Tufan Soydabaş

Tufan Soydabaş

Aydınlanma…

Aydınlanma…

(Aydınlanma üzerine bir denememi paylaşmak istedim)

Aydınlanma felsefi bir akım ve bu akımın öncüleri vardır. Bu 17. yüzyıldaki düşünürlerin önderliğinde olagelmiş tir. Kendi izahatıma geçmeden önce bu felsefi akımın nirengi noktalarına bir ufuk turu yapalım:

Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan bahseder. Ergin olmayıştan kasıt kendi aklını yetilerini kavrayamayış, geliştiremeyiş ve sürekli başka şeylerin ve/veya kişilerin önderliğine kılavuzluğuna muhtaç olma halidir. Bu bağlamda insanların korkak olduklarından dolayı bu akıl yetilerinin kaybolmaya yüz tutmuş köhneleşmiş olduğundan bahseder ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır, adeta vurdumduymazlıktır. Dogmaların ve kuralların insanın önünde daima bir engel olduğunu ve akıl yetilerinin gelişmesine fevkalade engel teşkil ettiğinden dem vurur. Maalesef bu ergin olmama durumun en doğal örneğidir. Kişilerin bu atalet den erginliğe geçişlerinin çok kolay olamayacağından bahseder. Oysa aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmez. Bir bakıma aydınlanmanın Aklı her yönüyle ve her bakımdan kitlelerin önünde alabildiğine kullanma özgürlüğüdür der. Akıl insanın en üstün yetisidir der. Metafizik kurgulardan sürekli kaçınır çünkü geleneksel varlıksal tanrıbilimin özcü ve sonsuzlukçu özelliğini geçersiz ve tükenmiş bulur, ayrıca aydınlanma düşünürleri düşünceyi dogmalar içinde hapsetmez dünyaya açılmaya insanda ve yetilerindeki coşkuyu dünyaya açmaya ihtiyaç duyarlar. Aydınlanma çağı düşünürleri insan dünyasını akıl ve düşlemenin birleştiği ufukta kurar. Tabiki bu bakış açıları aydınlanmış düşüncelerin etiğin, hukuğun, siyasetin yeniden yorumlanması ve şekillenmesi demektir. Şimdiki zamanlarda olduğu gibi, insanlığın bir bütün olarak, başkasının rehberliği olmaksızın, dinsel konularda kendi aklını iyi bir biçimde ve güvenilir bir şekilde kullanması durumunda olması ya da bu duruma getirilebilmesi için katedilecek daha çok yolumuz var. Fakat bu yönde özgürce çalışmak için şimdi onların yolunun temizlenip aydınlatıldığına ilişkin farklı göstergelere sahibiz; böylece evrensel aydınlanmaya, giden yoldaki engeller, insanın kendi suçu ile düşmüş bulunduğu bu ergin olmayış durumundan kurtuluşu ile ilgili güçlükler yavaş yavaş da olsa giderek azalmaktadır derler. 

 

Madem yukarıda düşünsel özgürlüklerin, yetilerin önündeki engelleri kırmak dan bahseder, benden düşünsel boyutta sınırları zorlarcasına “Aydınlanmanın” gayet basit ve yalın analizini yapmak istedim;

 

Eskilerden bir hikaye vardır: “Milarepa her yerde aydınlanmayı aramıştı ama hiçbir yanıt bulamamıştı. Ta ki bir gün yaşlı bir adamı dağ yolunda ağır bir çuvalı yavaş yavaş taşıyana dek. Birdenbire Milarepa bu yaşlı adamın yıllardır umutsuzca aradığı sırrın yanıtını bildiğini hissetmişti.

-Lütfen bana bildiğini söyle, yaşlı adam. Aydınlanma nedir? Diye sormuş,

“Yaşlı adam, ona bakarak gülümsemiş bir an ve sırtında taşıdığı yükü omuzlarından indirerek dimdik ayak da durmuş.”

-Evet anladım diye bağırmış Milerapa benim ebedi huzurum bu. Ama bir sorum daha var. Peki aydınlandıktan sonra ne olur? Ötesin de ne var?

“Yaşlı adam yine gülümseyerek çuvalı yeniden omuzlarına almış, eğilip yoluna devam etmiş.”

Sizi bilmem ama yukarıdaki geniş felsefi tanımlamaların ötesinde bayağı bir kafa yorduk dan sonra ufacık bir aksiyoner öyküden sonra ben dağlar kadar şey anladığımı itiraf etmeliyim. Nasıl mı? İşte cımbızla tek tek ayrıntıları anlatmak isterim, Milerapa ebedi huzurun kaynağını bulduğuna göre onunda çok şeyler anladığı muhakkak,

Milerapa gerçekten derin bir insan olmalı ki sadece belki de konuşmadan birkaç saniyelik bir hareketten dağlar kadar mana dağarcığın katmış;

Bir kere bunlardan çıkacak çok varyasyonlar olduğu muhakkak, her bir varyasyon belki de aydınlanmanın küçük bir numunesine tekabül ediyor, nihai sonuçları hep aydınlanma tabirinin anlaşılabilir bir tarifi şeklinde! Neyse naçizane benim anladığım;

Aydınlanmanın ötesinde berisinde veya herhangi bir tarafında veya başlangıcında olan kişi her şeyden önce “Bir Aksiyon Adamı Olduğu Muhakkak” çünkü görüntüsü itibarıyla bir minval üzere  hareket eden bir kişi referansını, reçetesini, kuvvetini bu minvali (tarzı, yöntemi) üzerine kat ettiği yolu üzerinden almakta.

