıldı, Tarım ve Orman Bakanlığı kuruldu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aynı adla devam etti. Halen çevre ile ilgili temel hizmetler Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlı iki genel müdürlük (Çevre Yönetimi, ÇED, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü) eliyle yürütülmektedir.
Mevcut durumda bazı görevler mevcut Bakanlıklar arasında görev yetki ve sorumluluk bakamından birbirine karışabiliyor. Örneğin Sulak alanların ve Toprakların kirlilikten korunmasından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı; bu sulak alanları besleyen su havzalarının korunmasından Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, su yapılarının işletilmesinden Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, sulak alanlarda yetişen su ürünlerinin yönetiminden ise Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, yetkili ve sorumludur.
Başka bir örnek verirsek korunması gereken tabii bir güzelliğe sahip alanı yaşatmak ve sürdürülebilirliğini sağlamaktan Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, bu sahaların sınırlarının belirlenmesi ve ilan edilmesi ile bu sahalarda yatırım yapılmasından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü yetkili ve sorumludur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Vatandaşlar olarak kurumlar arasındaki bu ve buna benzer çevre, orman, su, toprak vb. pek çok konuda yetki ve sorumluluk paylaşımında kafa karışıklığı maalesef devam ediyor.
2011 yılının ikinci yarısından itibaren Çevre birimleri ile Bayındırlık birimlerinin birleşmesiyle ortaya çıkan tabloya göre Çevre Şehircilik Bakanlığı çatısı altında çevre ve çevre korumacılık hizmetleri ikinci hatta üçüncü plana düşmüştür. Çünkü Bayındırlık yatırımcı bir kuruluştur. Çevre ise korumacı bir kuruluş. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teşkilat yapısında bayındırlık ve inşaatçıların çoğunlukta olduklarından çevre birimlerinin öne çıkması biraz zor olsa gerek. Özetle yatırımcıların çoğunluk olduğu yerde korumacıların sesinin öne çıkması ve etkili olması beklenemez.
Memuriyetinin emeklilik öncesi son 3,5 yılını içinde yaşayarak geçirdiğim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatlarının çevre birimlerinde çevre ile ilgili mevzuatları uygulamak için canla başla çalışan arkadaşlarımızın, personelin Allah’ım yar ve yardımcısı olsun.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşümden mekânsal planlamaya, tapu kadastrodan iller bankasına, emlak katılımdan toplu konut idaresine, tabiat varlıklarından çevre yönetimine kadar yirmiye yakın bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşu bünyesinde barındırmaktadır. Daha sonra Maliye Bakanlığından alınıp bağlanan milli emlak işleri de dikkate alındığında bu kadar hantal bir yapısı olan bir bakanlıkta çevre adına öncelikler beklemek haksızlık olur kanaatindeyim.
Geçtiğimiz hafta ilimizi ziyaret eden kendisi de İnşaat Yüksek Mühendisi olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Murat KURUM’un Konya yatırım müjdelerine bakınca büyük çoğunluğunun kentsel dönüşüm ve toplu konut hamlelerinin olduğu göz önüne alındığında ne demek istediğim kolayca anlaşılır. Bu arada millet bahçesi ve bisiklet yollarının da hakkını verelim. Allah razı olsun.
Ömrünün yarısını Çevre ile ilgili kurumlarda hem resmi görevli hem de gönüllü çevreci olarak çalıştıktan sonra emekli olan bir vatandaş olarak ülkemin çevresel geleceğine yön veren en önemli resmi kurumun müstakil bir yapıya kavuşmuş “Çevre Bakanlığı” olacağına inanıyorum. İnşallah sayın Cumhurbaşkanımız tarafından yapılacak ilk değişiklikte bu konuyu dikkate alırlar ve müstakil bir Çevre Bakanlığı kurulur. Hemen olmasa da ilerleyen yıllarda inşallah bu değişikliği bekliyorum.
Anayasanın 56. Maddesinde “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” ifadesi yer almaktadır. Bu ödevi yerine getirmek için konuya duyarlı vatandaşlarımızın ve sivil toplum örgütlerinin de çevreden yana tavır almaları süreci hızlandırır kanaatindeyim. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.