Bize göstermezseniz inanmayız
Sizlere başka şeyler yazmak istiyorum, sizlerle başka konuları dertleşmek istiyorum evde iş yerinde artık kaçınılmaz bir halde dünyamıza giren, içimize giren bu zıkkım virüsten dikkatinizi dağıtmak istiyorum.
Ama inanın bu mümkün değil çünkü bir olay hiç de diğerleri gibi görmezden gelinecek, duymazdan gelinecek bir konu değil. Bunu sallamanın bunları görmezden ve duymazdan gelmenin sonu ölüm. Ve de kendimize ölüm değil en sevdiklerimizi bile bile duya duya göre göre öldürmek. Allah muhafaza…
Şimdi büyüklerimizin hekimlerimizin inandığımız insanların dünden bugüne bize ilettikleri ile görüşlerimizi paylaşmaya dahası siz değerli okurlarımızla dertleşmeye başlayalım.
YAZIR YERLEŞKESİ KARANTİNA HASTANESİ OLDU MU?
Açık ve net söyleyelim o siyasilerden güvendiğimiz inandığımız hekimlerimizden sağlık çalışanlarımızdan sağlık sektöründe farklı birimlerde yer alan güvenilir samimi insanlardan aldığımız en son net bilgi; Konya Eğitim Araştırma Hastanesinin Yazır Yerleşkesi Ek Hizmet Binası karantina hastanesi oldu.
Eğer doğru ise gerçekten hem şehrin merkezinden izole olması dolayısıyla en uygun en güzel karantina hastanesi tespiti olmuş.
Amma velakin birçok kanaldan gelen net bilgi bugün itibari ile neredeyse bütün büyük hastanelerimizde ve üniversite tıp fakültelerinde bu virüs şüphesi ile yatmakta olan dahası karantina altına alınmış insanlarımız mevcut.
İşte tam da bu noktada insanın aklına şu sorular geliyor.
Madem şehrimizde büyüklerimiz tarafından böyle bir hastane oluşumu ve tespiti yapıldı ise diğer sağlık kurumlarındaki şüpheli hastaların mevcut yerlerinde bulunması diğer insanlarımız için büyük tehlike değil midir?
Tabi bizi bu konuda uyaran sağlıkçılarımız samimi ve bizleri düşünen insanlar aynı zamanda yöneticilerimize yakın insanlar belki onlar bu konuları resmi ve ciddi ortamda söyleyemiyorlar biz bu konuda da onların adına elçi olduk.
ÇOK GALESİZ VE LÜZUMSUZUZ…
Yine kimse kusura bakmayacak ve öyle alınma gocunma durumu da yok. Çevremizdeki hekimlerimizden sağlık çalışanlarına ebe ve hemşirelerimize kadar bu konularda ciddi sohbetlerde bulunuyoruz onların biraz ürkek biraz tedirgin biraz da bize ders konusu olabilecek şekilde anlattıklarını, ders çıkartmak dahası okurlarımızı ve insanlarımızı uyarmak yani dikkatleri büyük tehlikeye çekmek için dinliyoruz.
Hani Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sağlık Bakanlığının ve Ak Parti yöneticilerinin sağlıkta son yıllarda en güzel yaptıkları şey uygulamaya çalıştıkları şey başımız ağrısa burnumuz aksa ısrarla ve inatla ilk gidin dediği aile hekimliği konusunda bugün gelinen noktadan birkaç canlı örnek vereyim mi?
Evet dün aile hekimine giden, aslında sokağa çıkması bile kendisi açısından tekrar söylüyorum kendisi açısından ölüm riski taşıyan 80’lik bir amcam “dizimin kremi bitti, aile hekimi doktorumuzdan yazdıracaktım” diyormuş.
Bir başka yaşanmış örnek mi?
Kırklı yaşlarda bir hanımefendi aile hekiminden diyetisyene gideceğini, diyetine ve rejimine uygun vitamin yazmasını istiyormuş.
Allah hekimlerimize ve çalışanlarımıza ecir, sabır, güç kuvvet, dayanıklılık versin. Bizlere de akıl, fikir ve feraset…
Baylar bayanlar bu işin sonu sadece bizlerin kendi şahsımıza olan tehlikesi yani ölüm değil sevdiklerimizi öldürmek lütfen biraz dikkat edelim.
BİZ DE GÖSTERMEZSENİZ İNANMAYIZ
Ne olur bugün bana kızmayın! Her yer virüsü ile dolu onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Şehir mümkün olduğunca boş, aslında çok daha boş olmalı, bu boşluğu da yadırgamamalıyız. Bu boşluk yani sizlerin evlerinizden dışarıya çıkmaması dışarıdan da misafir kabul etmemesi olayı ilk günden bu yana yapılması gereken bir konuydu.
Elbette devlet büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi bilirler. İtalya örneği burnumuzun dibinde ve Akdeniz insanı olarak da ilk karşılaştıkları insanla elle yanak yanağa temas ederek öpüşmek, tokalaşmak kucaklaşmak tıpkı bizdeki gibi bir gelenek görenek halinde.
Belki aylardır bu hassasiyeti uygulamıyoruz ve kaçıyoruz.
Eğer kızmaz iseniz yine çok akıllı, genç bir dostumun bana anlattıkları ve dikkat çektiği konuyu sizinle paylaşayım mı?
70 yaşının üzerindeki babası ısrarla dışarı çıkıyormuş, ne annesinin ne de kendisinin sözünü dinliyormuş.
Tabi tam bir Konyalı aile, bizim klasik bir aile yapımız…
Genç dostum anlatıyordu İstanbul’da gezi olayları çıktığı zaman da ailenin büyükleri İstanbullulara kızarak öfkelenerek beddualar ederek, bu durumu izliyorlarmış.
Ardından farklı şehirde deprem olayları yaşanıyor aile büyükleri yine ahlarla vahlarla oraya orada yaşananlara bakarak üzülüyor dualar ediyorlarmış.
Ama deprem çantası konusu açıldığında ise aman hele geç oradan bir diyorlarmış.
Şimdi bu ölüm olayları, pozitif çıkan testler var ya; dostumuzun aile büyükleri de bu ölüm olaylarına bile yine İstanbul’da olur biz bize bir şey olmaz gözüyle bakıyorlarmış.
Hâlâ camiye gideceğim, gezmeye gideceğim, komşuya gideceğim diye ısrarcı imişler.
Bu genç dostum, “Elbette ülkeyi yöneten büyükler daha iyi bilir; ama bu ölenlerin hepsi İstanbul’da mı Anadolu’da ölüm yok mu? En basiti, her yanımız umreci dolu Allah korusun hiç değilse ölüm olaylarının yaşandığı iller pozitif sonuçlar çıkan iller açıklansa da bizim insanımız, benim anam babam ölüm tehlikesinin kapının dışında beklediğini anlasalar.
Abi televizyonlar İstanbul’u Ankara’yı izlemiyor musunuz?
Beşiktaş meydanında in cin top oynuyor.
Haber yapılıyor; “Eskiden insanlar kuyrukta taksi beklerdi şimdi taksiler kuyrukta insan bekliyor diye..”
Benim de aklıma sizlerle paylaştığım Almanya ve o papaz ile karısının durumu gözümün önüne geldi.
Biz sadece düşündüklerimizi büyüklerimize karşı olan saygımızdan yaşıtlarımıza ve gençlerimize olan sevgimiz nedeniyle paylaştık büyükler ne derse peki…
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
“Dünyadasın, işte bunun tedavisi yok!..”
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Büyük sözü dinlediğimiz zaman adam oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.