Diğer bir husus taşıdığı çuval onun hayatı, çilesi, kazandıkları, kazanımları muhakkak ki kat ettiği yolla da çok alakalı ve kat ettiği ve refere ettiği yol olmasa sırtında taşıdığı çuvalın bir anlamı olmayacak, öyle görünüyor ki taşıdığı 1)yük, 2)kendisi ve 3)kat ettiği yokuş üçü bir arada ve denge halinde demek ki Aydınlanmanın temel unsurlarından biride “Denge de Olma Hali” yani ruh ve akıl bütünlüğünün bir arada olduğu bir denge olma hali huzur hali; Yukarıda 17. yüzyıldan günümüze gelmiş felsefi ve safi akılcı bir tarz ve ergin olmama hali değil, aklın yanında kendi ruh halinden gelen öğretileri de hesaba katan akıl ve ruhun kurduğu ortaklığının bir beyanı. Sadece yukarıdaki feylesofların safi tüm melekelerini aklın inisiyatifine terk etme ve sadece akıldan medet uman bir hali ahvali değil.  Çünkü bu üçlü kombinasyonda bu yaşlı ve bilge adam her haliyle taşıdığı yükün farkında!!

Demek ki bir diğer aydınlanmanın diğer bir unsuru da “Derin bir Farkındalık” düşünün bir kere sırtı kambur haline gelmiş, taşıdığı ve/veya refere ettiği yükün farkında ve yolda yani yokuş da yürürken çektiği eziyet ve disiplinlide olma halinin verdiği ve yokuşu çıkarken çektiği eziyetin kendi ruh halinde ve aklında oluşturduğu derin fırtınaların, ardından gelen tefekküri bir hal ve onun kendinde olagelen ilahi bir inayete mazhar olma durumu veya senin benim anlayacağım tabir ile olağan veya olağan dışı kazanımlar bu öyle kazanımlar ki insanın hal diline ve sözlerine sirayet eder tarzda ve bu hali kitleleri etkilercesine onları yönlendirircesine bir var oluş hali. Kaldı ki Mevlana’nın sözlerinin 8 asır sonra bile  hala tesirini devam ettirebilmesi yukarıda bahsettiğimiz tarzı hayat ile çok yakından alakası var.

Demek ki aydınlanmanın tamamlayıcı unsurlarından biri de “Multidisipliner Bir Hayat Tarzı ve Tefekküri Bir Var Oluş Hali”

 

Kaldı ki aydınlanma tanımını yapan yukardaki feylesoflar gibi aklın fasit bir dairede tıkanıp kalması ve dini manevi akımları bu fasit dairenin inisiyatifine bırakma hali olmamakla beraber ve ruh halinin ortaklığını aklında kavrayamadığı çok şeyi kendi ruhi tefekkürü süzgecinde az çok anlayabileceği halde, onları bir kenara itme ve öteleme hali değil; Kendi iç dünyası ve çevresinde yaşadığı ruh halinin akli ve spirütiel bir ortaklığın kendine yüklediği bir farkındalık ve anlam kazanma hali ve bunların derin yansımaları olsa gerek. Uzun lafın kısası RUH ve AKLIN DEVAMLI BİR TİCARİ ORTAKLIK HALİ.. Bu da aydınlanmanın diğer bir unsuru olsa gerek.

 

Tabi böyle bir aydın kişinin tabiat ve insanlık en büyük bir laboratuvarı konumunda. Bu farkındalık hali davranışsal olarak çuvalı yere bırakıp dimdik ayakta durabilmesinde yatıyor. Ki Milerapa da bunu ebedi bir huzur hali olarak tanımlıyor.  Peki diyor sonra ne olacak?  Aydınlanmadan sonra ne olacak? Diye soruyor Milerapa yaşlı adama, yaşlı adam derin ruh hali ile cevap veriyor, önce gülümsüyor ve çuvalı tekrar yüklenip yüklendiği yükün misyonun farkında olarak yokuşu çıkmaya devam ediyor. Yani adete hep aciz ve mütevazı bir görünüşte her şeye bıraktığı yerden devam ediyor, Demek ki ACİZLİK de bu işin bir parçası; Öyle bir şey anlatıyor ki yaşlı adam sen ve ben aciz bir insanız gördüğün bu çuval benim hayatım, tarzım, halim, duruşum yüklendiğim misyonum bu yol ve yokuş beni sonsuz mutluluğa götürecek güzergahım, yokuş ise çektiğim çile, referansım rehberim, sıkıntılarım ve fiziki ve ruhani boyutta yaptığım seyahatimin kazanımları ve sermayem ise acizliğim ve umudum.. Yani her şeyden tek bir şeye yöneliş..

Yani feylesofların kendilerince dediği gibi sadece akıl merkezli bir sorgulama değil kaldı ki onlar her şeyi akıl ile sorgulamalı derler hatta din duygusunu sorgulamayı  bile bunu aydınlanmanın en önemli bir özelliği olarak açıklarlar insanların dogma kalıplar içinde kalmasını ergenlik den çıkamama hali olarak görürler. Oysa insan tabi ki her şeyi sorgulayacaktır ama bir denge olma halinde akıl ve ruh halinin derin ortaklığı ve onun belli bir rehber ve referans üzerinden bir bakış açısı ile!... İşte bu yaşlı adamın Milerapa’ya öğrettiği şey sadece bu…

Sağlıcakla kalın....   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tufan Soydabaş Arşivi