İç Anadolu’nun Altın Başaklarında Görünmeyen Tehlike (2)
İç Anadolu’nun ufku kadar geniş tarlalarında altın sarısı başaklar her yıl yeniden doğar. Buğday, bu toprakların alın teriyle yoğrulmuş bereket simgesidir. Fakat son yıllarda bu bereketin rengi yavaş yavaş soluyor. Çünkü artık toprağa umut değil, kimyasal dökülüyor. “Verim artsın, hastalık bulaşmasın” diye serpilen pestisitler, İç Anadolu’nun kadim buğdayına sessiz bir gölge gibi düşüyor.
Eskiden dedelerimiz sabanla sürerdi tarlayı, gökyüzüne bakıp yağmurun kokusunu hissederdi. Şimdi ise çiftçinin gözü buluta değil, ilacın etiketine kilitli. Herbisit, fungusit, insektisit… isimleri yabancı ama etkileri tanıdık: solgun toprak, kaybolan böcekler, zehirlenen su kaynakları. Konya Ovası’ndan Yozgat bozkırına kadar her buğday tarlasında aynı sessizlik: kimyasalın gölgesinde büyüyen bir korku.
Pestisit kalıntıları artık sadece tarlada kalmıyor; unu, ekmeği, sofrayı ve en sonunda insanı buluyor. Buğday unundan yapılan her lokma, bazen farkında olmadan kimyasal bir hikâyeye dönüşüyor. Özellikle glifosat gibi yabancı ot öldürücülerin kontrolsüz kullanımı, hem toprağın mikrobiyal dengesini bozuyor hem de yer altı sularına sızarak çevreyi kirletiyor. Her ne kadar bazı çevreler “yasal sınırın altında kalıntı var” dese de, bu sözler sadece istatistiklerde teselli buluyor. Gerçekte, doğanın dili rakamlardan çok daha net konuşuyor.
Buğday sadece bir ürün değil, kültürdür. Ekmek demektir, paylaşmak demektir, dirlik düzen demektir. Ama artık o ekmeğin hikâyesine “zehir” kelimesi karışıyor. İç Anadolu köylerinde çocuklar ekmeğin kokusuyla değil, ilaçlama makinelerinin sesiyle büyüyor. Toprak, “yeter” der gibi kabuk bağlıyor; arılar azalıyor, kuş sesleri seyrekleşiyor. Kimi köylü “ilaçsız olmuyor” diyor, kimi “bu toprak eskisi gibi kokmuyor” diye iç çekiyor.
Oysa alternatifler var. Biyolojik mücadele, mahsul rotasyonu, doğal gübre ve organik tarım teknikleri bu coğrafyada yeniden hayat bulabilir. Anadolu toprağı güçlüdür; bir kez temizlenmeye fırsat bulursa kendini yeniler. Önemli olan üreticiye bilgi ve destek sağlamak, bu kimyasal döngüyü kırmaktır. Devletin tarımsal teşvikleri artık litreyle ilaç değil, gramla umut dağıtmalı.
Buğdaya zehir değdi belki ama hâlâ geç değil. İç Anadolu’nun rüzgârı, toprağını temizleyecek güce sahip. Yeter ki biz o toprağa sahip çıkalım. Çünkü bir gün gelir, pestisitlerle büyüyen başaklar çok olur ama o başaklardan yapılan ekmeği yiyen kalmaz.