Kutlu emanet
Ne kadar da az şükrediyoruz!
Farkında olduğumuz veya olmadığımız akıntılara kaptırmışız gönüllerimizi,
Öylece gidiyoruz…
Başkalarının atışmalarını izlerken vakti öldürüyor, henüz kendimizi bile tanıyamamışken, hiç oturup iki kelam etmediğimiz kimseler için vuruyor, vuruluyoruz.
Teknoloji ile veriye erişim imkânlarımız tavan yapmışken,
Daha az akledeceğimiz bir üslupla, beynimizi yormadan, sosyal medya endeksli bir düşünce dünyası geliştiriyoruz.
Halimiz zayıfsa, oradaki hal ile hâllenip, yavaş yavaş bambaşka biri olup çıkıyoruz…
Öte taraftan, iş; slogana, gösterişe, şaşaya geldi mi; mangalda kül bırakmıyoruz!
Samimiyetsiz, riyakâr, bencil, sadece kendini beğenen ve kendi çıkarları için yaşayan, insanları görmeyen, ihtiraslı, aklı boş, gönlü irin dolu bir yokluğa doğru salınıp, gidiyoruz…
Siyasetimiz de, ticaretimiz de, aile ilişkilerimiz de, komşuluğumuz da, iş arkadaşlığımız da hep bu minvalde bir tasvire bürünüveriyor…
Sonra da, (çok şükür ki) içimizde halen kalmış olan (fakat genellikle çoğumuzun aslını ve sınırlarını idrak edemediği) üç beş dini-milli kırmızı çizgimizin tetiklemesi ile farklı reflekslere bürünüyoruz.
Tabii bunu bile bilinçsizce ifa ediyoruz!
Okumuyoruz. Merak etmiyoruz. Düşünmüyoruz…
Bu yüzden hakkı savunurken dahi mağlup oluyoruz…
Yeterince gayret ve sabır gösterip, hedefe odaklanmıyoruz,
Üretemiyoruz…
Bu yüzden de her defasında eleştirdiğimiz (lakin üreten) güç odaklarına muhtaç oluyoruz…
Üretmeye çalışıyor muyuz?
Kısmen çalıştığımız söylenebilir ama ortaya koyduğumuz gayret de ne yazık ki devlet desteklerine endeksli bir beklentiye odaklandığı için istenilen neticeyi alamıyoruz.
Mal tamamıyla zenginlerin arasında dolaşıp dururken, toplumlarımızın ve farklı siyasi-sosyal grupların arasındaki ayrılıkların, çatışmaların, adil olmayan seviye farklarının daha da belirginleştiğini görüp üzülüyoruz…
*
Okumamaktan bahsetmişken,
Hepimiz İsrail ile Filistin (aslında daha çok Hamas) arasında şimdilik ateşkes ile sonuçlanan çatışmalar karşısında öfkeleniyor, kısmi duygusallaşıyor (ve genellikle sonrasında hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyor) ve tepkimizi öncelikle sosyal medyada, sonra sokaklarda ve camilerimizde ortaya koyuyoruz.
Tabii gelişmeleri yorumlarken:
-Hamas nasıl bir oluşumdur? Arkasında hangi gruplar ve devletler vardır? Hamas liderlerinden İsmail Heniyye yaşanan son gelişmeler akabinde niçin Mısır ve İran’a teşekkür etmiştir de, Türkiye’mizi unutuvermiştir? Hamas ile El Fetih arasında nasıl bir çatışma vardır? Hamas Batı Şeria’yı da kontrol altına almak için hangi taktikleri izlemektedir? Seçimlerin ertelenmesi bu süreci etkilemiş midir? Hamas’ın daha fazla finans elde etmesi ve lider kadronun Arap dünyası üzerindeki otoritesini koruması için hangi stratejileri izlediği bilinmektedir? Camilerin ve masum sivillerin siyasi algı argümanı olarak kullanıldığı doğru mudur?
-İsrail ile Filistin hükümetinin Oslo’daki görüşmelerinde hangi konular ve hangi siyasi sınırlar üzerinde uzlaşı sağlanmıştır?
-1940’lardan bu yana geçen süreçte hangi ideoloji ve siyasi akımların tetiklediği hangi savaşlar yaşanmıştır? Bu savaşları kimler çıkarmıştır ve sonuçları ne olmuştur? Bu süreçte Filistin neden hep kaybetmiştir? Hala aynı ideolojiler mi hüküm sürmektedir_
-İsrail’in bu konudaki tezleri nelerdir ve haklılık payı nedir?
-Filistin ve ilgili savaşlarda fiilen yer alan Arap devletlerinin bu tezler karşısındaki antitezleri nelerdir? Çözüm önerileri nelerdir?
-Çözüm önerileri dâhilinde ortaya koyulan; İsrail’i yok sayma ve savaş nidaları gibi söylemler ve öneriler ne derece tutarlıdır?
-İki devletli, adil ve en azından Doğu Kudüs’ün Filistin’de kalacağı bir model nasıl kurgulanmalı ve uygulamaya geçirilmelidir?
-Kudüs özel bir statüye büründürülebilir mi?
-Filistin hükümeti Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Ermenistan gibi devletlerle yürüttüğü dış politika süreçlerinde hoşumuza gitmeyecek ne gibi hamlelerde bulunmuştur?
-Filistin ve bölgesel iç dengelerin çok ötesinde Kudüs bizim için nasıl bir anlam ihtiva etmektedir?
Gibi sorular üzerinde de daha fazla kafa yormalı, araştırmalar yapmalı ve Muhammedi bir duruşla, aksiyona dönük, niyeti pak, akılcı ve netice aldırıcı uzun vadeli politikalar ortaya koymalıyız!
Başkalarının dengeleri ve söylemleri arasında “git-gel”leri bırakmalı, elle tutulur neticeler alabileceğimiz, bölgeye huzur ve barışı getireceğimiz, mazlumlara gerçek anlamda sahip çıkabileceğimiz stratejiler üreterek, uygulamalıyız!
Uygulamaya koyarken de, uluslararası toplumun anlayabileceği, akademik olarak da desteklediğimiz bir üslupla kendimizi ve niyetlerimizi ifade etmeliyiz!
Kendi dış politika söylemlerimizde; hem ülkemizi hem gözü ve gönlü bizde olan İslam dünyasını hem de bütün insanlığı daha fazla düşünmeye, adil olmaya, okumaya ve araştırmaya sevk etmeliyiz!
Zafer muhakkak inanan, adaletle hükmeden ve temiz niyetini gayretiyle tamam edenlerin olacaktır…
Bu duruşa bizim olduğu kadar, bütün insanlığın ihtiyacı vardır!
“İslam Dünyası” denildiğinde halen dünya öncelikli olarak Türkiye’mizi algılıyorken, omuzlarımızdaki kutlu Muhammedi emaneti; sadece medeniyet coğrafyamızın değil, bütün dünyanın yaralarını sarmak ve gönüllerini kazanmak için diri tutmalıyız!
Bunun için de kesinlikle nefret kokan söylemlerden kaçınmalıyız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.