CUMHURİYET VE ÇEVRE
Doksan yedi yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte pek çok alanda yapılan reform ve atılımlar arasında doğal olarak o dönemde çevre koruma ile ilgili konular yer almamış. Çünkü çevre kirliliği diye bir sorun değil yoktu. Ancak genç cumhuriyetle birlikte yapılan her işte dolaylı olarak çevrenin korunmasına özen gösterilmiş olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Çevrenin bir sorun olduğu ise Cumhuriyetin ikinci yarısında yetmişli yıllarda gündeme gelmiştir.
Sanayi ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerle birlikte, büyük çoğunlukla insan eliyle ortaya çıkan ve sınır aşan nitelikte görülen iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi gibi küresel sorunlar ile hava kirliliği, sulak alanların azalması, toprak erozyonu, tarım alanlarının imara açılması gibi bölgesel sorunların genel adına çevre sorunları diyoruz.
Küresel çevre sorunlarına uluslararası alanda dikkatlerin çekilmesi ilk kez 1972 Yılı haziran ayı başında Stockholm’de gerçekleştirilen “İnsan Çevresine Dair Konferans” ile olmuş ve “Stockholm Bildirisi” adı altında çevreye ilişkin ilk uluslararası bildiri yayınlanmıştır. Bildiriyi müteakiben Birleşmiş Milletler çevre etkinliklerini eş güdümleyen, gelişmekte olan ülkelere çevre politikaları konusunda yardımcı olan ve çevreye duyarlı kalkınma yöntemleri öneren “Birleşmiş Milletler Çevre Programı” (UNEP) oluşturularak dünya gündeminde yerini almıştır.
Cumhuriyet döneminin ikinci yarısında ülkemizde de yapılanmaya başlayan çevre birimleri içinde çalışan ve yaşayan biri olarak başından beri şahit olduğum izlenimlere göre son 40 yılda Türkiye’nin çevre politikaları ve çevre birimleri çeşitli değişikliklere uğradı ve hala değişim ve arayış içindedir. Ama tüm dünyada olduğu gibi çevre sorunları giderek insan hayatına yön vermeye ve etkisini hissettirmeye devam ediyor. Buna kapsamda dünyada diğer ülkeler çevre konusuna ne kadar önem veriyorsa bizde en az o kadar önem veriyoruz. Şöyle bir bakarsak:
Türkiye’de çevre korumaya ilişkin görevler yetmişli yıllarda çeşitli bakanlıklar ve kuruluşlar aracılığı ile yürütülmüş, tüm bu kurumlar arasında eşgüdüm sağlamak amacıyla 1978 yılından itibaren “Başbakanlık Çevre Örgütü” ve daha sonra Çevreden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na bağlı “Çevre Müsteşarlığı” düzeyinde yürütülmüştür.
1983’de yapılan yeni Anayasanın 56. Maddesi hem devlete hem de vatandaşlara sorumluluklar getirmektedir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Bunun için çevreye özen gösterme, çevre kirliliğini kaynağında önleme ve çevresel kaynakları temkinli ve rasyonel kullanma bir gereklilik olmaktadır.
Konuyla ilgili ana mevzuat düzenlemesi olan 2872 sayılı Çevre Kanunu 1983 yılında çıkarılmıştır. Çevreden sorumlu Devlet Bakanlığı 2872 sayılı Çevre Kanunu ile ülke genelinde çevre kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, ortaya çıkan veya çıkacak kirliliğe karşı gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumlu tutulmuş, bunun için 1984’te Çevre Genel Müdürlüğü kurulmuştur. 1989’da Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuş, Özel Çevre Koruma Bölgeleri ilan edilmiş. Çevre iş ve işlemleri bu sefer tekrar Devlet bakanlığına bağlı Çevre Müsteşarlığı tarafından yürütülmeye başlamıştır.
Çevre alanında daha etkili bir kurumsal yapı oluşturmak amacıyla nihayet 21 Ağustos 1991 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile müstakil bir Çevre Bakanlığı kuruldu. Çevre Bakanlığı tüm il merkezlerinde teşkilatlanmasını ancak 2001 yılında tamamlayabilmişti.
