Bereket Coşkusu
İnsanlar gibi duygular da ekseriyetle tek başına anlam kazanamazlar. Birbirinden uzak duran hatta zıt duyguların her biri diğeriyle zihinlerde dalgalanır ve karşılıklı mücadele etmeye başladığında gelişime göre bireyde kıpırdanmalar meydana gelir. Bu kıpırdanış coşkuya da durulmaya da yönelebilir. Ancak nesiller arasında rabıta kurmaya, kültürel süreklilik sağlamaya devam eder.
Yağmura dair kitle iletişim araçlarına yansıyan haber ve yorumlar susuzluk konusundaki endişeyi de hareketlendirmiştir. Onunla bağlantılı düşünülen yıldırıma bakıldığında da aynı durumla karşılaşılmaktadır. Türklerin eskiden beri hem korktuğu, hem sevdiği, hem de kutladığı yıldırım, şimşek ile çok daha zengin bir anlama erişmektedir. Bu durum kötülüklere karşı uyanık olmayı, kalmayı, bir mola verilmişse kötülükleri kovma için yeniden harekete geçmeyi hatırlatmaktadır. Zira zikzaklar halinde yeryüzünden izlenebilen yıldırım; kötülüklere ve devamına izin vermez. Onun bir noktaya düşmesi ile kötü ruh da şeytan da oradan uzaklaşmak zorunda kalırdı. “İyi kötüye karışmaz” düşüncesi sürekli hakimdi. Yaylak ve kışlak arasında yürüyüşünü sürdürenler, bir bıçak sırtında ilerlediklerinin bilincindeydiler.
Yıldırım ile bağlantı elbette bunlarla sınırlı değildir. Büyük devletler kuran şahsiyetlere bakıldığında ondan korkmadıkları bilakis onu izledikleri görülmektedir. Türklüğün ikinci anavatanında ikinci büyük idari organizasyonu oluşturan toplulukta devleti pekiştiren şahsiyete de doğrudan bu unvanın verilmesi tesadüfi değildir. Yıldırım Orduları Grup Kumandanının ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletine yönelişini de dikkatten ırak tutmamak gerekmektedir. Tabiatın işareti hem iyi hem de uğurlu algılanmakta hemen sonrasındaki şimşek onun da ardında gelecek yağmur doğrudan bereket olarak kabul edilmekteydi. Buna mukabil yıldırımdan çekinenler, ondan korkanlar daha sınırlı ufka sahiptiler. Kısacası büyük devletlerin organizasyonu Türkler açısından ciddi bir yıldırım hareketlenmesi şeklinde cereyan etmekteydi. Ani ve her an baskına hazır bir kültürün izahı da bu şekilde mümkün olabilmektedir.
Türkler yıldırım ile gök gürültüsünü sıradan doğa olayı olarak görmediklerinden her birine çeşitli anlamlar yükleyerek ritüeller ve törenlerle Türk kültürünün esaslı birer sütununa dönüştürmüşlerdir.
Yıldırım ile gök gürültüsünün ardından bütün canlılar için hayat pınarı suyu gökyüzünden yeryüzüne indiren yağmur ilahi bir nimettir. Halkın “yukardaki vermezse aşağıdaki nereden bulacak” ifadesi derinlemesine incelendiğinde farkındalıklı birçok hususa ulaşılması mümkün görünmektedir. Yağmurun yağmadığı kuraklığın hüküm sürdüğü zamanlarda “yada taşı” ile durumu normale çevirmeye çalışmışlardır.
İlahi gücün Türklerin ceddine armağan ettiği “yat” isimli gizemli taşın yağmur, kar, dolu, fırtına çıkmasına vesile olduğu düşüncesi hakimdir. Canlı bir taş niteliğinde olup başkalarının eline geçtiğinde bütün kuvvetini kaybetmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde Türklerin hatırasına genel vasfını sürdürdüğü akademik araştırmalarda görülmektedir. Kaşgarlı Mahmut meşhur eserinde bizatihi şahitlik ettiği bir hadiseden örneklendirme yapmaktadır.
Türkler bereketin maddi adımlarında ritüeller geliştirdiği gibi manevi adımlarında da belirgin bir zenginliğe sahiptirler. Yağmur duaları böylesine bir anlam taşımaktadır. Yağmur her zaman bereketin coşkusu kabul edilmekte, başlaması anında “ver Allah’ım ver” hemen ardından “Cenab-ı Allah afetsiz versin inşallah” ifadeleri birbiri ardına dudaklardan dökülüvermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.