KONYA HABER
Konya
Parçalı bulutlu
29°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3022 %0,24
48,6086 %0,45
4.885,87 % 0,83
Ara

İnatlaşma ve vefa...

YAYINLAMA:

Vefa... Türk insanının çok da benimsemediği bir haslet.

Kardeş hasletleri gibi o da çok değer görmüyor.

Hayatın her alanında bu böyle.

İş dünyasında, siyasette, günlük hayatta, ilişkilerde...

Spordan örnek verelim. 

Futbolun günah keçisi teknik direktörler. 

Üst üste 3 maç kazandığında yere göğe sığdırılamıyor. 

Gençse; "Yeni futbol dehası" diyoruz. 

Yaşı ilerlemişse "Yaşlı kurt" ve "Futbol profesörü" Ünsanlarını veriyoruz. 

Çok değil onun arkasına 3 maç kaybettiğinde o tanımlamalarımız ve verdiğimiz sıfatlar tersine dönüyor.

Gençse "Tecrübesiz, daha alacağı çok yol var, oyunu iyi okuyamıyor" diyoruz. 

Yaşı ilerlemişse; "Refleksleri zayıfladı, Oyun anlayışı günümüz modern futboluna uymuyor" gibi yeni küçültme cümleleri kuruyoruz. 

Üç hafta önce söylediklerimizi unutuyoruz. 

Oysa 3 hafta iyi gittiğinde göklere çıkarmak da 3 hafta kötü gittiğinde yerin dibine sokmak da yanlış. 

Siyasette de bu böyle. Rahmetli Turgut Özal ve Bülent Ecevit'in başına gelenler, son dönemlerinde maruz kaldıkları olaylar çok acıydı.

Türkiye'yi darbe döneminden çıkarıp çağ atlatan Turgut Özal'ın, son dönemlerinde uğramadığı hakaret kalmamıştı. 

Siyasetin Karaoğlan'ı, yaşantısıyla, dürüstlüğüyle övülürken, son zamanlarında rahatsızlandığında söylenenler utanç vericiydi. 

İş hayatımızda da durum aynı.

Çalışanlar iş buluncaya kadar her şeye evet diyor. 

İşsizlik günlerini çok çabuk unutuyor. 

Bir süre sonra her şeyden şikayet etmeye başlıyor. 

"Ah bir memur olsam" diyenler bir süre sonra memurluğu beğenmemeye başlıyor. 

İşverenler de farklı değil.

Büyüdükçe eski günlerini unutuyor. 

İş kurarken ortaklarıyla kardeş olanlar, iş büyüyünce kanlı bıçaklı hale geliyor. 

İnsan ilişkilerinde durum farklı mı? 

İnternetin yaygınlaşmasıyla, hayat sanallaşmaya başlayınca vefasızlık da tavan yaptı. 

Tahammülsüzlüğün zirvelerinde dolaşmak moda oldu. 

Bir ömürlük olması gereken ilişkilerin saçma sapan inatlaşmalarla yerle bir olmasını doğal karşılar oldu insanoğlu...

Sonrasında yaşadığı pişmanlık bile o gözünü kör eden saçma inadın önüne geçemiyor. 

Peki niye böyle?

Çünkü bu devrin en önemli huy hastalıklarının başında "Hatayı başkasında aramak" var. 

Kimse kendinde en ufak bir hata görmüyor. 

Hep başkası suçlu. 

Hani "Burnu düşse eğilip almaz" sözü var ya, son dönemde bu sözle tarif edilen insanların ne kadar çoğaldığını hepimiz görüyoruz. 

Niye? Çünkü sosyal medya var, sahte arkadaşlıklar var. Sahte övgüler, sahte sevgi ifadeleri, sahte gaz vermeler var. 

O sahteliklere inanıp "Yere düşen burnu almamak", sürekli başkasını suçlamak daha gurur okşayıcı geliyor. 

Ama elde kalan ne? Hiç...

Örnekleri çoğaltmak mümkün. 

İnsanoğlu zor ve kötü günleri çok çabuk unutuyor. 

Vardığı nokta kısa sürede standardı oluyor ve hep daha fazlasını istiyor.

Yolda bulduklarını yol yürüdüklerine tercih ediyor. 

Vefanın yerini vefasızlık alıyor. 

Bu noktada ayrımı yapılması gereken şey "Hata ve yanlış"...

İnsan hata yapabilir. Adı üstünde hata...

Günümüzde insanı hataya sürükleyebilecek çok sebep var. 

Çoğu zaman hataların kaynağı kendi iradesi dışında oluyor. 

Ama yanlış öyle değil. 

İnsan yanlışı bile isteye yapıyor.

Yanlışın arkasında çoğu zaman, aç gözlülük, vefasızlık, kıymet bilmezlik oluyor. 

Hata affedilmesi gereken bir olgu.

Ama günümüzde hata affetmek kimsenin işine gelmiyor.

Çünkü daha fazlasını istemek bunu gerektiriyor. 

Yanlış ise cezasız kalmaması gereken bir olgu.

Ama suçla cezanın orantılı olması gerektiğini unutmamak lazım. 

Her suçun cezası idam olamaz. 

İnsan hayatı çok uzun değil ama bu kısa hayatta çok fazla hata ve yanlış yapıyor ve karşılaşıyoruz. 

Hayat kalitemizi yaptığımız ve karşılaştığımız hatalar ve yanlışlar belirliyor. 

Hayatı kendimize zehir etmekle, "Hataları örtmekte gece gibi olmak" arasında tercihlerle geçiyor ömrümüz.

İnsanoğlu bu ikilemi çözdüğünde hayatını daha da yaşanabilir kılıyor. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *