Serdar Ermiş

Serdar Ermiş

Enflasyona vurulacak balyoz ne?

Enflasyona vurulacak balyoz ne?

Türkiye enflasyonla mücadele ediyor.

İç ve küresel politikanın halka doğrudan yansıyan en önemli sorunu enflasyon... 

Ürün bazında baktığınızda hem mevsimsel hem yıllık ciddi dalgalanmalar oluyor. 

Örneğin geride bıraktığımız sonbahar, kış ve baharda zam şampiyonları hep sebze-meyvelerdi.

Oysa bunların çoğunu kendimiz üretiyoruz. 

Kimi zaman ihracatın getirdiği artışlar, kimi zaman yurt içinde kolay para kazanmaya alışmış spekülatörler fiyatların yükselmesinde etkili oldu. 

Domatesi ele alırsak fiyatı kış boyu 10 lira civarlarında gezdi. Şimdi ise 1 liraya düştü. 

Aynı şekilde karnabahar, limon, biber, portakal gibi ürünler belirli aylarda fiyat olarak tavan yaptı. 

Yine tüm hammaddesini kendimiz ürettiğimiz diğer ürünlerde de benzer durumları gördük. 

Burada sormamız ve cevap bulmamız gereken soru şu; “Kendi ürettiğimiz ürünlerin fiyatlarını neden dengede tutamıyoruz?”

Enflasyonu kontrol altında tutmamızı sağlayacak en önemli etken bu sorunun cevabında gizli.  

Tamamen kendi üretimimiz olan, birçok ülkeye ihraç ettiğimiz domatesin fiyatı neden 1 lira ile 10 lira arasında dalgalanıyor?

Aslında "Tamamen kendi ürettiğimiz" ifadesine bir şerh koymak lazım. 

Çünkü bu nokta, dalgalanmanın da bir kısmını oluşturuyor. 

Tohumdaki bağımlılığımızı tam olarak bitiremedik. 

Dışarıdan tohumu almakla iş bitmiyor. 

Tohumu veren, yanında ilaç ve gübresini de veriyor. “Bu ilaç ve bu gübreyi atmazsan bu tohum ürün vermez” diyor. 

Hatta o ilacı ve gübrenin hangi gün atılacağına dahi tohumu satan karar veriyor. 

O gün o gübre ya da ilaç atılmazsa, bitki ölüp gidiyor. 

Yani tohum üreticisi, her açıdan çiftçiyi kendisine göbekten bağlı hale getirmiş. 

Karşımızda dev ve organize bir kartel var. 

Bir elin parmaklarını geçmeyen firmalar ortak hareket ediyor.

Çiftçilerin kendilerine bağımlı olduğunun bilinciyle dev pastayı paylaşıyor. 

Bazılarının sürekli dalga geçtiği yerli ve millilik işte bu noktada önemli hale geliyor. 

Ata tohumları projesinin ne kadar önemli olduğunu burada fark ediyorsunuz. 

Milli tohum çalışmalarının geçmişi çok da eski dönemlere dayanmıyor. 

Çünkü başlarda hazır tohum almak herkesin işine geldi.

Verim bir anda ona katlandı. 

İlk başlarda kazanılan tatlı paralar, “Sonra ne olacak?” sorusunu unutturdu. 

Ne kadar unutursak unutalım, o “sonra” çoktan geldi. 

Ama iş işten geçmiş oldu. 

Bağımlılığımızı anladığımızda geri dönüş arayışına girdik. Ancak bu dönüş çok meşakkatli ve zaman alacak bir işti. 

Tohumu, gübreyi ve ilacı verenler, toprağımızı da bunlara bağımlı hale getirmişti. 

Kendi üretimimiz tohum, gübre ve ilacı kullanmaya kalktığımızda, toprağımız da bizden süre istedi. 

Sadece tarımda mı? 

Aynı yöntemi sanayide de hazır gıdada da hizmet sektöründe de inşaatta da kullandılar. 

Sanayide bize dediler ki “Sen ürettiğinde 2'ye malediyorsun. Biz sana 1'den zaten veriyoruz. Niye üreteceksin ki. Benden al ucuz olsun.”

Biz de buna kandık. 

Örneğin uçak fabrikalarımızı kapattık. Ve daha nicelerini... 

Bir süre sonra onlara bağımlı hale geldik. 

Kendi başımıza bir şey yapacağımızda o bağımlılıklar hep ayağımıza dolandı. 

2 değil 5 verdiğimiz halde bize o ürünü satmadılar.

O zaman anladık oyunun mahiyetini. 

Savunma sanayiinden otomotive, tarımdan gıda sektörüne her konuda benzer durumlarla yüzleştik. 

Çarenin kendi kendine yetmek, yerli ve milli ürünler geliştirmek, kimseye bağımlı olmamak olduğunu yaşayarak fark ettik. 

"Zararın neresinden dönülürse kardır" mantığıyla bir yerlerden başladık. Erken başladıklarımızda hızla yol aldık. Yapabildiğimizi gördük. Hatta en iyisini yaptık. 

SİHA/İHA'lardaki başarımız bunun en önemli örneği oldu. 

Kendi otomobilimizi üretmeye yakınız. 

Ata tohumlarımızı ıslah ediyoruz, çoğaltıyoruz. 

Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi'nin buğday ıslah projesi tamamlanmak üzere. 

Artık Anadolu'nun tohumlarıyla buğday üretimimizi yapacağız. 

Sanayimiz her türlü ürünü üretebilir hale geldi. 

Geriye tüm bunların organize bir hale getirilmesi kalıyor. 

İthalatımızı zorunlu ürünler dışında bitirmek, yerli ve milli olmanın, bağımsız olmanın en önemli göstergesi. 

Enflasyonla mücadeleyle bunların ne alakası var demeyin. 

Aslında enflasyonla vurulacak en büyük balyoz yerli ve milli üretim. 

Kimseye bağımlı olmadan, kendi istediğimiz kadar ve kendi hammaddemizle üretmek... 

İşte bunu sağladığımızda bu ülkede enflasyon yok olacak. 

Ürün fiyatları, o zaman günlük siyasi çekişmelerden, spekülatörlerin oyunlarından, kolay para kazanma çabalarından etkilenmeyecek. 

Üretim planlaması, verim kontrolü, ihtiyaç analizi ve inovasyon bu ülkenin başarabileceği şeyler. 

Salgın tüm bu anlattıklarımın ne kadar acil olduğunu bir kez daha bize gösterdi. 

Var olan çalışmaları hızlandırmamız, olmayanları bir an önce başlatmamız gerektiğini yüzümüze vurdu. 

Sorunun vehametini anladık. Artık daha etkin ve hızlı adım atma zamanı geldi. 

Bu ülkenin enerjisini sömüren işleri bırakalım. 

Yerli ve milli üretimi her alana yayalım. 

Oturup ondan sonra zevk olsun diye kavga ederiz. 

O zaman ettiğimiz kavgalar bile daha zararsız hale gelecek. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Ermiş Arşivi