Karabağ ve Sonrası
Neredeyse 30 yıldır işgal altında olan Karabağ nihayet zulümden azat oldu. Azerbaycan’ın son 20 yılda elindeki petrol kartını bu denli etkin kullanması sayesinde elde ettiği teknolojik, ekonomik ve askeri altyapı bütün dengeleri değiştirdi. Tabii kazanılan zaferde, bu altyapıya ek olarak Türkiye’nin lojistik, askeri stratejiler, teknolojik, diplomatik ve siyasi alanlarda sağladığı destek de önemliydi.
İki kardeş Türk devleti hem akılları, hem de yürekleri ile “bir” olarak, birçok uluslararası baskıya rağmen, bölgede önemli dengeleri değiştirmeyi başardı. Hatta öyle ki, ortada gerçek anlamda fiili bir gelişme olmasa da, Rusya’da kamuoyunda şu sıralar “Turan Ordusu” fikri konuşulmaya dahi başladı.
Turan Ordusu mevcut konjonktürde kısa vadede gerçekleşebilecek bir hedef olarak görülmese de, Karabağ zaferi ve iki Türk devletinin kenetlenen ilişki düzeyi, bütün Türk dünyasında, Rus – Çin – ABD lobilerinin zayıflayıp, Türk dünyasını merkeze alan ve Türkiye’ye sıcak bakan algının şaha kalkmasına sebep oldu.
Türk Dünyası için bu ivmelenmenin birçok alanda sürdürülerek, daha yüksek düzeyli entegrasyon süreçlerinin başlatılması için de önemli bir fırsat doğdu. Özellikle enerji bu minvalde büyük önem arz ediyor ve bu idrak ile inşallah 2021 Nevruz sonunda uluslararası alanda bir ilk niteliğinde olan “Türk Dünyası Enerji Birliği Kongresi” isimli bir etkinlik düzenlenecek!
Bu önemli gelişmeye de değindikten sonra, yeniden çok uzun süredir Türk’ün kazandığı tek toprak parçası olma niteliğindeki Karabağ’a dönersek, bizleri zaferin rehavetine kapılmadan, yoğun bir çalışma takviminin beklediğini görebiliriz.
Öncelikle 30 yıl sonra kavuşulan Karabağ; bakımsız, yerine göre talan edilmiş olmakla birlikte, zengin bir ekolojik çeşitliliğe ve maden potansiyeline de sahip bakir bir bölge. Dolayısıyla hızlı, planlı, dikkatli, çevreci bir yatırım ve kalkınma planının ivedilikle hazırlanarak uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Bu bağlamda Azerbaycan da 20 milyar $’lık bir yatırım programı üzerinde çalışmalarına devam ediyor.
Peki, Karabağ’da bir “yeniden inşa ve kalkınma programı” yaparken, nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
Öncelikle tahmin edilebileceği üzere, bölgeye dair çok ciddi anlamda veri eksikliği bulunuyor. Bu bağlamda bölgenin bir an önce ekoloji, enerji, toprak – su – hava kalitesi ve riskler çerçevesinde incelenerek toplanan veriler ışığında analiz edilmesi gerekiyor. Çünkü 70’ten fazla özel bitki türüne ev sahipliği yapan Karabağ’ın kırılgan noktalarını şimdiden tespit ederek, şehircilik politikalarını belirlemek bu bağlamda önem arz ediyor.
İkinci olarak, Ermenistan’da hala işlevini sürdüren (teknolojisi Çernobil düzeyinde olan) nükleer santralin olası sızıntı risklerine karşı çok yönlü bir eylem paketi hazırlamak ve uygulamaya geçirmek de hayati seviyede öncelik taşıyor.
Bu iki ana maddenin yanı sıra,
- “Ekokültürel Veri Tabanı”nın oluşturulması,
- Sismik veri toplama ve yorumlama çalışmaları akabinde “Deprem Risk Haritaları”nın hazırlanması,
- “Su Kaynaklarını Geliştirme ve Suya Endeksli Tarım ve Ekoloji Programları”nı içeren bir “Su Yönetim Merkezi”nin tasarlanması,
- Yeşil, kendi enerjisini üreten modelde şehircilik politikalarının öne çıkarılması,
- Yenilenebilir enerji ve maden potansiyelinin tespit edilerek haritalandırılması,
- Son olarak da bu veriler ve çalışmalar ışında “Karabağ Yatırım Teşvik” paketlerinin kurgulanması gerekiyor.
Görülebileceği üzere, uğruna şehitler verdiğimiz Türk yurdu Karabağ bizden bundan sonra da yoğun bir gayret bekliyor.
Öte yandan Karabağ ile yakalanan ivme ve elde edilen Türk koridoruna dair de ivedilikle politikalar geliştirilip, uygulama safhasına geçilmesi büyük önem arz ediyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.