İllerde Çevre İl Müdürünün sekreterliğini yaptığı Mahalli Çevre Kurulları Valilerin başkanlığında çok önemli görevler üslenmiş, şehirlerin çevresel geleceğine yönelik kararlar bu kurullarda alınmıştır. Ancak günümüzde Mahalli Çevre Kurullarının yetki ve sorumlulukları doksanlı yıllara göre giderek azalmıştır.
AK Parti hükümetleriyle birlikte 01.05.2003 tarihinde kabul edilen 4856 sayılı yasa ile Çevre ve Orman Bakanlıkları birleştirilerek Çevre ve Orman Bakanlığı kuruldu. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın görevleri arasında 2872 Sayılı Çevre Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu başta olmak üzere çevre ve ormanla ilgili mevzuatların takibini yaptılar. Çevre ile orman birbirini tamamladı, pek çok göze batmadı. 2011 yılına gelindiğinde Çevre ve Orman Bakanlığı kapatıldı, mülga oldu. 644 ve 645 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle Bayındırlık Bakanlığı ile Çevre birimleri birleştirildi, Orman tekrar ayrıldı ve su birimleriyle birleştirildi. Bu suretle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı adı altında iki ayrı bakanlık oluşturuldu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiyle birlikte Orman ve Su işleri Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile birleştirilip Tarım ve Orman Bakanlığı çatısı altında sorumlu olduğu görevlerine devam etmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise aynı adla ve Maliye Bakanlığından kendi uhdesine geçen Milli Emlak Genel Müdürlüğüyle birlikte daha da geniş bir yapıyla yoluna devam etmektedir.
Çevre sorunları, çevrenin korunması ile ilgili işler halen bu bakanlıklar eliyle yürütülmeye devam edilse de vatandaş çoğu hizmetin kim tarafından yürütüldüğü konusunda kafa karışıklığı yaşayabilmektedir. Öte yandan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının şehircilik tarafı olan mülga Bayındırlık Bakanlığı bakanlık içinde dominant olduğundan çevre ile ilgili birimler şehircilik yanında biraz garip kaldılar.
Cumhuriyet döneminde kurulan diğer bazı bakanlıklar ile kurum ve kuruluşların iç düzenlemelerinde memleketimizin havası, suyu, toprağı, hayvanı, bitkisi ve insan sağlığıyla ilgili konularda doğrudan ya da dolaylı görevleri üstlendiğini; çevre korumayı amaç edinen yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası yüzlerce sivil toplum örgütlerini de göz önüne aldığımızda adeta çevre ile ilgilenmeyen birim yok desek yeridir.
Bu arada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından gazi meclisimize sunulan “Türkiye Çevre Ajansı” kurulması teklifi yıllar önce düşünülen ancak hayata geçirilemeyen doğru bir gelişme olarak görebiliriz. Ancak bu ajansın sadece “Sıfır Atık’ın ve çevre dostu bisikletli ulaşımın yaygınlaştırılması ile atık toplama konusunda en verimli uygulamalardan, dünyada da yaygın olarak kullanılan Depozito İade Sistemi’nin etkinliğini tek bir merkezden yönetilmesi” işlevi ile sınırlı kalması Bakanlığın “Yaşanabilir Çevre ve Marka Şehirler” hedefine ne kadar ulaştırır, izleyip göreceğiz.
Velhasıl Cumhuriyet döneminin son çeyreğinde dünya gündemiyle birlikte ülkemizin de gündemine giren çevre konusu binlerce insan için iş kapısı ve aş kapısı olmaya devam ediyor. Ancak bir taraftan da çevre sorunları maalesef devam ediyor.
“Milletin Bağımsızlığını yine Milletin Azim ve Kararlılığı Kurtaracak” diyen, bizlere yol gösteren Cumhuriyetimizi kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını bu vesile ile rahmetle ve şükranla anıyorum. Cumhuriyet döneminde çevre koruma hizmetlerine katkı sağlayanlardan ebediyete intikal edenlere Allahtan rahmet, bu çabayı yılmadan yorulmadan sürdürenlere de minnetlerimi sunuyorum. Cumhuriyetimizin 97’nci kuruluş yılı kutlu olsun. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.