TOKSİK İNSANLAR (3)
Nevroz terimi ilk defa 1777 yılında, İskoçyalı bir doktor tarafından, bir takım duygusal hastalıkları tanımlamak için kullanılmış. Ancak nevroz Freud’un katkıları ile daha çok anlamlandırıldı.
Nevroz, nevrotik kişilik değimini çok duymuşunuzdur. Birazda onlardan bahsedelim isterseniz. Bu tür insanlar, sevilme ve kabul görme ihtiyacı hissederler. Bu insanla kendilerini bir liderlik kategorisinde görmek isterler. Dindirilemez bir sevgi ihtiyaçları vardır. Bunları dikkatli dinlerseniz, güzel bir çocukluk dönemi geçirdiklerini ve mükemmel bir yaşamı olduklarından dem vururlar ya da tam aksi direkt sizin, yardımınıza, sevginize, ilginize ihtiyacı olduğunuzu söyleyebilirler. Karşı konulamaz bir tanınma ihtiyacı hissederler, her nedense yanına gelen herkesi memnun etme gibi sıkıntıları vardır ama karşılarından da aynı şeyi beklerler. Kendilerine, gerçek dışı hedefler koyabilirler. Devamlı, başaran insanlarla kendilerini kıyaslarlar ve bu zaman zaman kendilerinde değersizlik hissi yaratır. Lider olma gereksinimleri hat safhadadır. Bu onları devamlı sosyal mevkii arayışına iter. Ne gariptir ki, ilerledikleri yolda başkasının yardımına ihtiyaç duyarlar ama bunu da kimse bilsin istemezler. Yani garip bir bağımsızlık gereksinimleri vardır. Onlar mükemmeliyetçidir. Başaramadıkları zaman kendi kaygıları adeta onları boğarlar. Bu yüzden eleştiri ve hata yapmaktan çok korkarlar. Neticede terkedilme korkusu onların yakasını hiç bırakmaz.
Bu kişiler, çekingendirler, zeki, tutarsız, bazı zamanlar saldırgan, mükemmeliyetçi, suçluluk duygusu baskın ve aynı zamanda kurgusal ve mizansen oyun anlayışı çok iyidir. Kişisel gelişimi pek yaşayamazlar. Aslında kendi çocukluklarında geçen halledilmemiş içsel çatışmalar, çözümlenmemiş duygusal tepkimeler hep böyle nevrotik kişilik yapılarının nedenlerinden olabilir. Aşırı endişe ve kaygıları olabildiğince fazladır. Buna psikosomatik şikâyetlerde eklenebilir. Çarpıntı, nefes alamama hissi, boğulma hissi falan... Nevrotikler kaygı elbette duyarlar ama psikopatlar asla kaygı duymazlar.
Nevrotikler genelde, başkalarını ele geçirmek yönetmek isterler. Bu gün eve gelmekte neden bu kadar geç kaldın? Nereye gidiyorsun? Ne yaptın çabuk söyle bana? Gibi.. Amaçları sizi yönetmektir. Daha çok kendi kaygıları değil...
Eşler arasında da nevrotik ilişkiler olabilir. Örneğin o haftayı işinizle ilgili kâbus haftasıdır. Ufak bir etkinlik için, biraz geç kalmış olabilirsiniz. Ama o, etkinliği kutlamak adına üzerinize düşeni yine yapmışınızdır. Ama aldığınız cevap; ‘Evet tamam, güzel ama geç kaldın’’ veya ‘’Sana hatırlattığım için hiç bir kıymeti kalmadı.” Fatura çoktan size kesilmiştir. Nevrotikler sizi devamlı bir memnuniyetsizlik içinde yaşatır. Mesul bulunduğu ortamlarda suçu asla kabul etmez ve mağdur edebiyatı yaparlar. Ruh halleri sürekli değişir. Çözüm odaklı değillerdir. Sürekli ağlarlar ve hiç bir şey de yapmazlar. Nevrotik kişi ömrünü istediği şeyi duymayı bekleyerek geçirir. Duymazsa size “Sen kötüsün, beni sevmiyorsun ‘’ der. Ufak bir örnek ile açıklayalım: F. Perls ne güzel demiş: Deli; Ben Benjamin Franklin’im der; Nevrotik: Ben Benjamin Franklin gibi olmak istiyorum der; Normal insanda. ‘’Ben benim, sen sensin” der.
Böyle insanlara karşı biz ne yapalım: Sınır koyalım. Kendi işlerini size yıkmaya çalışırlarsa yapmayın. Sorumluluklarını öğrensinler. Kimsenin oyununa dâhil olmayın. Kendi belirlediğiniz sınırlara göre hayatınızı yaşayın. Nevrotikler bizi hapseder, başkalarının oynadıkları oyunu oynamaya zorlarlar. Bu ayrıntının farkında olun. İnisiyatif kullanın. Başkalarının nevrozunu değiştiremezsiniz ama kendinizinkini pekâlâ değiştirebilirsiniz. Durum size kalmış. Esen kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.